Ülkemizde ilk kez başkanlık sistemine yönelik iki adaydan birini başkan seçebilme yöntemi uygulanmış ve %50+1’e yakın sonuçlarla adaylardan biri cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Bu uygulama ‘Doğrudan Demokrasi’ yöntemine uygun adalet ilkesine saygılı bir uygulama olmuştur. Milletvekili seçimlerindeki uygulama için aynı şeyi söylemek bize göre adaletli bir yaklaşım olmaz.
Milletvekili seçimlerinde de doğrudan demokrasi yöntemini kullanmamız, ülkemizi yönetenlerin hazırlayacakları anayasa ve uygulamada adaleti gözeterek meclisin çıkaracağı yasalara bağlı olabileceğinden, 2028 seçimlerinde anlaşılabilecektir.
Mevcut anayasa ile 2028 seçimleri yapılmaya kalkılırsa Doğrudan demokrasi yöntemi ile milletvekili seçimi mümkün olamayacağı gibi bilim, liyakat ve adalet kavramlarını içselleştirmemiş adaylarla, ülkemiz ivme kazanarak yönetilme şansını da kaybedecektir.
Seçim sonuçları 1980, 12 Eylül’ünden kalma ‘darbe anayasası’ olmasına karşın sürdürülmesinde yıllardır sorun gör(e)meyen politikacılar ve partilerin son seçimde aldıkları sonuçları kullanarak takınacakları tutum ve davranışlarla evrensel nitelik içeren sivil anayasayı kotarmalarını beklemek ‘saf’lık olur diye düşünüyorum.
Anayasanın başlangıç ilkelerini algılayamayan, anayasanın ilk dört maddesinin felsefesini yapamayan, anayasaların sekiz milyar insana ve yeni doğacak insanlara da adalet sunan ‘evrensel ilkeler’ içermesi gerektiğini, dersine çalışarak hazır olmayan milletvekilleriyle kotarmanın mümkün olamayacağını bilmeliyiz.
Tutucu, korkak, bağımlı, işbirlikçi, yeniliklere kapalı, efendi-köle ilişkisini yapılandıran, biz yapamayız olumsuzluğunu canlı tutan, bilimde taklitçi; sanatta yozlaştırıcı; dinde yasakçı; vatanseverlikte ırkçı; üretimde teorisyen; tüketimde doyumsuz; ’söz ’de her şeyi bilen; ‘öz ’de tükenmiş insan modeli üretmek için darbe yapılır ve bağlamına uygun darbe anayasası hazırlanır. 1960, 1971, 1980 de yapılanlar birbirinin devamı olan eylemlerdir.
Tekrar seçilen cumhurbaşkanı, yeni seçilen cumhur ittifakı milletvekilleri ve yeni kabine üyeleri, tam bağımsız bir ülke düşünüyorlarsa, Osmanlı Coğrafyasında mevcut halkların haklarını koruma programları varsa, ikili ilişkilerde tüm devletlerle dayanışma ve yardımlaşmayı benimsemişlerse, üniversite sayısını en az 500 üniversiteye çıkarırlarsa, Bilim üretmeden gelişmiş bir ülkenin olamayacağını içselleştirmişlerse, sanat felsefesiyle ülkeyi imar etmede kararlı iseler, Kur’an’ın felsefesini kavramışlarsa, beş yıllık yönetim süreçlerinde ‘TÜRKİYE YÜZYILI’ sürecine girebiliriz.
Türkiye yüzyılı sürecinde ivme kazanma ve toplumsal yapılanma, ahlak ilkelerini yaşam biçimine dönüştüren, liyakatli ve mesleğini iyi icra eden kadrolarla mümkün olabileceğini unutmamalıyız.
Yolları açık olsun.
YOLUMUZ AYDINLIK OLSUN.