Üniversite hastanelerinin kapılarının, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kapsamında sigortalı olan herkese açılmasının üzerinden iki yıl geçti. İki yıl önce bu uygulamadan en fazla etkilenecek hastane birimlerinin başında acil servislerin geleceğini yazmıştım; öyle de oldu. Hasta sayıları hemen tümünde iki katına çıktı. Peki, karşılığı ne oldu? Birçok olumsuzluk
Hekim ve yardımcı sağlık personeli sayılarında artış olmadı. Ne öğretim üyesi alındı ne de uzman, asistan sayısı artmadı; çünkü YÖK ve Maliye kadro vermiyordu. Yardımcı personel sayısı yine kadrosuzluk ve hastanelerin mali sorunları yüzünden artırılmadı. İş yükü belirgin oranda arttı. Bu artış ya kayıtlar için ayrılan zamandan ya da başka hastaların bakım sürelerinden kısıldı. Daha da önemlisi, hem uzmanlık hem de tıp eğitimi yara aldı. Üniversite hastanelerinin temel varlığının eğitim ve araştırma mı yoksa hizmet mi olduğu anlaşılamaz oldu.
Yatış sorunu olmayan üniversite hastanesi neredeyse kalmadı. Hastaneye yatışların önemli bir giriş kapısı olan acil servisler yatamayan hastalarla doldu. İş yükü daha da arttı. Yoğun bakım yatışları ki tam bir felaket. Son basamak sağlık kuruluşu olduğu bahanesi ile mevzuat ve uzmanlık alanlarının uygulamalarıyla bağdaşmayan sevkler, zaman zaman bazı üniversite hastanelerinin acil servislerinin kilitlenmesine yol açtı. Hastanelerin yatak sorunu, ayrıca ülke genelinin yoğun bakım yatağı sorunu için henüz olumlu girişimlere de başlanmadı.
SGK ile geçen bu iki yılda hastane ve acil servis yöneticilerini ilgilendiren önemli bir nokta da geri ödemelerdeki kesintiler oldu. Faturalara bakılarak yapılan kesintiler anlaşılması güç boyutlara kadar ulaşabildi. Tüm bölgelerde ödenen bazı malzemeler, bir bölgede hatta bazı hastanelerde özel kesinti kapsamına alındı.
ICD-10 tanı kodu uyumsuzluğu kesinti yapmak için en güzel gerekçe olarak icat edildi. Haklı olunan noktalar tabii ki var, az da değil. Ancak madem hekimin bire bir değerlendirdiği hasta için yaptıklarına güven duymuyorsunuz, o zaman engin bilgilerinize göre klinik uygulama kılavuzları yayınlayın, tıbbi bakım sorumluluğunu da masanızın başında alın, hekimler de bu kılavuzlara göre mesleklerini icra etsinler. İroni bir yana, güvensizlikler üzerine kurulu uygulamaların kimseye yarar getirmeyeceği açık.
Bir de acil servislerden istenen epikrizler söz konusu. Kırık veya çıkık redüksiyonları, alçı veya atel uygulamaları, kesi onarımı, lokal anestezi ve sedoanaljezi uygulaması, kan transfüzyonu ve bazı barkodlu ürünlerin kullanılması sonrası acil servislerden faturaya ek olarak çıkış özeti isteniyor. SUT ile Medulla uyumsuzluğu burada karşımıza çıkıyor. Ancak kapasitesinin üzerinde çalışan ve sağlık sisteminin önemli bir yükünün altında kalan acil servislerden epikriz istenmesinin makul bir açıklamasını şimdiye kadar yapabilen de yok.
Kimsenin, özellikle de acil servislerde çalışanların, gereksiz sağlık harcamaları ile ülke ekonomisine zarar vermeyi istediğini düşünmüyorum. Üstüne üstlük, gerekli olduğu halde kalabalık acil servislerde yapılmayan tetkik ve tedaviler yüzünden hastaların zarar gördüğünü biliyoruz. Kararlar alırken, kurallar koyarken ayrıcalıklı olabilen bazı birimlerin de şartlarını göz önüne almakta yarar var. Acil servisler de bu birimlerden birinidir; standart ve bilimsel olmayan kararlar ile doğrulardan uzaklaşılmasının önüne geçmek lazım.