SİYASETTE KULLANILAN PSİKOLOJİK AYGITLAR: OTORİTER REJİMLERDE BİAT ETME DİNAMİKLERİ
Bilim her alanda olduğu gibi siyaseti de kendine araştırma konusu yapmıştır. Siyaset bilimini Psikoloji ile aynı paydada buluşturan “Siyaset Psikolojisi (Politik Psikoloji)” terimi; sosyoloji, sosyal psikoloji ve tarihi de harmanlayarak kendine bir alan oluşturmuştur.
Politik psikoloji kavramı günümüzde algıladığımız şekilde ilk olarak Frankfurt Sosyal Araştırmalar Enstitüsü veya Frankfurt Okulu’nun çalışmaları ile ortaya çıkmıştır. Theodor W. Adorno, Max Horkheimer, Herbert Marcuse ve Erich Fromm‘un Marksist Felsefe ve Klasik Psikanaliz‘e dayalı felsefeleri sonucu gelişmiştir (1).
Politik psikoloji liderlerin karakterlerini, yöneten-yönetilen ilişkisini, halkın kendi içindeki ve ulusların birbirleriyle ilişkisini analiz eder. Ayrıca politik psikoloji; iç savaş, soykırım, toplumsal travmalar, terör, baskı grupları, göçmenlik ve entegrasyon alanlarında çalışmalar yürütülmesini amaçlamaktadır. Bu alanlardaki araştırmaların başlıca konuları şunlardır: normal kimlik gelişimi, teröristin kimliği, etnik kimliğin gelişimi, terörizmin psikolojisi, büyük grupların ve liderlerin psikolojik motivasyonları, lider ve izleyen psikolojisi, etniklik psikolojisi ve toplumsal ve siyasal gelişmelerin psikodinamiği vs
Bu yazıda; geniş çalışma alanları olan ve çağın ve toplumun yönelimlerine göre araştırma alanları değişik yönlere evrilebilen politik psikoloji kavramından ziyade; bu yüzyıla damga vuran ve toplumda ciddi karşılığı olan otoriter rejimlerin toplumda meşrulaşması ve kabul görme dinamikleri üzerinde durmak isterim.
Politik psikoloji tarihinden ilk dönemlerinden beri olmasına rağmen; bir bilim dalı ve ciddi araştırma konusu haline gelmesi I. Ve II. Dünya savaşları sonrasına denk gelmektedir. Özellikle II. Dünya savaşında Nazilerin Yahudilere yönelik insanlık dışı uygulamalarını anlamak için, otoriter rejimler mercek altına alınmıştır. Adorno ve arkadaşları; Freud’un psikanaliz kuramından da etkilenerek otoriter rejimlerdeki siyasetçi ve toplum reflekslerini irdelemiş ve “Yetkeci Kişilik Kuramını” ortaya atmışlardır (2). Son yüzyılda, birçok ulusun siyasi arenasında gördüğümüz ve bizimde şahit olduğumuz bu kuramdan bahsedelim.
Yetkeci Kişilik nedir?
Bu kişiliğe sahip olan bireylerde; biat etme ve körü körüne inançla bağlanma başat rol oynar. Fanatizm düzeyinde bağlı olduğu otoriteye koşulsuz itaat eder. Karşıt görüşlere ya da kendinden olmayanlara karşı kin ve nefret besler. Önündeki belirsizliğe karşı tahammülü yoktur ve ona göre siyah ve beyazlar vardır.
- Yetkeci Kişilik nasıl gelişir?
Freudu’un psikoanalitik hipotezinden de etkilenerek; bu bireylerin kişilik yapısının gelişimi, çocukluk çağı travmalarla ilişkilendirilmiştir. Hiyerarşik- baskıcı ebeveyn tutumları olan, katı disiplin uygulamalarının olduğu, cezalandırıcı bir ortamda yetişmek gibi etkenler bu kişilik yapısının filizlenmesine neden olabilir. Bu bireylerin zamanla; siyasal, ekonomik ve ahlaksal tutumları aşırı muhafazakâr hale gelebilir. Sonuç olarak; empatisi duygusunu kaybeder ve kendisine benzemeyenlere karşı saldırgan tutum sergilerler.
- Sağ Kanat Yetkeciliği nedir?
Yetkeci kuram ortaya atıldıktan sonra bu tür reaksiyonların, sağ siyasal ideolojilerde daha baskın olduğunu gören Altemeyer tarafından geliştirilmiş bir kuramdır (3). “Saldırganlık”, “Boyun eğicilik” ve “Gelenekselcilik” olarak üç boyutlu yapılandırılmıştır. Artık günümüzde yekecilik denince akla daha çok sağ kanat yekteciliği gelmektedir. Bu grubun; önyargı ve ayrımcılık yapan, otoriteye boyun eğen, bilişsel olarak katı (empati duygusundan yoksun- ben merkezli düşünce biçimi), kendisinden olmayana karşı ırkçı ve saldırgan tutum sergileyen özellikte olduğu savunulur (3).
İdeolojik açıdan aşırı uçlarda olan bireylerin; entelektüel olarak daha zayıf olduğu, empati duygusunun gelişmemiş olduğu ve sorun çözme ve çok boyutlu düşünme becerilerinde (Bilişsel karmaşıklık) yetersizlik olduğu tespit edilmiştir.
- Siyasette Sosyal Kimlik:
Bir bireyin toplumsal aidiyet duygusu oluşması ve topluma uyum sağlaması için çeşitli kategorilerde sosyal kimlik oluşturmak zorundadır. Bu kategoriler; yaş, cinsiyet, meslek, spor taraftarlığı, parti üyeliği, ideoloji, din, etnik köken, sınıf vs.. Birey bu kategorilerden bir yada fazlasına yakın durarak hem yalnızlaşmamış hem de bir gruba ait olma duygusu ile kendi yerini pekiştirmiş olur. Sonuçta “biz” (kendi içinde bulunduğu grup) ve “onlar (kendi grubunun dışında olanlar) kavramı gelişir. Haliyle birey kendi benlik saygısını geliştirmek ve sürdürmek için kendi grubunu üstün tutma eğilimine girer. Bunun sonucunda kendi grubunu “kayırma” ya da “pozitif ayrımcılık” refleksleri oluşur. Ayrımcılık bu noktada başlar ve “ötekileştirme” derinleşir. İçinde bulunduğu grubun baskınlığı artıkça; eşitsizlik, adaletsizlik ve ayrımcılıkta artar (Sosyal baskınlık kuramı).
- Bu sistem nasıl kalıcı hale getirilir?
İnsanlar kendi değer yargılarını, duygu ve düşüncelerini, davranışlarını, kendinden olmayana ayrımcılık yapmaları hatta saldırganlaşmaları; statü ve konumlarını korumak aynı zamanda baskın egemen olduğu koşulların devamı için meşrulaştırma eğilimine girerler. Böylece sosyo-politik, sosyo- ekonomik, hiyerarşik vs açılarından daha baskın hale gelerek, statülerini güçlendirir ve kendisinden olmayanın da (diğerleri) dezavantajlı olmasına rağmen kabullenmesi sağlanır. Bunu yaparken;Öncelikle birey kendi düşünce ve eylemlerini meşrulaştırma ya da haklı gösterme çabasına girer. Sonra ait olduğu siyasal düşünceyi meşrulaştırır. En sonunda sistemli hale getirerek mevcut sistemi değiştirip grup çıkarları doğrultusunda meşrulaştırarak kabul görmesi sağlanır (5).
Kendini meşrulaştırma çabası: Birey kendi değer yargılarının kabul görmesi için bazı kalıp yargılar geliştirir. Örneğin; zengin biri kendisini fakir biriyle kıyaslarken; kendisinin daha yetenekli, zeki ve çalışkan olduğundan dolayı bu konumda olduğunu iddia eder. Bu algısını çevreye yayarak meşru göstermeye çalışır.
Ait olduğu grubu meşrulaştırma: İçinde bulunduğu siyasi yapının, yanlış olduğunu düşündüğü girişimler dahi olsa; bunları haklı gösterme çabası içine girmesidir. Bu nedenle; kendi grubunda yapılan hatalar hoş görülür (pozitif ayrımcılık) iken benzer hataları yapan diğer siyasal sistemlerde olanlar daha şiddetli olarak cezalandırılır. Böylece narsistik eğilimler ve özgüven baskın olan siyasi yapıda artmaya başlar, diğer gruplar güçle gelen baskıyı kabullenme eğilimine girerler. En son basamakta; “Sistemi meşrulaştırırlar”.
Sistemin meşrulaştırılması: Baskın olan siyasi grubun; ekonomik, kültürel, eğitim, entelektüel vs gibi birçok alanda daha üstün olduğunu sık sık vurgulayan eylemler sergiledikçe, toplumun diğer kısmında önce çaresizlik, sonra baskın tarafı haklı çıkarmaya çalışma, son olarak kabullenerek içselleştirmesi ile sistem meşru hale gelir. Böylece sistem meşrulaşarak kalıcı hale gelir.
Son söz:
“Bilim adamları toplumun hizmetkârlarıdır, efendisi değil ve bu şekilde kalmalıdır. Kendi politik değerlerimizi araştırma bulgularımıza gizlice soktuğumuzda, ne bilime ne de topluma iyi hizmet etmiş oluyoruz” (Philip E. Tetlock).
Kaynaklar:
- https://tr.wikipedia.org/wiki/Politik_psikoloji 10.01.2021
- Adorno, T. W., Frenkel-Brunswik, E., Levinson, D. ve Sanford, R. M. (1950). The Authoritarian Personality. New York: Harper & Brothers
- Altemeyer, B. (1981). Right-Wing Authoritarianism. Winnipeg: University of Monitoba Press.
- Ashmore, R. D., & Del Boca, F. K. (1981). Conceptual approaches to stereotypes and stereotyping. In D. L. Hamilton (Ed.), Cognitive processes in stereotyping and intergroup behavior (pp. 1-35). Hillsdale, NJ: Lawrence Erlbaum Associates.
- Tetlock, Philip E., (1994), How Politicized is Political Psychology and is There Anything We Should Do About it?, Political Psychology, Vol.: 15, No. 3, p. 567-577.
Doç. Dr. Aysun Kalenderoğlu