Ülkemizde meclis ve cumhurbaşkanlığı seçiminin barış ve huzur içinde geçmesi halkımızın ve siyasilerimizin demokratik olgunluğa ulaştığının çok önemli bir göstergesidir. Seçimlere katılımın birçok Avrupa ülkesindeki seçimlere katılımların çok üstesinde olması halkımızın demokrasiye bağlılığı olarak görülebilir. Ama bence burada paradoks bir durumun söz konusu olması da muhtemeldir. Gelişmiş ülkelerde hükümetlerin fonksiyonları belli bir çerçeveye oturduğundan dolayı belki de halkın birçoğunun seçimlere ilgisiz kalmasına yol açıyor. Bizde ise siyasilerden görev, atama veya çıkar bekleyen birçok kişi olduğundan dolayı belki de insanlar kendilerine umut vaat eden siyasilere yönlenmektedir. Seçim öncesi verilen birçok vaatler vardı. Tüm kredi kartı borçlarının silinmesi, tarım ürünlerine aşırı destek fiyatı verilmesi bu vaatlerin başlıcalarıydı. Şüphesiz iddia edilen bazı yakışıksız vaatler de vardı. Şayet doğruysa bazı akademisyenlerin ve medya mensuplarının kovulacağı veya kodese gönderileceği yerlerine başkalarının geleceği gibi sözler maalesef yakışıksız olmuştur.
Hükümetin belediyeler ve üniversiteler dahil tüm kamu kurumlarının harcamalarını derinden araştırması gerekmektedir. Seçim sonrası bizim bilmediğimiz bazı anormalliklerde ortaya çıkmaya başlandı. Yaklaşık 2-3 yıldır Paris’te yaşayan bir akademisyene ülkemizden düzenli olarak ödemeler yapıldığı haberi doğrusu beni şok etti. Yargı makamlarımızın araştırma yaparak bu tip olayların gerçek olup olmadığı varsa uzantılarını açığa çıkarması gerekir. Bir akademisyen veya sanatçı ülkesini eleştirerek yurt dışına gidebilir. Ancak, eleştirdiği ülkesinden dışarıda yaşayarak ödenek alması ise ahlaki olmaz. Bankamatik memur kavramına ek olarak bir de parismatik akademisyen kavramı ortaya çıktı.
Yetkililerin sözlü sınavların yerine sadece yazılı sınav başarılarının atamalarda göz önüne alınacağını belirtmesi ilerisi için ümit vaat etmektedir. Böylece insanlarımızda siyasilerin peşinde koşmazlar, çalışarak hem kendilerinin hem de ülkemizin yararına iş yapmış olurlar. Nitekim hekimlerimiz kalifiye ve aranan elemanlar olduğundan sadece ülkemizde değil batı ülkelerinden de talep edilen meslek mensuplarıdır. Bu yüzden hükümetimiz yurt dışına kaçmamaları için zam yapmıştır. Bu zamların diğer meslek mensuplarına da verilmesini gerektiğini belirten bazı siyasilerin galiba anlamadığı durum hekimlerin kalifiye olmasıdır. İnşallah tıp fakültelerimizin eğitim kalitesi bozulmadan devam eder. Tüm meslek mensuplarımız kendilerini yetiştirip iyi bir yabancı dilde öğrenirseler işsizlik gibi bir durum ülkemizde kesinlikle olmaz. Nitekim turizm bölgelerinde yetişmiş eleman eksikliği çekilmekte, özel eğitim kurumları yabancı dilde eğitim yapabilecek hoca eksikliği çekmektedir. Siyasilerin eğitimi desteklemeleri ülkemizde hep bodur kalmıştır. Ancak halkımız siyasileri zorlarsa eğitim kalitemiz düzelebilir. Siyasilerinde halkımızın dünya gerçeklerini şimdi olmasa bile ilerde anlayacaklarını göz önüne alarak eğitimi var güçleriyle desteklemeleri gerekir.
Şüphesiz ilginç bir olayda bazı kamu araştırma şirketlerinin muhalefetin %60 çoğunlukla seçimleri kazanacağını belirten araştırma sonuçlarıydı. Ancak, gerçek sonuçları doğru analizler yapan Hakan Bayrakçı beyin şirketi öngörebilmişti. Analizler ülkemizde milli duyarlığı yüksek olan %25 üzerinde bir seçmen kitlesi olduğunu göstermiştir. Bir siyasi partimizin anketçilerin yanlış yönlendirmesi sonucu bölücü niyetleri olan bir oluşumla mecliste açıkça görüşerek destek alması bu seçmen kitlesini huzursuz etmiştir. Bu huzursuzluk birinci tur seçimde kendini oylarıyla göstermiştir. Nitekim bu siyasi partimizde hatasını anlayarak milli değerleri aşırıya bile kaçarak benimsediğini deklare etmiştir. Ancak geç kalmış veya muhtemelen inandırıcı da bulunmamıştır. Bahsi geçen bu oluşum zaten muhalefete oy verecek idi, yani onlarla görüşmeye hiç de gereksinim yoktu. Nitekim onlar ikinci seçim öncesi yapılan açıklamalara karşı çıksalar da muhalefeti destekleyeceklerini beyan ettiler.
Seçimi kaybedenlerinde halka cahil demek yerine analizler yaparak eksikliklerini gidermeleri ve yeni politikalar üretmeleri hem kendileri hem ülkemiz için yararlı olacaktır. Şüphesiz, bölücü unsurlardan uzak durmaları da gereklidir. Ayrıca, dünyamız denilen mavi gezegen sahipsiz değildir. Bundan dolayı ülkemizin siyasi liderleri dış gelişmeleri de dikkate almalıdırlar. Kendilerini yenilemelidirler. Yenilemeyenler önümüzdeki mahalli seçimleri de kaybedeceklerini unutmamalıdırlar. Zaten devlet yönetiminde duyguya yer yoktur. İktidarda veya muhalefette olsun tüm siyasilerimizin duygulara kapılmadan ülkemizin çıkarları için görüşlerinde ve uygulamalarında olumlu değişiklikler yapabilmelidirler. Şüphesiz aynı şeyler biz akademisyenler içinde geçerlidir. Duygularımızın yeri şiir, müzik, edebiyat ve hoş sohbetler de olmalıdır.
İdarenin bütçe açıklarını kapatmak için gerek trafikte gerekse mali işlerde ve vergilendirmelerde tartışmalı aşırı ceza uygulamalarından kaçınmaları gerekmektedir. Ayrıca, halkın kullandığı su, elektrik, gaz gibi tüketim maddelerinde uygulanan belirli limitlerin altındaki sarfların daha ucuz olarak ücretlendirilmesi uygulamasına devam edilmelidir.
İktidarda bulunanların atamalarda muhalif görüşte olan ama liyakat sahibi olanları da değerlendirmesi ülkemizin yararınadır. Yıllar önce birkaç yabancı dilde bilen ve mesleğinde deneyimli bir arkadaşım Bülent Ecevit seçimleri kazanıp yeni hükümeti kurunca yanına giderek istifasını vermişti, ama Bülent Bey deneyimli bir memur olduğunu ülkemizin çıkarları için görevine devam etmesi gerektiğini bildirmişti. Kısacası iktidar da olsun muhalefette olsun tüm siyasilerimiz görevini layıkıyla yapan çalışanların siyasi görüşlerine bakmaksızın desteklemelidirler. Biz çalışanlarda kendimizi o kadar iyi yetiştirmeliyiz ki, hem iktidar hem muhalefet bizden vazgeçemesin. Nitekim Amerika’dan gelen ekonomi uzmanları her iktidar döneminde el üstünde tutulmaktadırlar.
Şahsi beklentim ülkemizin tüm kurumlarının siyaset kurumu da dahil tıpkı gelişmiş ülkelerde olduğu gibi gerek mevzuat gerekse işlev yönünden ideal düzeye ulaşmasıdır. Dolayısıyla siyasi iktidara kim gelirse gelsin devlet işlevlerinin olağan seyrinde sürdürülmesidir. Belki seçimlere yüksek oranda katılım olmayabilir, ama yeter ki ülkemiz huzurlu ve gelişmiş bir ülke olsun. Ülkemizin ilerisinin parlak olacağı temennisiyle saygılarımı sunarım.