“İktidar ve yönetme hırsı tedavisi olmayan ağır bir hastalıktır. Tek adamlığa özenen kişi tüm meziyetlerin kendisinde toplandığını sanır ve dünyanın sadece kendi gördüklerinden ibaret olmadığını unutur.”
Yunuslarla ilgili bir belgesel izlemiştim. Yaptıkları araştırmalarında bilim adamları yunusların dünyada beynini insandan fazla kullanan tek canlı olduğunu tespit etmişlerdi. İnsanın %8-10 kullanımına karşın yunuslar neredeyse iki katı, %20 oranında beyin kapasitelerini kullanıyorlardı. İlk akıma gelen şu oldu; İktidar ve yönetme hırsına sahip olmadıkları için seçim/politika/siyaset falan gibi tasaları olmayıp öyle mutlu mutlu yüzmelerinden zaten anlamalıydım!
Ben insanlara hükmetme/yönetme hırsının bir tür ruhsal hastalık olduğunu düşünüyorum. Bu ruh hali insan doğasına ve bence yaratıcın muradına aykırı, sonradan edinilmiş bir durumdur. Temelinde insanın eksik yanlarını kapatma dürtüsünden başka bir şey yoktur. Bir nevi aşağılık kompleksinin ilkel dışa vurumu olarak da görebiliriz.
Diğer insanlara hükmetme hevesi özellikle gelişmemiş toplumlarda çok sıkça rastlanabilen bir durumdur. Eğer hafif heves varsa bu tip insanların yaşamları yarı bilinçli yarı bilinçsiz, yarı etkili yarı etkisiz, yarı mutlu yarı mutsuz, yarı değerli yarı değersiz, etrafı da çok fazla kırıp dökmeden geçip gider.
Ancak her hastalıkta olduğu gibi bu hastalığın da çok ağır olduğu durumlar söz konusudur. Bazı insanların iç dünyaları yüzleşmeye katlanamayacakları kadar korkunç, karmaşık ve karanlık olduğu için kendi yaşamlarına odaklanmaktansa başkalarına hükmetmeyi tercih ederler. Bu durum eğer çok yoğun yaşanıyorsa başkalarına hükmetmek bu tip insanların adeta var oluş amacı haline gelir ve hayatları bunun yollarını aramakla geçer. Kendilerini bu amaca adadıkları için çok başarılı da olabilirler. Ancak doğa boşluk bırakmaz. Dışarıdan görünen ne kadar cezp edici olursa olsun aslında yaşamları berbattır. Adeta bir kambur gibi sırtlarında taşımaya mahkûm oldukları lanet onları bir an boş bırakmaz. Hükmedemediği her şeye ve herkese karşı bir tedirginlik duyarlar. Buna en yakın ilişkileri de dâhildir. Aile, dost, eş, çocuk vs tümüyle sevgi temelli olması gereken ilişkiler bile hükümdarlık alanı haline gelir.
Bunun kalıtsal özelliği olmayan, doğuştan değil sonradan edinilmiş bir hastalık olduğunu söylemiştim. Her hastalık gibi erken teşhis etmek çok önemlidir. Bu konuda insan kendi kendisinin doktoru da olabilir. Yeter ki belirtileri görünce farkına varsın ve çok geç olmadan etkili müdahale etsin. Sağlıklı bir ruh hükmetmeye değil sevgiye, her şeye sahip olmaya değil paylaşmaya, dikte etmeye değil anlaşmaya, yönetmeye değil yönetişime meyillidir.
Elbette yaşam bir insanı yönetici olma konumuna da getirebilir. Ancak bunu hükmetme ihtirası ile değil bir görev bilinci ve sorumluluğu ile yapar.
Bir ülkede edebiyat, sanat, bilim ve felsefeden çok siyaset konuşuluyorsa, o ülke yetkin olmayan bireylerin toplumun çoğunluğunu oluşturduğu bir ülkedir. Ben böyle bir toplumun genelinin kendi başına iyi ile kötüyü, eğri ile doğruyu, gerçek ile sahteyi ayırt edemediği, aslında kendilerine bile yabancılaşmış yaşadığı, duyarlılıklarının hayatlarındaki ufak tefek ve gündelik çıkarlarına endeksli olduğu, bunların dışında kalanlara karşı tarafsız bir duyarlılık hissetmediği, aslında gerçeklerle değil neyin kendi çıkarına uyduğu ile ilgilendiği, adaleti değil güçlü olanı tercih ettiği, dürüstlüğü kendisinde değil başkasında sevdiği ve özünde bayağılığa meyilli olduğu sonuca varıyorum.
Demokratik seçimler iktidarı belirlemenin bilinen en doğru yöntemi olarak düşünülür. Bir toplumun aydın dediğimiz kesiminden olması gereken ‘hekimler’ temelde iktidar kavramına soğuk durmalı, siyasetle ilişkisini asgariye indirmeli, en çok bir vatandaşlık görevi olarak seçim zamanı sandığa gidip oy atmalı ve o oyuna da şerh düşmelidir.
Peki, iyi bir iktidar var mıdır? Cevap; evet vardır. İnsanın önce kendi kendisini doğru yönetebilmesini öğretecek bir iktidar iyi bir iktidar sayılabilir. Ancak başarılı olduğu anda iktidar kavramı kendiliğinden ortadan kalkacağı için bu geçici bir durum olacaktır.
4 yorum
Doğru tesbitler. Aramıza hoş geldiniz. Yazılarınızın devamını bekliyoruz.
Güzel bir makale doğruları söylüyor yazarın kalemine sağlık
Kendisi de bir tıbbiyeli olan eski şair ve yazarlarımızdan Cenap Şahabettin’in çok meşhur olmuş bir sözü vardır. “Tıbbiyeden her şey çıkar, arada bir de doktor çıkar” demiştir. Cenap Şahabettin, tıbbiyeden çıkan devlet adamlarını, müzisyenleri, şairleri, edipleri, romancıları kastediyordu bu sözüyle. Bu değerli doktorumuzun içindeki sanatçı kişiliği depreştiği zamanlarda kitap yazar. Bazen de (her ne kadar doktorlara siyasetten uzak durun dese de) bu güzel makalesinde okuduğumuz üzere, siyasetin belini incitmeden siyaset yapmanın örneğini verir. Bir müzikçi olarak çok sayıda doktor öğrencim oldu. Bir kısmı ile halen devam ediyoruz. Uzun lafın kısası; Cenap Şahabettin’in sözlüne kefilim. Şarkı sözü yazarsa, bestesi benden olsun. 🙂
Keyifle okudum, tebrik ediyorum. Zamansız bir yazı olmuş. Yazıyı okurken iki gün önce gerçekleşen 2024 yerel seçimleri sonrası yazıldığını sanıyordum. Sonra fark ettim, yazı ve yorumlardaki tarihleri. Zamansız demeyeyim de (başka bir anlam daha barındırıyor gibi) tüm zamanların yazısı olmuş. Düşüncelerinize katılıyorum, güzel anlatımınız için de elinize sağlık…