Toplumu yönetecek insanları seçmek ne kadar gerekli ve önemliyse, seçilecek insanların da seçilmeyi hak etmeleri daha da gerekli ve önemlidir.
Bir toplumun geleceğinin oylanması başka bir şey, iki insandan birini tercih etmek başka bir şey. Biz milletimizin geleceğini oylayacağız.
Bir liderin liyakatli olmasını önceleyerek oylamak başka bir şey, yöneldiği istikameti keşfetmek başka bir şey. Biz gönlümüzün rahat olduğu, İstikametinden emin olduğumuz lideri oylayacağız.
Yönetimi değiştirmeyi önermek başka bir şey, yerine önerilecek bireyin yapısını içselleştirmek başka bir şey. Biz gönlümüzü rahat ettiren, aklımızın teşhis koyduğu, gönlümüzün onayladığı insanları oylayacağız.
Seçerken duygusal davranmak başka bir şey, aklı işleterek karar vermek başka bir şey.
İşleyen aklın yönettiği duyguların oluşturduğu iklimde, milletin istikbalinin sorumluluğunu üstlenen lideri oylayacağız.
Bireyi bayraklaştırmak başka bir şey, vatanı bayraklaştırmak başka bir şey. Biz vatanı bayraklaştıran insanları seçebilme ferasetimizi oylayacağız.
Vatansever olmak başka bir şey, milliyetçi olmak başka bir şey. Biz vatanseverlik anlamındaki milliyetçiliği oylayacağız.
Dindar olmak başka bir şey, dini kullanmak başka bir şey. Biz kültürünü din edinenlerin; dini, kültür tanımlaması kapsamında değerlendirenlerin dayatmalarını oylayacağız.
Bilim üretmek başka bir şey, bilimi kullanmak başka bir şey. Biz bir toplumun gelişmesinin bilim üretmekle mümkün olabileceğini anlamakta zorluk çekenleri oylayacağız.
Sanatı sevmek başka bir şey, sanat üretmek başka bir şey. Biz toplumun evrensel medeniyetin evrensel ilkelerine göre imar ve inşa edilmesinde kendilerini ispat edenleri oylayacağız.
Medeniyetten bahsetmek başka bir şey, medeni olmak başka bir şey. Biz evrensel medeniyetin, düşünce devrimi geçirmiş siyasetçilerin yerli ve milli üretim anlayışlarıyla sergilenebileceğini algılayanları oylayacağız.
Demokrat olmak başka bir şey, demokrasiyi savunmak başka bir şey. Biz istişare yöntemini içselleştirmiş insanların, demokrat kimliklerinin toplumdaki yansımalarını oylayacağız.
‘Ahlaktan bahsetmek başka bir şey,’ ahlakı yaşamak başka bir şey. Biz doğal yaşam biçimini ve ahlakın doğal bir tutum ve davranışın adı olduğunu yaptıklarıyla gösteren yöneticileri oylayacağız.
HASBİ OLMAK BAŞKA BİR ŞEY, HESABİ OLMAK BAŞKA BİR ŞEY. Biz kamu yönetiminin sorumluluğunu üstlenenlerin, ihtiyaçtan başka beklentileri olmayan nitelikte olup olmadıklarını oylayacağız.
Allah’ı savunmak başka bir şey, Allah ile yola çıkmak başka bir şey. Biz Allah ile aldatanlarla, aldatmayanların ayırımını yapabilmenin testini oylayacağız.
Bu söylemler bir birinin zıddı olan anlamlar taşır. Ancak Doğal Dünya Düzeni olarak tanımladığımız yaradılış sisteminin(evrenin) işleyişi, ‘’zıtların birliği’ ’ilkesine göre bütünsellik içerdiğinden, politik tutum ve davranışlarda da yansımalarını gözlemlememiz kaçınılmaz olmaktadır.
Gençlik yıllarımızda (18-40 yaş arası), 1968 de başlayan süreçte, toplumumuza hareket kazandıran siyası yelpazelerden birinin ikliminde, dünya ile ilgili yorumlarımızı yapıp bir yandan fikir üretirken, diğer yandan da yöneticilerden beklentilerimizi dillendirirdik.
Kurduğumuz Akıncılar derneğinde 850 il ve ilçe teşkilatı değerlendirerek düşüncelerimizi toplumla paylaşmaya çalıştık (1980 Darbe öncesi).
Teşkilat olarak beklentilerimizi tartışırken konu başlıklarımız genellikle aşağıdaki şekilde özetleyebildiğim çeşitlilikte idi.
Türkiye geri kalmış bir ülke, ağır sanayisini kurması gerekiyor.
Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrilmiş, Barbaros’lar yetiştirmiş bir milletin tekrar aynı deniz hakimiyeti sürecine girmesi gerekiyor.
Cumhuriyet’in kuruluşunda uçak üretmişiz, tekrar üretmeli ve göklere hakim olmamız gerekiyor.
Kendi tankımızı kendimiz yapıp karalara hakim olmamız gerekiyor.
Ayasofya’nın, Fatih’in bize cami olarak emanet ettiği bir mabet olması nedeniyle camiye dönüştürülmesi gerekiyor.
Kudüs Müslümanların kontrolünde olmalıdır.
Ülkemiz coğrafyasının dört tarafında petrol çıkan bir jeolojik yapıya sahip olmasına karşın, ülkemizde de neden çıkarılmadığının sorgulanması ve akabinde çıkarılması gerekiyor.
Krom madeninin dünya üretiminin %70’den fazlasının ülkemiz coğrafyasında bulunmasına karşın, neden işletilip değerlendirilmediğinin sorgulanması gerekiyor.
Müslümanların yaşadığı coğrafyalar yer altı zenginlikleri bakımından en zengin ülkeler olmalarına karşın, neden dünyanın en fakir ve gelişmemiş ülkeleri kategorisinde yer almasının sorgulanması gerekiyor.
Eritre’de, Moro’da, Keşmir’de, Orta Asya’da, Uygur Bölgesi’nde, Kırım’da, Kıbrıs’ta, Bosna-Hersek’te Filistin’de zülüm gören Müslümanlara neden sahip çıkılmadığının sorgulanması gerekiyor.
Kanunlarımız neden Batı’dan, Avrupa’dan alınarak halkımıza uygulanıyor.
Ceza yasası neden İtalya’dan, medeni kanun neden İsviçre’den, ceza muhakemeleri usul kanunu neden Almanya’dan, yönetimle ilgili kanunlar neden Fransa’dan alınıp imparatorluk kurmuş bir milletin anayasası ve yasalarına monte ediliyor. Sorgulanması gerekir.
Neden anayasamızı 1960 Darbesiyle belirlenen ilkelere göre dayatan yönetimlerimiz var. Sorgulanması gerekiyor.
Osmanlı’nın son mebuslar meclisinde kararı alınan ve Misakı Milli sınırları belirlenen ve Mustafa Kemal Atatürk’ün girişimleriyle Hatay’ın ülkemize katılarak Kerkük ve Musul’u da içeren hattın belirlenmesinde ihmali olanların sorgulanması gerekmiyor mu?
NATO silahlı gücüyle Türkiye’yi kontrolde tutmuyor mu?
Askerin, ordumuzun silahının aslını ve yedek parçasını, sömürü projesi uygulayanlardan ithal ederek bağımsızlık mücadelesi verilir mi?
Kahrolsun ABD ve Sovyet Emperyalizmi; diye haykırmıştık.
Değerli okuyucular ilk kez 20 yıllık süreç içinde ülkemiz devlet olarak Atatürk’ten sonra ‘tam bağımsız’ olmasını dillendiren ve iç ve dış platformlarda dünyaya haykıran bir ses duyduk.
Tam bağımsız bir ülke olma isteği 85 milyon için geçerli bir arzu ve istektir. Ancak bunu hedefine ulaştırmak için, başlatıp geliştiren ve hedef saptırmadan istikrarla mücadeleye devam eden, tüm kazanımlara ivme kazandıran devlet yöneticileri seçmekteki ferasetimizi kullanmanın en stratejik noktasında olduğumuzu unutmayalım.
Ben bir akademisyen gözüyle 1968 den günümüze kadarki süreci yaşayan ve gençliğimdeki taleplerimin en az yarısından fazlasını gerçekleştirenlerle hedefe ulaşabileceğimize inananlardanım.
Her bireyin kendi ülkesi için yöneticilerden farklı talepleri olabilir.
Önemli olan milletin istikbaline alt yapı hazırlayan taleplerin gerçekleştirilmesidir.
Dünyanın emperyalizmin sömürü düzeninden kurtulması için, Doğal Dünya Düzeni ’ne geçiş sürecini başlatmalıyız. Önce kendi vatanımızdaki yapılanmayı planlamalı, programlamalı ve uygulamalıyız.
Paradigmamız: Bilim felsefesine göre bilim üretmek, sanat felsefesine göre sanat üretip ülkemizi imar etmek ve din felsefesine göre yaradılışı, hayatı yeniden okuyup Tevhit-vahdet-adalet iklimini yaşam biçimine dönüştürmek olmalıdır.
Geçmiş için harcayacak zamanımız olmamalı.
İstikbal (gelecek) için donanımlı olmalıyız.
İstiklal (bağımsızlık)için hazır olmalıyız.
İstihsal (üretim) için ihtiyaçtan fazla hazırlamalıyız.
İstihlak (tüketim) için ihtiyaç kadar kullanmalıyız.
Seçimden sonra gündemimizin birinci maddesi
Bunlar olmalı.
Yolumuz aydınlık olsun.
1 yorum
Doğru yolda geçmişden ders alarak geleceği kurmak kaleminize ve ağzınıza sağlık selamlar saygılar sunuyorum