Soru:
Yasa’nın ruhsal olduğunu biliriz.
Bense benliğin denetimindeyim, köle gibi günaha satılmışım.
Ne yaptığımı anlamıyorum. Çünkü istediğimi yapmıyorum; nefret ettiğim ne ise, onu yapıyorum.
Benliğimde iyi bir şey bulunmadığını biliyorum. İçimde iyiyi yapmaya istek var, ama güç yok.
İstediğim iyi şeyi yapmıyorum, istemediğim kötü şeyi yapıyorum. İstemediğimi yapıyorsam, bunu yapan artık ben değil, içimde yaşayan günahtır.
Bundan şu kuralı çıkarıyorum: Ben iyi olanı yapmak isterken, karşımda hep kötülük vardır.
İç varlığımda Tanrı’nın Yasası’ndan zevk alıyorum. Ama bedenimin üyelerinde bambaşka bir yasa görüyorum. Bu da aklımın onayladığı yasaya karşı savaşıyor ve beni bedenimin üyelerindeki günah yasasına tutsak ediyor.
Sonuç olarak ben aklımla Tanrı’nın Yasası’na, ama benliğimle günahın yasasına kulluk ediyorum.
Ne zavallı insanım! Ölüme götüren bu bedenden beni kim kurtaracak?
Cevap:
Erdem/Tanrı malın mülkün küçümsenmesini istiyor, lakin sahip olduğum mülkün verdiği rahatlık bana haz veriyor.
Erdem/Tanrı yaşamın uzun veya kısa olmasının bir önemi yok diyor, lakin sağlıklı uzun yaşam ruhumu okşuyor.
Erdem/Tanrı kalabalıklar arasında kaybol diyor, lakin parmakla gösterilmek ve alkışlanmak beni mutlu ediyor.
Erdemli/Tanrı buyruğundaki kişi elbette bu şeylerin küçümsenmesi gerektiğini söylüyor, gerekçesi ise onlara sahip olmamak değil, onlara endişeyle sahip olmamaktır. Erdemli/Tanrı buyruğundaki kişi bu tür şeyleri kendinden uzaklaştırmaz, sadece bunlar uzaklaştığı zaman bile yoluna güvenle devam eder.
Gerçekten de talih, geri verilmesini istediğinde zenginliğini/sağlığını/şöhretini şikayet etmeden geri verecek olan kişi dışında bunları güvenle nerede saklayabilir?