1916-1922 yılları arasında İngiltere başbakanı ve koyu bir Türk düşmanı olan David Lloyd George “Yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Ne yazık ki bu yüzyılın dahisi (Atatürk) Türkler’e nasip oldu ve o da bizim karşımıza dikildi” sözleriyle yenemediği, pes ettiremediği Mustafa Kemal’in büyüklüğünü tarihe not düşmüştür. Bu doğru ve yerinde ön görüyü tarih doğru çıkarmıştır, doğumunun üzerinden 142 yıl yani bir buçuk asra yakın zaman geçmiş, ama onun ayarında yeni bir dahi henüz dünyaya gelmemiştir.
Henüz yedi sekiz yaşlarında yaşamı sorgulamaya başlamış, her şeyin nedeni büyüklerine sorarak öğrenmeye çalışmıştır, o büyükler ki bazen onun soruları karşısında suskun kalmışlardır. Gümrük memurluğundan ayrıldıktan sonra kereste ticareti yapan babasının işleri haraç isteyen, vermeyince keresteleri ateşe veren Rum eşkıyalar nedeniyle yolunda gitmemiş, sonrasında başladığı tuz ticaretinde de tuzların erimesi nedeniyle başarılı olamamış, tekrar devlet memurluğuna dönmeyi de başaramamıştır. Haksızlıklara karşı muhalif ve aydın kişiliği olan Ali Rıza Efendi iş yerini ateşe veren eşkıyaları şikayet ettiği resmi makam yetkilisinin “rüşvet versen bunlar başına gelmezdi” demesini hazmedememiş üzüntüden verem olmuş ve ellili yaşlarını görmeden dünyadan göçmüştür. Çok küçük yaşta bu olaylara tanık olan ve fark eden Mustafa babasını kaybettiğinde ölüm nedeninin babasının başına gelen hak etmediği felaketler olduğu gerçeğini hiç unutmamıştır. Okul çağı geldiği zaman Mustafa’yı Şemsi Efendi İlk Okuluna yazdıran babası ona “adam olmak için okumak öğrenmek şarttır” sözü ile onun ömür boyu okuyan, araştıran bir insan olmasının temelini atmıştır. Mavi gözler, parlak sarı saçlar, beyaz bir ten sahibi olan Mustafa’nın nasıl dış görünümü girdiği her yerde bir yıldız gibi parlıyorsa; ağırbaşlılığı, zekası, doğruyu bulmak için hep soru sorması ve aklına yatmayanı kolay kabullenmeyişi de onun nasıl bir parlak zekaya sahip olduğunu göstermiş, bunu fark eden adaşı olan matematik öğretmeni Mustafa’ya çok yakışan Kemal ismini ona hediye etmiştir.
Mustafa Kemal yüzyılın dâhisi olduğunu elli yedi yıllık kısacık yaşamında tüm dünyaya defalarca göstermiştir. O Çanakkale’de, Dumlupınar’da ve başkomutanlık meydan muharebesinde ve daha nicelerinde dünyanın gördüğü göreceği en kahraman asker, en dirayetli komutan olduğu için bir dâhidir. Kahraman bir komutan olduğu kadar “Yurtta sulh Cihanda Sulh”, “Gerçekte barış bizim için ne kadar faydalı ise, muhataplarımız için de o kadar faydalı ve lazımdır. Çünkü bundan sonra ülkemizin imar ve gelişmesi için çalışmak istiyoruz. Onların da bu gereği idrak etmemelerine olanak yoktur…” “Derhal şu veya bu sebepler için ulusu harbe sürüklemek taraftarı değilim. Harp zorunlu ve hayati olmalı. Hakiki kanaatim şudur: milleti harbe götürünce vicdanımda azap duyamamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı ölmeyeceğiz diye harbe girebiliriz. Ama ulus yaşamı tehlikeye düşmedikçe, harp bir cinayettir. ” şeklindeki tarihe mal olmuş söylemleri ile de bir barış insanı olduğu için dâhidir.
Tarih 10 Eylül 1922, İzmir Yunan işgalinden kurtarılmış ve Atatürk İzmir’e gelmiştir, kendisine konaklaması için Karşıyaka’da İplikçizade Köşkü hazırlanmıştır. Girişte toplanan kadınlı, erkekli kalabalık İzmir halkını selamlayarak köşke yönelen Atatürk’ün birden yüzü asılır ve kaşlarını çatar. Çünkü, geçeceği yere boylu boyunca Yunan Bayrağı serilmiştir. Kendisini karşılayanlara bunun nedenini sorar, onlar da, “Yunan Kralı Konstantin’in 1921 yılında İzmir’e geldiğinde bu köşkte ağırlandığını; yere serilen Türk Bayrağını çiğneyerek içeri girdiğini” anlatırlar. Atatürk’ün yanıtı kısa ve kesindir: “Yunan Kralı hata etmiş. Çünkü, bayrak bir milletin onurudur. Ben bu hatayı tekrarlamam” diyerek, yerdeki bayrağı kaldırtır. İşte bu büyük insan kendi bayrağı kadar tüm ulusların bayraklarına ve onurlarına saygı duyan yüce gönüllü, ve duyarlı bir devlet adamı olduğu için bir dâhidir.
O Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yoktan var ettiği için, 15 yılda okuma yazma oranı sıfıra yakın bir halktan kadını erkeği ile büyük çoğunluğun okuma yazma bildiği bir toplum yarattığı için bir dâhidir. Hazinesinde beş kuruşu olmayan, dahası kapitülasyonlar ile inim inleyen bir imparatorluktan bacaları tüten fabrikalar kurduğu, çok zor günlerde ekonominin ancak bilimle, sistemle düzelebileceği öngörüsü ile İzmir İktisat Kongresi’ni gerçekleştirdiği için bir dâhidir. Nazi Almanya’sından kaçan 40 bilim insanına Türkiye Cumhuriyeti’nin kapılarını açıp ülkede bilimin temellerine öncülük etmelerini sağladığı için bir dâhidir. Sayısının binlerce olduğu tahmin edilen, çoğunun kenarlarına notlar alınmış kitabı bazen birkaç kez okuduğu için, geometri kitabı başta olmak üzere kitaplar yazdığı için, Nutuk’u kaleme alarak gelecek nesillere her zaman yol gösterecek bir miras bıraktığı için bir dâhidir. Sayamadığımız daha niceleri…..
20. Yüzyılda dünyanın en parlak yıldızı adı Mustafa Kemal 1938 de saat dokuzu beş geçe evrenden kaydı. Henüz bu kadar parlak bir yıldız gökyüzünü aydınlatabilmiş değil…