“Okullarda Şiddet” başlığı ile basına yansıyan haberler, şiddetin giderek artmakta olduğu ve ayrım gözetmeksizin toplumun tüm katmanlarına yayıldığı gerçeğinin bir göstergesidir. Yoksulluk ve eğitimsizlik gibi etkenlerle bağdaştırılmaya çalışılan bu olaylar, aslında yılların birikimi ile ve pek çok nedenle bugünkü düzeyine ulaşmış ve zincirleme bir etki ile dalga dalga yayılarak herkesi etkiler duruma gelmiştir. Sonunda sözel ya da fiili şiddet neredeyse olağan bir iletişim stili olmuş ve günümüzde örnekleri sıklıkla görüldüğü gibi, insanlar sorunlarını nezaket kuralları çerçevesinde değil de kavga ile çözme yolunu seçmeye başlamışlardır. Böyle bir ortamda yetişen çocuklar doğal olarak bu tür olumsuz örneklerin etkisi ile aynı davranışları ergenlik çağında sergilemekte, arkadaşlarına ve öğretmenlerine karşı fiili saldırıda bulunabilmekte, hatta ölümlere neden olabilmekte ve bundan hiç bir pişmanlık duymadığını kanıtlamak istercesine toplumun önüne çıkabilmektedirler. Gençlerin davranışlarının bu yönde biçimlenmesine neden olan çevresel etkenlerin yanında, çocuğun küçük yaşlarda aile içi şiddet, önce oyuncak, daha sonra babasına ait gerçek tabanca gibi unsurlarla tanışmasının da etkisi büyüktür. Bu tanışıklıkla çocuk, gerçek tabancayı deneme, daha sonra da kullanma girişiminde bulunabilmektedir. Bu da göstermektedir ki olayların gelişmesinde ailelerin payı büyüktür. Ayrıca çeşitli etkenlerle ailelerin çocuklar üzerindeki destekleyici kontrol kaybı da olayları bu noktaya getirmiştir.
Şiddete yönelen gençlerin her türlü ailelerden geldikleri görülmektedir. Ancak bu bağlamdaki eylemler ve ebeveynin kontrol kaybı nedenleri, ailelere göre farklılaşmaktadır. Sosyo-ekonomik düzeyi yüksek ailelerde, çocuklarına sağladıkları her türlü maddi olanaklarla içi rahat olan ebeveyn, onlarda meydana gelen davranış değişikliklerinin zamanında ayırımına varamamaktadır.
Diğer yandan köyden kente göç etmiş olan ailelerde ise, büyük umutlarla geldikleri yerlerde içine düştükleri, yoksulluk, yalnızlık, kültür şoku ve zorlu yaşam koşulları ile baş etmeye çalışırken, aile içi bağlar ve iletişim zayıflamaktadır. Doğal olarak tüm bunlar çocukların dikkat dışı kalmalarına ve onların güven duygularının yok olmasına neden olabilmektedir.
Toplumun sosyo-ekonomik yapısında meydana gelen değişikliklerin olayların gelişmesine katkısı da gözardı edilmemelidir. Apartman yaşamı ve nükleer ailelerin artmasıyla yalnızlaşan aile, destek sistemlerinden ve çevresinden kopuk yaşar duruma gelmiş ve bu değişim genellenemese de oto-kontrolün ortadan kalkması ve çocuk yetiştirmede bazı değerlerin unutulması gibi olumsuzlukları da beraberinde getirmiştir.
Olayların gelişmesinde bugün hemen hemen her evin vazgeçilmez bir parçası durumuna gelmiş olan televizyonun olumsuz etkisi de unutulmamalıdır. Toplumu bilgilendirme, eğitme ve eğlendirme gibi misyonları olan bu etkili iletişim aracı ne yazık ki özensiz ve niteliksiz programlarla insanlara olumsuz örnekler vermektedir. Mahremiyet, etik ve saygı gibi değerlerin hiçe sayıldığı bu programlar aracılığıyla yanlışlar doğru gibi sergilenmekte, bundan en çok çocuklar ve doğruyu yanlıştan ayırma yetisinden uzak bireyler olumsuz etkilenmektedirler.
Şiddet olayları ise, hemen hemen tüm kanallarda, adeta insanları bunlara alıştırarak duyarsızlaştırmak istercesine, tekrar tekrar verilmektedir. Bu konulardaki eleştirilere alınan yanıt ise basın özgürlüğünün kullanıldığı yönündedir. Ancak basının, bu özgürlüğünü, neden insanlara iyiyi ve doğruyu sunmada kullanmadığı sorusuna yanıt bulunamamaktadır.
Hakkında daha pek çok şey yazılabilecek şiddet konusu bugün, ciddiyet, titizlik, süreklilik. kararlılıkla ve multidisipliner bir yaklaşımla ele alınması ve acilen çözüm getirilmesi gereken bir konumdadır. Çünkü okullarda meydana gelen olayların verdiği zarar, sadece şiddete başvuran, şiddetten zarar gören öğrenciler ve onların aileleri ile sınırlı kalmamakta, diğer öğrencileri ve onların ailelerini de etkilemekte, toplumda korku yaratmakta ve insanların yaşama sınırlarını daraltmaktadır. Şiddet ve terörün insanlar üzerindeki stres yaratan etkisi dikkate alındığında, konu ayni zamanda bir sağlık sorunu olarak da değerlendirilmeli ve ona göre de çözümler üretilmelidir Bu konuda ayrıca:
> Sağlık hizmetleri kapsamında; çocuk büyüme, gelişme ve çocuk yetiştirilmesinde annelere destek sağlanması;
> Ebeveynlerin çocuklarda meydana gelen davranış değişiklilerinin dikkatle izlemesi, nedenlerinin araştırılması, sorununa öğrenci, öğretmen ve ebeveyn işbirliği ile çözüm aranması;
> Okullarda meydana gelen olayların gençlerin, kimlik arayışı, farklı olma, güçlü görünme gereksiniminin dışa vurumu ile ilgili olabileceği dikkate alınarak, öğrencilere yeteneklerini keşfedebilecekleri ve kendilerini uygun biçimde ifade edebilecekleri, enerjilerini olumlu yönde kullanabilecekleri olanakların sunulması, onların spora ve okumaya yönlendirilmesi;
> Öğrencilere öğretmenleri tarafından saygı gösterilerek yaklaşılması ve değer verilmesi;
> Ülke genelinde hangi mesleklere gereksinim olduğu saptanılarak, gençlerin kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda bu mesleklere yönlendirilmesi;
> Öğrencilere mezuniyetlerinde iş garantisi sağlayacak düzenlemelerin koordinasyon halinde yapılması önerilebilir.