Yaşadığımız şu zamanda ülkemizin yüksek enflasyona bağlı nasıl maddi ve psikolojik bir imtihandan geçtiğini hepimiz biliyoruz. Neden uzun yıllar ekonomimiz hala bir Avrupa ülkesi gibi güçlü ve dengeli olamadı? İklimi, verimli toprakları ve yer altı zenginlikleriyle övündüğümüz ülkemiz; neden ikinci dünya savaşından yıkılarak çıkmış bir Almanya ya da aynı akıbeti yaşamış bir ada ülkesi Japonya kadar güçlenemedi?
Ekonomist değilim, ama az buçuk aklımla görünen köyü de tarif edemeyecek kadar aciz değilim. En temel en basit haliyle ekonomiyi veya ticareti düşününce; çok da detaylı ölçüp biçmeye gerek kalmadan hepimiz sorunu görüyoruz aslında. Benim şimdi yazdığım da aslında malumun ilamı.
Demek ki üretmiyoruz. Yeteri kadar üretmiyoruz. Üretene de değer vermiyoruz. Bir ülke ürettiğini dışarıya satar, bu sayede üretemediğini de dışarıdan satın alabilir. Şayet dışarıya çok satar ama az satın alırsanız, dış ticaretiniz fazla verir. Tam tersi durumda da açık verir. Bizim ithal ettiğimiz ihraç ettiğimizden fazla. Buraya kadar yazdığım da zaten herkesin tekrar ettiği bilinen şeyler. “Neden Amerika’yı yeniden keşfediyorsun?” demeyin şimdi.
Neden yeteri kadar üretemiyoruz? Şimdi bu soruya da bir çok detaylı cevabı olan çıkar eminim. Peki ben ne ekleyeceğim bu durumun üstüne?
Hangi harfi verirseniz verin yeni nesil ya da kuşaklar; baba ya da artık dedeleri olan 70 ve 80’li yılların çocuklarının “ben çektim çocuğum çekmesin” düşüncesiyle yetiştiler. Bu kötü mü? Kötü demek doğru ya da yanlış tartışılır. Ama biz yeni nesillerimizi hazıra, emeğe dayanmadan kazanmaya, üretmeden tüketmeye alıştırmış olabilir miyiz? Televizyon ya da sinemalarda, bütün sosyal kanallardan çocuklarımıza beyaz yaka olmayı özendirmiş olabilir miyiz? Hepimiz çocuğumuzun taşa toprağa ya da toza dumana bulaşmadan, zahmeti az kazancı yüksek işinin olmasını istemez miyiz? Doğrusunu söylemek gerekirse ben de isterdim.
Diyeceksiniz ki “Doktor, avukat, öğretmen, mühendis vb. olmasın mı? Onlar üretmiyor mu?”. Mantık çerçevesinde düşünürsek herkes bu meslekleri yapabilir belki ama herkesin imkanı ya da kapasitesi buna yetmeyebilir. İşin sıkıntısı da burada. Artık çocuklarımız dizilerdeki karakterler gibi yaşamak istiyor. TV’lerde çalışma, üretme, emekten ziyade; özenilecek güzel yaşamlar, kolay kazanılmış hayatlar gösteriliyor. İmkan ya da kapasitesi olmayan çocuklarımız da kolay gördükleri meslekleri yapmak istiyor. Kimse tarlada çalışmak istemiyor. Kimse hayvanla uğraşmak, ağaç ya da metalle ter dökmek istemiyor. Ya da istek yeterli olmuyor.
Eskilerin bir sözü vardır; “sen ağa ben ağa, bizim inekleri kim sağa”. Açık konuşalım. Kimse inek sağmanın kötü olduğunu söylemez ama çocuğunun inek sağmasını da istemez. O zaman hayatımız, ülkemiz, çocuklarımız, kısaca geleceğimiz için gerekli bu üretim kalemini kimse yapmasın mı? İthal mi edelim? Kimse tavuk yetiştirmesin, kimse tarlaya gübre atmasın, kimse marangoz olmasın, kimse madenci olmasın… Bunun sonu nereye varır tahmin edebilirsiniz. Biz bu alanların hepsini ithalatla mı karşılayalım?
Şimdi eminim birileri şunu da düşünecek; “Ülke olarak ithalatımızın büyük bir payını enerji, yakıt ve buna bağlı teknolojiler oluşturuyor. Aslın sorun budur”. Yanlış değil tabi, ancak bahane de değil bana göre. Bunu basit bir soru görünümlü cevapla geçeceğim. Japonya ya da Almanya’da petrol ya da doğalgaz var olduğu için mi bu ülkeler ekonomik olarak güçlüler?
Bizim ülke olarak artık dünya üzerinde rekabetçi üretime sahip olmamız gerekiyor (Bu çok yuvarlak, jantili slogan bir cümle oldu biliyorum). Bunu çocuklarımıza da anlatmamız gerekiyor. Herkes “youtuber, tiktoker vs.” olup kolay para kazanma derdinde olmamalı. Ülke olarak elle tutulur ve çağın ihtiyaçlarına yönelik üretim stratejileri geliştirilmeli, bunlara yönelik üretime yönelmeliyiz. Gelecek neslimizi de buna yönlendirmeliyiz. Beyaz ya da mavi yakalılar da olmalı bir ülkede; her alanda üreten, ürettiğinin karşılığını alan, desteklenen ve teşvik edilen emeği yoğun iş insanları da.
Yazacak o kadar çok şey olunca ve hepsinden bahsetmeye kalkıp yetersiz kalınca, biraz dağınık bir yazı ortaya çıktı bu sefer. Halbuki liyakatten, üretene destek olmak (engel olmamak)tan, idari ya da toplumsal israftan, menfaatten, kayırmacılıktan, inanç ya da ideallerin yanlış amaçlara alet edilmesinden vs vs. bir çok şeyden bahsetmek isterdim. Çünkü bana göre yaşadığımız enflasyon ya da ekonomik sıkıntıların temelini bu vb. sorunlar oluşturuyor ve destekliyor. Bir sonraki yazımı alanımla ilgili yazmayı planlamakla birlikte, naçizane memleket sevdasının galeyana getirdiği duygularla bir ara “hayalimdeki adalet sistemin” den de bahsetmeyi düşünüyorum.
Enflasyonun olmadığı, herkesin dilediğine kolayca ulaşıp edinebildiği güzel günler dileğiyle…