Seçim (election), insanların birden çok aday parti ya da seçenek arasından tercih yapmasıdır. Seçimler değişik “Siyasal rejimler”e göre anlam kazanırlar. Siyasal rejim, kendini koruyan “Manyetik alan atmosferi”ni oluşturarak seçim yöntemlerini işletir. Bu da insanın kendini koruma fonksiyonunun toplumsallaşma sürecinde somutlaşan anlaşılabilir bir durumudur.
Biz sebep-sonuç ilişkisi açısından, son günlerde değişik kurumlarda yapılan seçimlerin analizini yapmakta yarar gördük.
Siyasal rejimlerin, ülkeden ülkeye uygulamalarında farklılıklar olması nedeniyle genel bir tanımını yapmak zordur. Ancak sınıflandırarak anlamak daha kolaydır.
Denilebilir ki bir toplumda, bir kurumda yönetenlerle yönetilenler arasındaki ilişki biçimine ve bu ilişki biçimini belirleyen yönteme “Siyasal rejim” adı verilebilir.
Bu durumda seçim sonuçlarını etkileyen en önemli parametre “Yöntem” olması nedeniyle yönetilenleri “Yöntem sorunu” çok yakından ilgilendirmelidir.
Yönetenleri seçerken, seçme yetkisini yönetilenlere özgürce ve aracısız bırakan bir yöntem kullanırsanız, bu “Demokratik rejim”e uygun bir yöntem olur.
Yönetilenleri yöneticileri seçmede serbest bırakmazsanız, bu da “Otoriter rejim”e uygun bir yöntem olur.
Bizim toplumumuz “Demokratik rejim”i seçtiğine göre, sistem, kurum ve kurallar olarak onun ilkelerine uyup, yenilenerek değişmek durumundadır.
Diğer yandan en iyi rejim olarak bilinen “Demokratik rejim”in pekişmesi, orjinalinin ve felsefesinin yakalanabilmesi için, aydınlarımızın seçim yöntemlerine uyarken daha “Evrensel karakter” sergilemeleri kaçınılmazdır.
Tarihi süreç içerisinde evrim geçirerek en adaletli yöntem sistemini keşfetmeye çalışan insanoğlu “Çağdaş demokrasi”de “Denge”sini bulduğunu varsayıyor.
Adaleti yaralayabilecek “İlkel” yöntemleri seçimlerde kullanma ihtiyacı duymak, demokrasiyi geriye taşır.
Bu riskten kurtulmanın yolu, yönetim sistemlerini, insanların ihtiyaçlarını ve “Özgürlük” adına “Evrensel değişkenleri” izleyerek yenilemekten geçiyor.
Ülkemizde, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, demokratik sivil örgütlenmelerini tamamlamış bir toplumun, bireylerin seçtiği ve onayladığı bir yöntemle seçilen Cumhurbaşkanlığı sürecine girilmelidir.
Önümüzdeki günlerde yapılacak rektörlük seçimlerinde, öğretim üyelerimizin “Tek dereceli seçim” yöntemiyle yöneticilerini seçebilme imkanına kavuşmaları sağlanmalıdır. Yapılan Tabipler Birliği seçimlerinde görüldüğü gibi ve diğer kurumlarımızda halen uygulanmalarında sakınca gördüğümüz, iktidar sahiplerinin seçimlerde iktidarlarını taraf olarak kullanma alışkanlıklarından vazgeçilmelidir.