Bugün benim için çok özel bir gün. Çünkü yıllardır ilgi ve takdir ile takip ettiğim ve sağlık sektöründe önemli bir boşluğu doldurduğuna inandığım bir gazetede ilk yazımı yazıyorum. Aslında 5 yıla yakın bir süredir, Türkiye Klinikleri Tıp Etiği, Hukuku ve Tarihi Dergisi Yardımcı Editörlüğü’nü yürütmem nedeni ile Türkiye Klinikleri ailesine çok uzak değildim. Ancak Medimagazin’de dış haberlerden oluşan bir sayfa hazırlamam ve bu sayfada bir köşe yazısı yazmam teklifi bana iletilince oldukça mutlu olduğumu itiraf etmeliyim. Zira bu köşe yalnızca ülkenin her köşesinde hizmet veren sağlık emekçilerine ulaşmam anlamına gelmiyor, aynı zamanda da ülkenin, uzun yıllar ihmal edilmiş bir beldesindeki, genç bir üniversitede hizmet veren bir akademisyen olarak düşüncelerimi seçkin bir okuyucu kitlesiyle paylaşma imkanını bana veriyordu.
Bu köşede sizlerle şimdilik 2 haftada bir buluşmayı planlamaktayım. Yazılarımda çoğu zaman o sayı için hazırladığım dış haberlerden yola çıkarak bir şeyler yazmak yanında, bazen de güncel olayların bana çağrıştırdıklarını sizlerle paylaşacağım. Böyle bir köşe yazmanın çokta kolay bir şey olmadığının farkındayım. Ancak, fazla iddialı olmayıp, bir şeyler öğretmekten ziyade, bir şeyleri paylaşıp geri bildirimlerden bir şeyler öğrenmeyi amaç edinince, işimin kolay olacağını düşünüyorum. Ümit ederim böylesine değerli bir yayın organında işgal ettiğim yeri, fizikselliğin ötesinde de doldurabilirim.
Öncelikle köşenin adından başlamak isterim. Ruha, Ortaçağ’da bilimin, Harran Okulu’nun da varlığı ile, Doğu’da zirveye ulaştığı dönemde Urfa’nın adıymış. Harran gibi Ruha da o dönemde yalnız bilimin değil aynı zamanda, çok kültürlülük ve hoşgörünün sembolüydü. Aslen bir Karadenizli olarak, ‘Şanlıurfa’ya değil ama, ‘Urfa’ya hayran birisi olarak sizlere, serdeki tıp tarihçiliğin de etkisiyle, ‘Ruha’dan seslenmek istedim.
Bendeniz, söylenenlerde ne söylendiğinin yanında bunu kimin söylediğinin de önemli olduğuna inanır. Bu yüzden, selamlama yazımı kısaca kendimi tanıtarak sonlandırmak isterim. İzmir doğumlu olup aile tarafından Ordu’luyum.
Üniversiteyi 1990’da Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde bitirdikten sonra pratisyen hekim olarak 3 yıl Şanlıurfa’da görev yaptım. Bu üç yıl, uygulamadaki hekimliğin hiç de fakülte yıllarında kafamda tasarladığım hekimlik gibi olmadığını anlamama yetti. Tam bu duygu ve düşünceler içindeyken, YÖK’ün yeni kurulacak 14 üniversiteye öğretim üyesi yetiştirmek için merkezi bir sınav ile doktora yapmak üzere yurtdışına öğrenci göndereceğini öğrendim. Kazanma şansımı yükseltmek adına Harran Üniversitesi’ni, idealim olduğu üzere de deontoloji ve tıp tarihini ilk tercihime yazarak kazandım. 1993-1999 yılları arasında İngiltere’de bulunarak Manchester Üniversitesi’nde tıp etiği alanında doktora yaptım. 1999’da Türkiye’ye döndüğüm günden bu yana da şu anda bulunduğum yerde Anabilim Dalı Başkanlığı’nı yürütmekteyim. Tıp etiği ve tıp tarihi alanında yurtiçi ve yurtdışında yayınlanan dergilerde editör ve editör yardımcılığı görevlerim yanında, dört yıldır Asya Biyoetik Derneği’nin de başkan yardımcılığını yürütmekteyim. Doç. Dr. Nurten Aksoy ile evli olma şansım yanında, 7 aylık ikiz (erkek) çocuk babası olmanın taze mutluluğunu yaşıyorum.
Bütün okuyucuları, bereketli topraklar Mezopotamya’dan saygı ile selamlıyor, sonraki yazılarımızda buluşmayı diliyorum.