Kazasız belasız, 2018 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Seçimleri birlikte yapıldı, sonuçlandı. Allah, vatana millete hayırlı kılsın. Bu seçimle birlikte, ülkemiz yeni bir yapılanmaya, yeni bir yönetim şekline fiilen geçmiş oldu. Çok daha güçlü bir Cumhurbaşkanlığı (Başkanlık) ve etkin denetim görevindeki parlamento sistemi hâkim olacak. İnşallah, devletimizin ve milletimizin istikameti, istikbali, istikrarı ve istiklali için çok daha hayırlı ve faydalı olur.
Bu seçimler ve özellikle milletvekili belirleme esasları çerçevesinde, başımdan geçen, çok da hoş olmayan bir anımı, mebusânın hoşgörüsüne sığınarak, sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu makalem, biraz da tatil havasında olsun istedim.
Beni tanıyanlar çok iyi bilirler ki benim, liyakata ileri derecede ehemmiyet veren, sözünü budaktan esirgemeyen, kafasına koyduğunu yapan, bilimsel-ilmi hakikatlerden asla taviz vermeyen, el-etek öpmeyi kabullenmeyen, hak yemeye ve yedirmeye isyan eden, biraz da inatçı bir kişiliğim vardır.
Yıllar önce, Türkiye’de yapılacak olan yine böyle bir genel seçimler arifesinde, bilim adamı kimliğimle, milletvekili adaylarında aranması gereken şartlarla ilgili olarak, basına tamamen bilimsel bir beyanatım olmuştu. Aynı görüşlerimi, hâlen de zaman zaman yazılarımda, makalelerimde, kitaplarımda, konferanslarımda ve televizyon programlarında ifade etmeye devam etmekteyim.
1995 yılındaki bu beyanatımda, milletvekili adaylarından istenmesi gereken belgeler arasında sağlık raporunun da olması gerektiği üzerinde durmuştum. Tamamen bilimsel veriler eşliğinde, şoför ve memur adaylarından, silah ruhsatı alacak olanlardan istenen sağlık raporunun, ülkeyi yönetmeye ve kanun yapmaya talip olan mebus adaylarından da istenmesi gerekliliğini, beyin cerrahı, bilim adamı sıfatımla, ilmi veriler eşliğinde ifade etmiştim. Haberi yapan, muhabir-bölge müdürü Sayın Macid Gürbüz, benim ifadelerim çerçevesinde, beyanatıma sadık kalarak, söz konusu haberi hazırlayıp hemen basına servis etmişti. Ertesi gün, birçok gazete ve televizyonlarda haber, “Dünya çapında ünlü Beyin Cerrahı Prof. Aydın: Milletvekillerinin Beyinleri İncelensin!” manşeti ile çıkmaz mı! Her zaman olduğu gibi basın, haberi çok çarpıcı hâle getirmek gayesi ile ifadelerimi çarpıtıp yayımlamıştı. Ülke genelinde çok büyük yankılar ortaya çıkmıştı. Ben de haberi yapan Sevgili Macid Gürbüz de çok üzülmüştük. Lakin yapacak bir şey de yok gibiydi. Ok yaydan bir kez fırlamıştı!
Her ne kadar haberin aslı öyle olmasa da itiraz etsek de TBMM’de büyük infial oluşmuştu bir defa… Zamanın Milli Eğitim Bakanı Sayın Ayvaz Gökdemir, Macid Gürbüz’ü arayarak, ona ve benim bilim adamı kimliğime de hakaretler yağdırmıştı (Bir Beyin Cerrahının Anıları, İsmâil Hakkı AYDIN, 2017, Macid Gürbüz’ün Makalesi). Allahtan beni aramamış ya da ulaşamamıştı. Nitekim kişiliğim, mütekabiliyet çerçevesinde cevap vermekten geri kalmayacaktı!
Gerekli işlemlerden sonra, hakkımda tahkikat komisyonu kurularak, soruşturma başlatıldı. Haberin aslına sadık kalmak suretiyle, ilmi verileri de kullanarak, belki de haberde geçen ifadelerden daha da ağır ve iğneleyici bir savunma yazıp gönderdim. Daha sonra, savunmamda yazdıklarımı kimse üzerine alınmış olmayacak ki bir anlamda benim gönlüm alındı ve soruşturma cezasız-belasız kapatıldı.
İşin en çarpıcı tarafı, uzun bir müddet sonra ortaya çıktı! Bir gün Ankara’da, Esenboğa Havaalanı VİP Salonu’nda, babalarımızın medrese, bizim de çocukluk-gençlik arkadaşı olduğumuz, zamanın Erzincan Valisi merhum Recep Yazıcıoğlu ile birlikte Erzurum’a seyahat etmek üzere beklerken, içeri TBMM Başkanı Sayın Yasin Hatipoğlu (Genç Meslektaşımız, Beyin Cerrahı, Sevgili Doç. Dr. Mustafa Aziz Hatipoğlu’nun babası) girdi. Ben kendisi ile ilk kez karşılaşıyordum. Lakin Recep Bey, iyi tanışıyor olmalılar ki, hoş-beş ve tanıtma faslından sonra, hemen sözü benim soruşturma konusuna getirmiş ve serzenişte bulunmuştu. Ben her ne kadar işin aslını ifadeye çalışsam da aynı zamanda soyadı ile müsemma, muhteşem bir hatip, şair ve de çok nüktedan kimliği ile tanınan Sayın Hatipoğlu, hemen sözümü keserek bana, “Hocam! Size Meclis teşekkür etmeliydi! Ben aslında bu hususta, size TBMM’nin madalya vermesini teklif ettim! Ama kabul ettiremedim!” dedi. Ben de “Aman efendim, öyle dememiştim, Yaman efendim…” diye itiraz edecek oldum. Sayın Başkan Yasin Hatipoğlu (Allah sağlıklı uzun ömür versin!), o nüktedan, hiciv kabiliyeti ve kıvrak zekâsı ile söze devam etti. “Yahu! Sen, dünyanın en meşhur beyin cerrahlarından biri ve bir bilim adamı olarak diyorsun ki; Milletvekillerinin beyinleri incelensin (Hayır, Efendim ben öyle demedim! diye itirazlarımı sürdürsem de)! Bu milletvekillerinde beyin olduğunu bilim adamı kimliğinle kabul ediyorsun demektir. Ya ‘Bunlara beyin MR’ı çekip beyin olup olmadığına bakalım!’ diye beyanat vermiş olsaydın ne olacaktı! Bu sebeple sana madalya vermemiz gerekirdi! Ama kabul ettiremedim!” diyerek, tadına doyum olmayan bir sohbeti sürdürmüş ve bol bol gülüşmüştük.
Bu vesile ile tekrar, Sevgili Kardeşim Vali Recep Yazıcıoğlu’na Allah’tan rahmet, Muhterem Yasin Hatipoğlu Beyefendiye de sıhhat dolu uzun bir ömür temenni ediyorum.
“Her şerde bir hayır vardır!” diyerek, yıllar önce yazdığım, ancak hiçbir kitabımda neşredilme şansına sahip olamayan, bir köşeye saklanmış bir meçhul, mahzun ve mahcup rubaimle makalemizi noktalayalım.
NE KÂRIM VAR!
• — — —/ • — — —/ • — — — / • — — —
(Mefâîlün/Mefâîlün/Mefâîlün/Mefâîlün)
Ümîdim yok o dilberden, tükendim, inkisârım var.
Sesim çıkmaz, yoruldum hep, ne feryâdım, ne ârım var.
Gönül tahtında kor âteş, kızıl bir gül durur amma,
Ne tâkatım, ne gülzârım, ne hicrânım, ne kârım var!