Wolfgang Amadeus Mozart; henüz 5 yaşında keman ve piyano konusunda yetkinleşmiş, 17 yaşında Salzburg sarayında müzisyen olarak çalışmaya başlamış bir müzik dehası. Ömrü boyunca yüzlerce eser bestelemiş senfoni, konçerto, opera ve diğer birçok formda. Neden? Mozart’ı üretmeye iten neydi? Neden beste yapmak zorundaydı? Neden sürekli üretmek zorundaydı?
Mozart gibi birçok sanat ve bilim insanı sayabiliriz. Ömürlerini yazmakla, üretmekle geçirmiş birçok değerli insan. Sadece üst düzey zihinsel ürün vermez insanoğlu. Her gün yediğiniz yemek üzerine düşünen birileri bunlar üzerine kafa yormak suretiyle bir gastronomi kültürü oluşmasına önemli katkı sunar. Çoğumuz için altında oturacağınız bir ağaçtan ibaret bir bahçe anlayışı, bu konuda kafa yoran kişiler tarafından çok ileri noktalara götürülür. Spor dallarında, sürekli yeni bir yaklaşım arayışında olan nice değerli spor insanı çalıştıkları alanları zenginleştirir. Bu kişiler neden üretmek zorunda hissederler? Neden bulduklarıyla yetinmezler? Çalışmaları birçok sefer aleyhlerinde olduğu halde, neden hiçbiri geri çekilmeyi düşünmez? Kopernik gibi bazıları, çalışmalarını yayınlamaktan çekineceklerini, bu çalışmaları yaparken bilmezler mi?
Fikri üretim veya her türlü bilişsel ve sanatsal faaliyet erbabı, bu çalışmaları toplumun veya bir başkasının iyiliği veya onayı için yapmaz. Nasıl ki insan başkası için değil kendisi için nefes alır, yemek yer veya diğer ihtiyaçlarını görür; fikri üretim de zihnin bir ihtiyacıdır. Fikir işçileri, topluma veya birilerine bir fayda için değil, varoluşları gereği yaparlar. Dolayısıyla, fikir işçiliği ontolojik bir durumdur.
İfade özgürlüğü, fikir işçilerinin bu ontolojik durumu dile getirmelerinden başka bir şey değildir. Bu nedenle, varoluşsal bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacın önüne geçmek, tarihin gösterdiği gibi mümkün değildir. “Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım” mısrası, özgürlüğün önüne engel konamayacağının en güzel ifadesidir. Üretmek, insanın tekâmül etmesinin en doğrudan yollarından biridir. Varoluş en büyük hediye olduğuna göre, bunu en üst noktaya taşımaktan daha doğal ne olabilir? Bunu ifade etmek de, tekâmül etmeye dâhildir. O halde, bu konuda neden anlaşamıyoruz? Neden insanlar yaşadıkları dünyadan bu kadar şikâyetçi? Neden üretim veya ifade özgürlüğü konusunda insanlar tatmin olamıyor?
Nedenleri tartışmak değil ancak sonuçlarını göstermek daha kolay görünüyor. Nedenlerine dair veri toplamak ve analizler yapmak gerekiyor. Sonuçları görmek ise çok daha kolay. Ne olur fikri üretim engellendiği ve ifade özgürlüğü imkânı bulunamadığı zaman? Hepimiz, fikri üretimin durmasının ve ifade özgürlüğünün toplumun gerilemesine, üretkenliğinin azalmasına yol açtığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu gerilik halinin toplumda yozlaşmaya yol açtığı da rahatlıkla görülebilir. Hal böyleyken neden ifade özgürlüğü veya fikri üretim hakkını savunmak zorunda kalıyoruz? Neden nefes almak kadar gerekli bu durumlar hakkında bu kadar sorunlar yaşanıyor?
İfade özgürlüğüne engel olmayı savunan herhangi bir fikri hareket veya yönetici bulmak mümkün değildir. Bu durum, tüm hareketlerin veya yöneticilerin özgürlükçü olduğunu düşünmemizi sağlayamıyor? Bu iki farklı durum nasıl bir arada olabiliyor? Muhtemeldir ki, durum tespitinde fikir birliği sağlanamıyor. Bir kişinin fikri üretim dediğini bir diğeri aşağılık bir ürün olarak adlandırılabiliyor. Birinin ifade özgürlüğü dediği bir durum bir diğeri için hakaret, tehdit ve kimi durumlarda toplumun değerlerine ters düşmek olabiliyor. Dolayısıyla, bir kişinin fikri üretimi ve bunun özgürce ifade edilmesi, bir diğeri tarafından tehdit olarak algılanabiliyor. Bu şekilde, üretim yapan ve bunu ifade eden kişiler kendilerini bir anda toplum düşmanı olmakla itham edilirken buluyor. Buna en çok şaşıran da kendileri oluyor haliyle. Çünkü bu kişilerin kendileri dışında bir dertleri yok ki birilerine veya bir şeylere tehdit oluştursunlar. Bu tür tahammülsüzlükler toplumu giderek yozlaştırıyor. Acaba Sodom ve Gomorra halkı kendilerini kötü veya yozlaşmış olarak nitelendirir miydi? Acaba Hz. Lut’un kapısına dayananlar kendilerini yoz bir toplumun parçası olarak görüyorlar mıydı? Pek muhtemeldir ki, birçok peygamber gibi, Hz. Lut da toplumun değerlerine ters düşmekle suçlanmıştı, Sodom ve Gomorra’nın erdemli vatandaşları tarafından…