Temel insan gereksinimlerinden biri olan sevginin, insan yaşamında çok özel bir yere sahip olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Bazı araştırmalarla da kanıtlandığı gibi, her türlü fizyolojik gereksinimi karşılanan bir çocuğun, sevgiden yoksun bırakıldığında, büyüme-gelişmesinde gecikme olduğu görülmektedir. Yine bu çocukların, sağlık sorunları ve kazalarla karşılaşma riskinin yüksekliği de sevgi eksikliğinin insan yaşamındaki olumsuz etkilerinin göstergelerdendir. Herhangi bir nedenle ihmal edilmiş olan ikiz eşi ile sevgi ve ilgi gösterilen diğer eş kıyaslandığında dikkati çeken farklılıklar, sevginin mucizevî etkisini somut bir biçimde ortaya koymaktadır.
Ancak, sevginin beklenen etkisini sağlayabilmesi için sevgiyi eyleme dönüştürmek gerekir. Diğer bir deyişle sevilene zaman ayırma, ilgi gösterme, bakım verme ve onu koruma gibi eylemleri gerçekleştirme zorunluluğu vardır.
Bilindiği gibi, çiçeklerle konuşmanın onların güzelleşmesini ve serpilmesini sağladığına inanılmaktadır. Ancak, bu gelişmeleri sağlayan etken, salt konuşma değil, sevgiden kaynaklanan ilgiye dayalı eylemlerdir. Çiçeğini, onunla konuşacak kadar seven bir kimse, onun toprağının havalandırılması, gerekiyorsa değiştirilmesi, ölü yapraklarından arındırılması, cinsine ve özelliklerine göre bulunduğu ortamın ışıklandırılması, nemlendirilmesi, ısısının düzenlenmesi, belirli zamanlarda suyunun verilmesi için zaman ayırır. İşte tüm bunlar, sevginin ürünü olan ilgiye bağlı eylemlerdir. Bu bağlamda sevginin fedakârlık gerektirdiği de söylenebilir.
Sevgiyi en iyi ifade edebilme yetisi insana bahşedilmiş özel yeteneklerden biridir. Pek çok sanatçıya verdiği esin ile hayranlık uyandıran eşsiz sanat eserleri de yine sevginin bir ifade biçimidir. Sanatçı bu uğraşta, bir yandan insanlığa hayranlık uyandıran güzellikler sunarken, diğer yandan ortaya çıkardığı eserlerden aldığı doyum ile daha iyilerini yapmaya güdülenmektedir.
Sevginin kedi, köpek, at gibi canlılara yöneltilmesinin insanları rahatlattığı bilinmektedir. Ancak, bu tür sevginin insanı, daha karmaşık bir ruhsal yapıya sahip olan insandan uzaklaştırdığını düşünenler de vardır. Ayrıca, diğer canlı varlıkların fazla talep ve beklentilerinin olmaması, onları sevmekle yetinen insanı diğer insanlara karşı duyarsızlaştırdığı ve hoyratlaştırdığı iddialar arasındadır. Bunlar gerçek olsa bile, sevgiye dayalı bu ilişkinin seven ve sevilene katkıları yadsınamaz.
Sevgi beraberinde sabır ve hoşgörüyü de getirir. Bu nedenledir ki sevilenlerin kusurları daha kolay affedilir, bunların düzeltilmesinde sabır gösterilir ve çaba harcanır. Bu yorucu uğraşların sonucunda ulaşılan başarı ise sevene mutluluk getirir. Sevgi, yapılan işe ya da mesleğe yöneltildiğinde ise, işlerin daha özenle yapıldığı ve yapılanlarda gözle görülebilir gelişmeler olduğu dikkatleri çeker. Bunun yanı sıra, hizmetin sunulduğu bireylerden gelen olumlu geribildirimler, hizmeti sunanlara mutluluk ve başarı duygusu biçiminde geri döner ve onları daha iyi hizmet üretmeye doğru yönlendirir. İnsan yaşamında çok önemli bir yer tutan güven duygusu da yine sevginin ürünlerindendir. Sevgi ile büyütülmüş çocukların özgüvenlerinin ve özsaygılarının yüksek olduğu ve çevresindeki insanlara önyargısız, kuşkusuz, sevgi ve güven ile yaklaştıkları, daha doyumlu, mutlu ve gerek özel, gerekse mesleki yaşamlarında daha başarılı oldukları görülür. Sevgi güven ilişkisinin en belirgin biçimde gözlemlendiği yerler, sağlık kurumlarıdır. Sevgiden yoksun büyütülmüş, itilmiş ve örselenmiş çocukların sağlık kurumlarına yatırıldıklarında, apatik bir görünüm sergiledikleri, cilt ve gözlerinin ışıltısını yitirmiş, saçlarının cansız ve mat bir durumda olduğu görülür. Sevgisizlik davranışları da etkilediğinden, bu çocukların, çevresindeki insanlara karşı ilgisiz, güvensiz, tepkisiz, göz temasından kaçınma gibi davranışlar sergilemeleri olağandır. Ancak bu çocukların bakımında doğru bireyler görevlendirilir ve kendilerine sevgi ve ilgi ile yaklaşılırsa, bir süre sonra, yavaş da olsa bazı düzelmeler oluşur. Çocuklar, çevrelerine karşı ilgi göstermeye ve buna koşut, çevresindekilere güven duymaya, onlarla göz teması kurmaya, daha sonra da onlara gülümsemeye başlarlar. Olumlu değişiklikler aynı zamanda çocukların görünüşüne de yansır. Cilt, gözler ve saçlarda pırıltılar dikkatleri çeker. Kuşkusuz, bu gelişmeler, çocuğun bakımından sorumlu olanların başarısıdır. Gelişmeleri görmenin yarattığı mutluluk personeli, çocuğa daha iyi bakım verme yönünde güdüler. Böylece sevgi, sadece sevilene yarar sağlamakla kalmaz, sevenin de mutluluğuna katkıda bulunur. Bu özelliği nedeniyle, sevmek de sevilmek kadar önemli insan gereksinimlerindendir.
Sevginin günümüzde en önemli gereksinimlerden biri olduğunu söylemek abartı olarak nitelendirilmemelidir. İlişkilerde hoşgörüsüzlük ve bunun yol açtığı aile içinde ve dışarıda neden olduğu olaylar, ayrıca, özgüven ve özsaygıdan yoksun çocukların karıştığı polisiye vakalar bu gereksinimin eksikliğini ortaya koymaktadır.
Özetle; sevgi, sevmek ve sevilmek insan yaşamında en öncelikli gereksinimlerinden biridir. Bu yüzden, özellikle çocukluk döneminde çocuklara sevgi göstermek için zaman ayırmak ve onlara sevildiklerini çeşitli yollarla duyumsatmak ebeveynin en vazgeçilmez sorumluluklarındandır. Bu konuda eğitimcilere de önemli görevler düşmektedir. Çocuğu hiçbir nedenle dışlamamak, özgüven ve özsaygısını zedeleyecek yaklaşımlarda bulunmamak ve kendilerine değer verildiğini duyumsatarak ve ona daima saygı göstererek yaklaşmak bu görevlerin başında gelmektedir.