İngiltere’de Üreme ve Embriyoloji Kurumu Londra Üniversitesi’ne verdiği lisansla, tedavi edilmesi imkansız hastalıklara yakalanan çocukların “sipariş” kardeşlerden alınacak hücrelerle tedavi edilmesini amaçlamaktadır.
Proje sorumlusu Prof. Paul Serhal, döllenmeyle elde edilecek embriyoların 6 ila 10 hücreden ibaretken inceleceğini bildiriyor.
Kanser açısından önemli bir gelişme.
Kalıtsal kanserlerin önüne geçmek için iyi tasarlanmış bir proje.
Londra’daki Üreme ve Jinekoloji Merkezi Direktörü projeye karşı çıkmış. Gerekçesi de konunun kamuoyunda yeterince tartışılmamasıymış.
Tarih boyunca bu tür gelişmelere meslekten olan veya olmayanlardan karşı çıkanlar olur. Karşı çıkanlar daha çok “Bilim Adamı” kimliğini taşıyan çevreler olur.
Bu konuda da benzer bir gelişme var.
Meslekten olan Dr. Muhammed Tarannisi karşı çıkmış, meslekten olmayan ilahiyatçılar karşı çıkmışlar.
Doğanın kanununa ters olduğunu söyleyenler var. “Hitler gibi tek toplum mu yaratmak istiyoruz?” diyenler var.
“Hastalıktan arındırılmış bir nesil yaratılıyor” diyenler var.
“Sistemin doğal dengesini bozacağını” ileri sürenler var.
Ama “bu yöntemin, ilahi idareye ve doğanın iradesine ters düşmediğini” anlayanlar var.
Embriyonun çocuk sayılmadığını, bir “kan pıhtısı olduğunu” iddia edenler var.
Genellikle bilimin önünde duran en büyük engel, halk adına fikir söyleyen ve mesleğini bilim zanneden kesimlerdir.
Kanserin bir biyolojik gelişme süreci var.
Embriyonun bir biyolojik gelişme süreci var.
Bebeğin bir biyolojik gelişme süreci var.
Bunlar biyolojinin yasalarına göre doğal süreçlerini yaşarlar.
Bilim kendi yasalarını kendi keşfederek şekillendirir.
Ne otorite tanır ne de demokrasi…
İnsan bilimin akışına karşı çıktığında sadece kendini kandırmış olur.
Bizden söylemesi…
16
önceki yazı