“Tövbe, ahiliğin şartlarından biridir.”
“Siyasetin sehiv secdesi olmaz.”C. Çiçek
“Errare Humanium Est.” Hata yapmak insana mahsustur”. Roma atasözü.
“Yanlış hayat doğru yaşanmaz.” Adorno.
Siyasi Süreçler: Siyasal kurumlar, kanunların yapılması ve uygulanması, kamu sağlığı ve refahının korunması, kamu fonlarının ve vergi yüklerinin dağıtılması, dış ilişkilerin yürütülmesi, savaş ve barış konularının karara bağlanmasına yönelik toplumsal düzenlemelerdir. Sistem ister çoğunluğun yönetimine ister azınlığın yönetimine dayansın, bir sosyal sistemdeki meşru gücün nihai kaynağıdır.
Siyasi kurumlar toplumdaki gücün dağılımıyla ilgilenir. Max Weber, devleti, belirli bir bölgede fiziksel gücün meşru kullanımı tekelini başarıyla elinde bulunduran bir insan topluluğu olarak tanımlar. Devlet, işlevleri nihayetinde fiziksel güçle desteklenen, hukuk yoluyla yerine getirilen önemli toplumsal kontrol kurumlarından biridir. Bunun değişkenleri ise güç, yetki (bağlı ve takdir yetkisiyle birlikte), meşruiyet (hukuki ve siyasi meşruiyetiyle birlikte), baskı gurupları, siyasal sosyalleşme (birincil ve ikincil sosyalleşmeyle birlikte), siyasi modernizasyon, politika, bunlar temel değişkenleridir. Günümüzde üçüncü kuşak hakları düzenlemeleri ve ulusal uluslararası sivil toplum kurumlarını da yeni paydaşlar olarak görebiliriz.
Siyasi süreç teorisyenleri yapı terimini iki şekilde kullanmışlardır: bir konfigürasyonu tanımlamak için (“siyasi fırsat yapısı”) ve bu siyasi fırsatları tanımlamak için bir siyasi bağlamı diğerinden ayıran kurumlar, düzenlemeler ve süreçler (hareketin ortaya çıkışına ilişkin karşılaştırmalı çalışmalarda) veya önemli bir şekilde değişen (hareketin ortaya çıkışına ilişkin boylamsal çalışmalar) içermektedir.
Siyasi süreç, siyasi aktörler arasındaki çıkarların ifade edilmesini, çekişmeyi, birleştirmeyi ve politika oluşturmayı içeren etkileşim modelleri olarak tanımlanabilir. Bireyler ve çıkar grupları da dahil olmak üzere sivil toplumdaki çeşitli aktörler ihtiyaç ve taleplerini hükümete aktarmaktadır. Siyasi partiler, çeşitli çıkarların bir araya getirilmesinde ve yasama süreci aracılığıyla bunların dile getirilmesinde merkezi bir rol oynarken, yürütme organı da kamu politikalarını oluşturup uygular. Seçimler, seçmenlerin yasama ve yürütme organlarını denetlediği önemli demokratik siyasi süreçlerdir.
Siyasi süreç, siyasetteki güç ilişkilerinin dinamik yönünü ve toplumun siyasi sisteminin işleyişini ifade eder. Farklı ülkelerdeki siyasi olguların gelişmesini ve tezahür etmesini, ayrıca hareketlerin ortaya çıkmasını ve kaynakların siyasi eylem için seferber edilmesini içerir. Siyasal süreç, onu diğer sosyal ve siyasal süreçlerden ayıran belirgin özellikleriyle karakterize edilir ve çeşitli kriterlere göre farklı türlere ayrılabilir. Girdilerin toplumdan devlete ve toplumdan devlete akışı da dahil olmak üzere, toplum ve devlet arasındaki güç farklılıkları arasında köprü kurulmasını kapsar. Siyasi süreç aynı zamanda resmi siyasi kurumların ötesine geçebilir ve kamusal gerekçelendirme ve STK’lar ile şirketler arasındaki etkileşim gibi seçim dışı araçları da içerebilir.
“Politika Bilimi .(A)Genel anlamda davranışçılık, teori odaklı deneycilik olarak tanımlanabilir. Amacı, politik süreçlerin salt tanımlanması değil, politik ve toplumsal düzenlilikleri varsayan ampirik yasalar aracılığıyla bunların açıklanması ve tahmin edilmesidir.
(B) Sistematik ve kümülatif bir yöntem. Ampirik araştırmalar daha önceki çalışmaların bulguları üzerine inşa edilmeli, böylece teorik ifadelerin kapsamı arttırılmalıdır.
(C) Siyasi davranışın sosyal ve psikolojik belirleyicilerine odaklanma. İkinci belirleyiciler, tutumlar veya davranışsal niyetler gibi her türlü kişilik özelliğini içerir. Zihinsel kavramların kullanımı ve içe dönük olarak elde edilen bilgilerin kabulü, davranışçılığı psikolojik Davranışçılıktan ayırır.
(D) Tümevarım yöntemi, yani gözlemlenen sosyal düzenliliklerden genellemeler yaparak bilimsel yasaların oluşturulması.
(E) Disiplinlerarasılık , yani diğer sosyal bilimlerden yaklaşımların, teorik kavramların ve sonuçların kullanılması; bu davranışçı araştırma programının merkezi unsurlarından biridir.
(F) Temel araştırmaya yönelim. Uygulamalı araştırmaya yönelik çok güçlü veya zamansız bir talep, ‘davranışsal inanç’a göre, bilişsel ilerlemeyi engelleyen teorik bir yoksunluğa yol açar.
(G) Doğrulama talebi . Davranışçılığa göre siyaset bilimindeki tüm ifadeler prensipte doğrulanabilir olmalıdır.
(H) Katı operasyonelizm . Tüm teorik terimler gözlemsel bir dile çevrilebilir olmalıdır. Ampirik doğrulama talebini karşılamak için bu nedenle tüm ifadelerin gözlemlenebilir davranışlara atfedilebilir olması gerekir.
(I) Analizin temel ampirik birimi olarak bireylerin davranışlarına odaklanma. Davranışçı araştırma, kurumlar ve resmi kurallardan çok, siyasi sürecin resmi olmayan yönlerine ve bireysel aktörlerin ve siyasi grupların davranışlarına odaklanır. Psikolojik davranışçılığın aksine, davranışsalcı davranış kavramı yalnızca doğrudan gözlemlenebilir davranışsal eylemleri değil aynı zamanda konuşma eylemlerinin yanı sıra tutumsal öncülleri ve davranışın ürünlerini de içerir.
(J) Veri toplama ve değerlendirmede ampirik yöntemlerin kullanılması. Doğrulama talebini karşılamak için tutum ölçekleri veya karmaşık istatistiksel teknikler gibi uygun toplama ve değerlendirme yöntemleri kullanılmalıdır. Mümkün olan her yerde niceliksel kavramlar kullanılmalıdır. Araştırma programına göre (her zaman davranışçı araştırma uygulamasına olmasa da), sayısal açıklamanın mümkün olmadığı durumlarda nitel yöntemlere yönelmek gerekir. Miktar belirleme, maddenin veya konunun ilgisine zarar verecek şekilde yapılmamalıdır.
(K) Bilimsel kalite kriterlerine bağlılık. Kesinlik ve doğrulama nedenleriyle, kullanılan ölçüm araçlarının güvenilirlik, geçerlilik ve objektiflik (sonuçların bireysel araştırmacıdan bağımsızlığı olarak anlaşılan) taleplerini karşılaması gerekir. Ayrıca verilerin temsil edilebilirliği genellemelerin ön şartıdır. Son olarak çelişkilerden kaçınmak için kullanılan kavramlar açık ve net bir şekilde tanımlanmalı ve tutarlı bir şekilde kullanılmalıdır.
(I) Değer tarafsızlığı ilkesi. Ampirik araştırmalarda değer yargıları bilimsel yöntemle gerekçelendirilemez. Normatif karakterlerinden dolayı ampirik ifadelerin bilişsel içeriğine müdahale ederler. Dolayısıyla bu tür ifadelerin herhangi bir değer yargısı içermemesi gerekmektedir.” (Waldo 1975 , Falter 1982 ).
Siyasi süreç teorisyenleri yapı terimini iki şekilde kullanmışlardır: bir konfigürasyonu tanımlamak için (“siyasi fırsat yapısı”) ve bu siyasi fırsatları tanımlamak için bir siyasi bağlamı diğerinden ayıran kurumlar, düzenlemeler ve süreçler (hareketin ortaya çıkışına ilişkin karşılaştırmalı çalışmalarda) veya önemli bir şekilde değişen (hareketin ortaya çıkışına ilişkin boylamsal çalışmalar) bu süreç içerisine girmektedir.
Siyasal sürecin paydaşları 1.) siyasi partiler, 2.) bürokrasi, 3.) baskı ve çıkar gurupları, 4.) seçmenler olmak üzere dört tanedir. Siyasi süreçte etkileşim ise başlangıç noktasında hizmet, sonra siyaset, sonra seçmen en sonunda ekonomi gelir.
Siyasal süreç kavramını McAdams 1980’lerde siyasi süreç modelleri altında yazdığı kitapla alan yazınına kattı. Siyasi süreç değişkenleri durumsal analiz, problemin yapısı, enstrümanlar ve kurullar olarak sıraladı. Bunu yaparken de alternatif çözümleri bulmak, analiz, yorum, parti programı, uygulama ve değerlendirme başmaklarından geçmektedir.
“Dikotomi; bir bütünün iki parçaya bölünmesi halini ifade eden bir terimdir. Bu iki parça arasında genellikle bir geçiş olmaz ama ikisi birbirini tamamlar görünür. (Mahfi Eğilmez)”
Eski alimlerin “taakkul” adını verdikleri, değişen şartlara göre bu eylemleri belirleme yetisi, sadece sanatın külli bilgisi ile değil uzun bir tecrübe sonucunda oluşan bir yetidir. (Farabi)
İlahiyatçı ve kelamcı olmadığım için tövbe konusundaki yaklaşımı ayet ve hadislere dayandırmak istedim.
Tövbe söz konusu olunca günah akla gelmektedir. Günah söz konusu olunca büyük, küçük günah kategorileri akla gelmektedir. Günah Farsça bir kelimedir. Tövbe ise Arapçadır. Tabe fiilinden türeyen Allaha dönüş ve O’na yönelmedir. İnsanın yaptığı hata ve günahlardan dolayı rabbinden affını istemesidir. Bu bir temennidir. Affedip etmemek Rahman olan Allah’ın takdirindedir. Yalnız şirk ve kul hakkını istisna tutarlar. Bunun için siyasal süreçte tövbeyi gerektirecek bir davranışta bulunan kişinin tövbesi kul hakkı girdiyse bunun sonucu ne olur? Kelamcıların ve konunun teolojik arka planını çalışanların cevaplayabileceği bir husustur.
Fahreddin Razi (1229) tevbe lafzını hem Allah için hem kullar için kullanır. El menziletü beynel menzileyn ilkesine göre tövbeyi yorumlayanlar vardır. Kadı Abdül Cabbar “itizar” kuramıyla kişinin a.) işlemiş olduğu herhangi bir kabahatin zarara ortak b.) başkasından gelecek zarar defetme olarak yorumlar. Mutezile ise “el vad vel vaid” terimiyle açıklar. Yani Allah vaadinden ve vaidinden asla dönmez. Özetle tövbe Allah -kul ile kul-kul arasındadır. Allah kul arasındaki ilişki kulun işlemesidir. Kul- kul arasındaki ilişki ise kısas, gibi konulardadır. Her hâlükârda beklenen tövbenin sahih olmasıdır. Mutezile alimi Cübbai ‘ye göre tövbenin sahih olması için aynı cins günahın işlenmemesi gerekir. Allah’ın günahkâr kişiyi cezalandıracağı unutulmamalıdır.
Konuyla ilgili ayetlere gelince;
“Ettiği zulümden sonra tövbe edip düzelen kimse, bilsin ki Allah onun tövbesini kabul eder. Allah şüphesiz bağışlayandır, merhametli olandır.” (Maide 5/39); “Ayetlerimize inananlar sana gelince: “Size selam olsun” de. Rabbiniz, sizden kim bilmeyerek fenalık işler de arkasından tövbe eder ve nefsini düzeltirse, ona rahmet etmeyi kendi üzerine almıştır. O, bağışlar ve merhamet eder.” (Enam 6/54); “Ancak tövbe eden, inanıp yararlı iş yapanlar bunun dışındadır. Bunlar hiçbir haksızlığa uğratılmadan, Rahman’ın kullarına gaybde vadettiği cennete, Adn cennetlerine gireceklerdir. Şüphesiz, O’nun sözü yerini bulacaktır.” (Meryem suresi 19/ 60-61).
“Allah kötülüğü bilmeyerek yapıp da hemen tövbe edenlerin tövbelerini üzerine almıştır. Allah işte onların tövbelerini kabul eder (Nisa 4/17)” ve “Kullarının tövbesini kabul eden, kötülükleri affeden, yaptıklarınızı bilen O’dur” (Şura suresi 42/25)
İslam inancına göre, Yüce Allah, kullarına veya yarattıklarına kendilerinden Kur’an’ın ifadesiyle belirtecek olursak, onların şah damarından daha yakındır (Kur’an, 2/186; 50/16).” O, herhangi bir ağaçtan düşen kuru yapraktan bile haberdardır” (Kur’an, 6/59). “Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah, bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (Kur’an, 57/4). Allah’ın varlıkları duyabilmesi için bir aracıya ihtiyacı yoktur. “Üç kişi gizlice konuşmaz ki dördüncüleri O, olmasın. Beş kişi gizlice konuşmaz ki altıncıları O, olmasın. Bundan daha az yahut daha çok da olsalar, nerede olurlarsa olsunlar O, mutlaka onlarla beraberdir.” (Kur’an, 58/7). Bu nedenle İslam inancında tanrısal özelliğe sahip tek yüce varlık Allah’tır. Onun dışındaki tüm varlıklar onun yaratığıdır. Gizli-açık tüm duygularımızı ve eylemlerimizi, daha açık bir ifade ile kalbimizin derinliklerinde, dua ve niyaz, sevgi ve nefret, kin ve haset adına gizlediklerimizi, açığa vurduklarımızı bilen, göreni işiten O’dur. O, Alim’dir, Basîr’dir, Semi’dir.
“İslâm hukuku, hayali ya da salt kurgusal bazda yaşanıp kavranmış olmadığı gibi, hayali ya da salt kurgusal bazda da doğmuş değildir! Tam tersine Müslüman bir toplumda ve de bu toplumun reel bir İslâmî yaşamın gereksinimleri karşısında takındıkları tavırlar sonucunda doğmuştur! İslâm toplumunu doğuran İslâm hukuku değildir! Aksine, İslâm hukukunu ortaya çıkarıp geliştiren İslâm toplumunun, İslâmî bir yaşamın ihtiyaçları karşısında benimsemiş olduğu gerçekçi tavırlardır.” (Kutub, 1991: VI, 279).
Kur’an, “Eğer size yasaklanan büyük günahlardan sakınırsanız sizin küçük günahlarınızı örteriz.” (en-Nisa suresi , 4/31) ayetiyle büyük günah, küçük günah ayırımı yapar.
Nesefi, Kur’an’da “Kim iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır, kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır, onlar haksızlığa uğratılmazlar.” (el-Enam suresi , 6/160) ayetiyle iyiliğin on katıyla mükâfatlandırılacağının, kötülüğün ise sadece misliyle cezalandırılacağının ifade edilmesini yorumlar.
Kur’an-ı Kerim’de, “büyük ve küçük günah” ifadesine yer verilmiş ancak hangi günahların büyük hangi günahların küçük olduğu konusunda bir ayırım yapılmamıştır. “Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan sakınırsanız, (küçük) günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.” Günahın büyüklük ve küçüklüğü izâfîdir. Bir günah diğerine nispetle küçük veya daha büyük olabilir. Kebair n Kuran ve sünnette sınırlarının belirlenmemesi mucizevi bir kitap olduğudur. Çünkü günahın büyüklüğü zamana, zemine, sosyal şartlara göre değişmektedir. Bu da Kuran’ın kıyamete kadar hesaba çekileceğimiz bir kitap olduğunun kanıtıdır.
“İman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlar bilmelidirler ki, biz güzel iş yapanların ecrini asla zâyi etmeyiz.” (el-Kehf suresi/30 ayet).
“Her birinin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Allah herkesin yaptıklarının karşılığını haksızlığa uğramaksızın tastamam vermek için böyle yapar.” (el-Ahkaf suresi /19 ayet).
“Kim dine ve dünyaya yaralı bir iş yaparsa kendi iyiliği için yapmış olur; kim de kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur. Senin Rabbin kullarına asla haksızlık etmez.” ( Fussilet suresi/46 ayet).
Kur’an-ı Kerim’deki; “De ki: ‘Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.’” (Zümer,suresi 39/53 ayet)
Kur’an “Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında günahları dilediği kimseler için bağışlar” (en-Nisâ 4 /116)
“Eğer siz yasakların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi güzel bir yere koyarız” (en-Nisâ suresi /31 ayet).
“Siz eğer yasaklanan büyük günahlardan sakınırsanız, biz sizin küçük günahlarınızı örteriz. Ve sizi, saygı ve ikram göreceğiniz şerefli bir mevkiye çıkarır ve neticede pek hoş, çok değerli ve ikramı bol bir yere yerleştiririz.”(Nisa suresi 31. Ayet).
“Ceza yolu ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler içindir. İşte onlar için elem dolu bir azap vardır.”(Şura suresi; 42.ayet.)
“Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.” (Nisa suresi 31.ayet)
“Ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve edepsizliklerden kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin, affı bol olandır. O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada (bile), sizi en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir. “ (Necm suresi 32. ayet)
Artık kitap (amel defteri) ortaya konmuştur; suçluların, onda yazılı olanlardan korkuya kapılmış olarak, “Vay halimize! Bu nasıl kitapmış! Küçük-büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” dediklerini görürsün. Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye haksızlık etmez.(Kehf suresi 49.ayet)
Tövbe, Allah’ın kullarını bağışlamak için onlara verdiği bir fırsattır. Bu fırsatı kullarına tanıyan Allah, kullarına da birbirlerine karşı (affedici olmalarını) istemektedir. Hata yapmak beşer olmanın bir özelliğidir. Hata yaptıktan sonra pişmanlık duymak ise bir erdemdir. Yunus suresi, 14. Ayet “Nasıl davranacağınızı görelim diye yeryüzünde sizi, onlardan sonra yerlerine getirdik.”
“Tövbenin üç şartı vardır. a) Günahı terk etmek, b) pişmanlık duymak, c) bir daha yapmamaya karar vermektir.” (A.Rençber, 2017)
Diyanet günahları şöyle sıralamaktadır:
“Allah’a ortak koşmak (şirk), insan öldürmek, büyü yapmak, beş vakit namazı ve Cuma namazını terk etmek, zekatı vermemek, özürsüz Ramazan orucunu tutmamak, ana-babaya âsî olmak, yakınlarla ilgiyi (sıla-i rahim) kesmek, faiz alıp vermek, yetim malı yemek, düşmanla savaşta cepheden kaçmak, zulüm, zina, kendini beğenmek (kibir), yalan söylemek, yalan yere yemin etmek, yalancı şahitlik yapmak, içki içmek, kumar oynamak, hırsızlık etmek, vasiyette haksızlık etmek, yapılan vasiyeti değiş-, iftira etmek, haram yemek, her türlü ma’siyeti işlemek, müminlere eziyet etmek, iki yüzlülük yapmak (riya), kovuculuk (söz taşıma), intihar, gasp, rüşvet, ahde vefasızlık etmek, homoseksüellik yapmak, sorumluluğu altında bulunan insanların zina etmesine göz yummak, kamu mallarına zarar vermek, emanete hainlik etmek, haram kazanç, Allah’a yalan isnat etmek, terör, sahtekârlık, ölçüde ve tartıda hile yapmak, ölünün arkasından yaka paça yırtarak ağlamak, büyücüleri doğrulamak, komşuya, iş arkadaşına, işçisine eziyet etmek, suçsuzu suçlu göstermek, insanların gizli hallerini araştırmak.(Diyanet Dergisi, tövbe).
Siyasal süreç bir toplum halinde yaşayan insanların sosyal, siyasal, ekonomik ihtiyaçları çözümü için formel veya enformel toplumdan topluma farklılık göstermekle birlikte bir prosestir yani bir süreçtir. Tövbe konusuyla ilgisi ise sürecin aktörlerinin hata yapmaları halinde ne olacağını düşünümedir. (Prophet), İngilizce peygamber demektir. İleriyi görmek anlamında gelir. Siyaseten insanları yönetme sorumluluğunu alan kişilerin ileriyi öngörememesi, onun hatasını nesilleri ilgilendirmesi tövbe ile çözülebilir mi bu tartışılır bir konudur. Çünkü burada kul hakkı söz konusudur. Yukarıda ayetleri sıralamamın sebebi siyasal süreçteki aktörlerin nereye kadar tövbe ile gelebileceğini, kul hakkının ve pozitif hukukun ne olacağı konusudur. 1467’lerde Saksonya dükü çeşitli suçlardan ölüm cezasına çarptırılırken özrü ve mazereti kabul edilmemiştir. Çünkü yaptığı iş eylem kamuya karşı bir suç olduğu kanaatine varılmıştır. Siyasal süreç bir kamu görevi olduğuna göre kamusal nimetin kamusal külfeti birlikte telakki edilmelidir.
Darülharp konuşunsa kafa yoran ulema şimdi Bitcoin oynayan insanları görse ne fetva verirdi.? ABD Rusya’yı karşılaştıran ulema ABD’yi ehven-i şer olarak fetva verirken Gazze’de ABD rolünü görse ne fetva verirdi.? Veliahdın hükmünü soran veliaht’a “İslam’da veliahtlık yok ki hükmü olsun” cevabını veren Şeyhülislam Esad Efendi günümüzde olsa ne fetva verirdi.? “Enflasyon oranında faiz caiz” diyenlerin fetvası nasıl izah edilecektir? Padişahın halline fetva verip “tövbe ettik” diyenlerin durumu nasıl izah edilecektir? Siyasal süreç ve tövbe konusunda kelamcıların ve siyaset bilimcilerin zihnini meşgul edecek ve tartışılacak konuların başında gelmektedir.
Kendi siyasal süreçleri adına 36000 Gazzeliyi katleden İsrail’in kul hakkı, katl gibi suçlardan dolayı cezalandırılması ve bunların gelece nesillere ve doktrine kanıt olarak geçmesi için bunları yazmak zaruridir.
Sonuç; siyasal süreç, hata, tövbe ilişkisine şu güncel örneği vererek yazımı bitirmek isterim. Siyasal süreçteki aktörlerle ilgili özgün şekil aşağıda verilmiştir.
1.) Günümüzde her gün konuşulan emekliler, enflasyon, istihdam gibi konularda; 55 yıl önce çalışanların primi birikti, tahvil oluşturuldu. Değerlendirmesi ise çoğunlukla faize yatırarak yapıldı, ortalama getirisi %28 iken; son 42 yıllık siyasi süreçte enflasyon ortalama %’62 oldu. SGK’nın finansmanını devlet katkısının ötesinde transferler oldu. Hatalar hataları izledi, siyasal süreçte günümüze geldik.
2.) Aktif /pasif oranı. Çalışanların prim ödeyenler ile bağımlıların oranı ise 1970’te 9.03 iken,1980’de 3.43’a ,1986’da 2.43’e, 1990’da 2.16’ya, 1995’te 1.85’e düştü. Yani çalışanlar giderek azaldı. Yukarıdaki iki veri 1970’lerden günümüze yarım yüzyıldan fazla siyasal sürecin kısa öyküsüdür. Devlet yönetiminde süreklilik esas olduğuna göre, kim nasıl tövbe edecek bilemiyorum.
(Şekil ,A.A. Uğur. Politik Süreç Bürokrasi ve Kamu Açıkları ilişkisi. İstanbul SBE maliye Abd Dr. tezinden alınmıştır)
Yaklaşan Kurban Bayramınızı tebrik eder, sevenlerinizle nice bayramlara kavuşmanızı dilerim.