İtaatsizlik evde anne babanın, okulda öğretmen ve idarecilerin, işyerinde üst, ve amirlerin, piknik yerleri ve ormanda korucuların, askerlikte komutanların, trafikte polisin önceden konulmuş olan kurallar çerçevesinde yaptıkları davranışlara karşı gelme şeklinde tarif edilebilir. Saydığım örneklere siz de başkalarını ekleyebilirsiniz.
Her ailenin, her işyerinin iş ve yaşamla ilgili özel kuralları olduğu gibi, hepimizin uyması gereken toplum yaşamının genel kuralları da vardır. Toplumda her bireyden bu kurallara uyması istenir.
Ülkelerin gelişmişliği, konulan kuralların uygulanmasından geçer. Avrupa, Amerika ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerde kimse kolay kolay kural ihlali yapamaz. Yapmak isteyenlere otorite anında karşı koyar gerekli uyarı ve cezayı verir.
Bizde ise bunun tam tersi. Kurallar var, bozanlar yine bizleriz. Hız sınırını aşan, içkili araç kullanan, ruhsatsız hatta kamunun veya başkasının arazisine kaçak yapı yapan yine bizleriz. Çok saygın görevlerde bulunanlarımız bile lise son sınıftaki çocuklarına dershaneye gitmeleri için sahte rapor alırlar. Onları genç yaşlarında sahtekarlığa alıştırırlar.
Gün oluyor, polise karşı gelenleri, kaçak yapıyı yıkmaya gelen, elektrik hırsızlığını önlemeye gelen görevlilere saldırıları ibretle görüyoruz. Eşini sokak ortasında bıçaklayan, polise saldıran, adliyeyi birbirine katan, itfaiyeye saldıranları artık kanıksar olduk.
Ancak ben sizlerle burada, bu kötü gidişi körükleyen, başka gelişmeleri de tartışmak istiyorum. Özellikle medyamızda ‘sivil itaatsizlik’le ilgili konular giderek artan şekilde işlenir oldu. Gazetelerde, TV haberlerinde, dizilerde, köşe yazılarında her gün sivil itaatsizlik konuları işleniyor, adeta otoriteye karşı koyma özendiriliyor.
Bu konuya ilk dikkati çekenlerden olan Necip Hablemitoğlu’nun nasıl hunharca katledildiğini hatırlayınız. (Bkz. Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası, Toplumsal Dönüşüm yayınları) ‘Korumayı beceremedik, bari katili bulunsa’ diyoruz, ama ne gezer. Katilleri her nedense bir türlü bulunamıyor!!! Hablemitoğlu’yla ilgili TV’de program bile yapılmıyor. Sanki birileri, ayıp olur, yazılmasın, konuşulmasın diye düğmeye basmış gibi. İç işlerinden, Adalet Bakanlığı’ndan, vali ve diğer idarecilerden, emniyet ve MİT’ten her nedense çıt yok. Sesimi duyan var mı?
Yabancı vakıf, dernek ve güdümündeki kişi ve kuruluşlar, Yugoslavya örneğinde olduğu gibi ülkemizi kaosa sürüklemek için ellerinden geleni pervasızca yapıyorlar. Ülkesini içeride ve dışarıda şikayet edenlere, yabancılarca ödüller verilmesi moda oldu. AB’den her gün birileri, kendilerini hiç ilgilendirmediği halde, iç işlerimizle ilgili demeçler veriyor. Geldiklerinde orada burada ve özellikle de Diyarbakır’da toplantılar düzenliyorlar. ‘Arkadaş bizim iç işlerimize neden karışıyorsun?’ diyenimiz yok.
Sivil itaatsizliğin işlendiği TV haber, program ve dizilerini izlemeyelim, satılmış ve kışkırtıcı köşe yazarlarını okumayalım. Hepsinden önemlisi, toplumun itaatsizliğini, gençlerimizin yabancı ideolojiler doğrultusunda, vurdumduymazlıklarını önleyelim. Kendi ulusal değerlerimize sahip çıkalım.
Saygılarımla.