Yaşadığımız çağın en önemli kazanımlarından biri sosyal medya aygıtlarıdır. Faydaları olduğu gibi tehlikeleri ve mahzurları da vardır. Görselliğin egemen olduğu bu dünya bize başka bir dünyanın kapılarını da açmaktadır. Bu açılan kapı iki dünyayı esas alan düalist bir din olan İslâm dinini anlamaya/öğrenmeye ne ölçüde katkı vermektedir? Yoksa algıların yönetildiği dinin özünden soyutlandığı bir sunum mu ortaya çıkmaktadır?
Facebook, Instagram, Twitter, WhatsApp başta olmak üzere sosyal medya aygıtlarındaki paylaşımlar, oluşturulan gruplar, atılan “hikâye” ve “durumlar” çok farklı bir bilgi/malumat bombardımanı ile karşı karşıya kalmamıza neden olmakta…
Kimi paylaşımlar kaynaklı ve sağlam bilgiye dayanırken kimileri de aslı olmayan, hurafe türünden içerikler taşımaktadır. Üstelik bazı din görevlilerinin bile internetten, aslını araştırmadan aktardıkları aktarımlar cami cemaatinin zihninde yanlış anlaşılmalara neden olmaktadır. Cemaatin ilgisini çeksin diye aktarılan bu hurafe ve menkıbeler dinin özüne ters düşmektedir.
İslâm dininin tüm sadeliği ile yaşanması için Kur’an ve sünnetin esas alınması bu çerçevede Siyer-i Nebi, Sahabe hayatı ve İslâm Tarihi temelli aktarımların olması esastır ve gereklidir. Cami kürsünün saygınlığının korunması için bu olmazsa olmaz bir şarttır.
Günümüz dünyasında her bir fert için hele de gençler için sosyal medya bir “mektep” gibi görülmektedir. Diğer bir anlatımla “Sosyal medya mı yoksa Sosyal mektep mi?” diyeceğimiz bir ortam oluşmaktadır. Sosyal medyanın sınırlandırılması ya da kısıtlanmasının özgürlüklere yapılan bir müdahale olduğu nazarı itibara alındığında zihnimizde bu âlemin “Sosyal mektep” olarak kullanılması için nasıl davranmamız gerektiği ortaya çıkmaktadır. Elbette daha ziyade bir eğlence platformu olan sosyal medyayı tümüyle bir mektep haline çeviremeyiz. Ama bir mektep niyetiyle kullanabiliriz.
Bunun için seçici davranmak icap eder. Sınırsız takip, takipçilerimizi artırmak için hamleler yapmak yerine takip ettiklerimizin niteliğine bakmalıyız. Profilinde neler olduğu ve paylaşımlarının nasıl olduğu önem ve öncelik taşımalıdır.
Diğer taraftan sosyal medyadan behresi olanların görüşlerine başvurmak yerinde olur. Her duyduğumuzun, okuduğumuzun ardına düşersek zihinsel kaosa düşebiliriz. Zihin kirliliğimizi ve oluşan atıkları imha etmek için güçlü katalizörler olmalı. Bu da İslâm dini söz konusu olduğunda ayet, hadis ve siyer-i nebi bilgisidir. Hz. Peygamber’in örnek hayatından alınacak ve günümüze aktarılacak nümunelerdir.
Diğer taraftan sosyo-psikolojik paylaşımlar bilen kişiler tarafından yapıldığında oldukça faydalı etkiler yapmaktadır. Dinî bilginin günlük sosyo-kültürel, politik ve ekonomik amaçlar için kullanılması yanlış anlamalara ve hatta insanların dinden en azından soğumalarına neden olabilmektedir.
Öte yandan ilahiyatçıların ya da kanaat sahibi kişilerin sosyal mecralarda belirli kayıtlar düşmeden birbirinden farklı konuşmaları ve yazıları hocaların kavgalı olduğu izlenimini uyandırmaktadır. Örneğin fakirliğe karşı helalinden kazanma öğütlenmesi beklenirken bunun Allah’tan olduğu ve kaderin bir tecellisi olduğu algısının uyandırılması kitlelerde Allah ve kader inancı konularında sorunlara ve hatta savrulmalara neden olmaktadır. Buna mukabil geleneğe ya da geleneğin ürettiği bilgiye zarar vereceği düşüncesi sosyal medyada dinî içerikli paylaşımlara mesafeli yaklaşılması sonucunu doğurmaktadır.
Eğlence amaçlı kullanımının yanı sıra haberleşme aracı da olan sosyal medya unsurlarının bir bilgi alma, öğrenme mecracına dönüştürülmesi kıymetli bir düşüncedir. Fakat bunun tahakkuku başarılı örneklerin çoğalması ile olur. Tanıtımla kıymet kazanır. Özellikle YouTube kanallarının öğretici olduğu dikkate alınmalıdır. Sosyal medyanın özgür bir mecra olması aynı zamanda onun sorumsuzca kullanılmasının da yolunu açmaktadır. Sosyal medya artık kültürü yeniden tanımlamakta, milli kültürler yok olmasa da değişim ve dönüşümlere yol açmaktadır. Popüler din anlayışına evirilebilecek bir iklim oluşturmaktadır…
Sosyal medya aygıtları, bilginin ciddiyet ve sorumluluk içinde paylaşıldığı bir veçheye evrilirse o zaman sosyal medya bir “mektep” olur. Bu bağlamda eline kalemi ya da klavyeyi alan herkes sorumluluk içinde olmalıdır, diyoruz. Şair Nâbi’nin dediği gibi;
İlim bir lücce-i bî sahildür
Anda alim geçinen cahildür
Güzel günlere…
1 yorum
Sayın Özdemir,
Sosyal Medyaya İslâmiyet açısından bakışınız yararlı olmuş. Ben size İlâhiyat Fakültesi mensubu olarak merak ettiğim birkaç soruyu sormak isterim. Türkiye’de yaygın olarak Medyadaki programlar da dahil olmak üzere İslâmiyet folklorik bilgi ve ritüellerle öğretilmekte ve uygulanmaktadır. İlahiyat Fakülteleri kurulduğundan bugüne bizim yaptığımız çalışmalar İslâmiyettin folklorik uygulama ve yorumlarından ayrılarak sizin bahsettiğiniz doğru İslam inancının ve uygulamalarının yaygınlaşmasına katkıda bulundu mu diye sorguluyor mu? İlahiyat Fakültelerinin Türkiye’ye nasıl bir yararı olmaktadır, hangi eksikleri gidermiştir? Hangi yanlışları düzeltmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığının bize ulaşan mesajlarından biz kadınların paketlenip bütünüyle erkeklere ait olduğu kabul edilen dünyanın dışında tutulmaları gerektiğini anlıyoruz.
Yunus Emre’nin savunduğu Yaratılmışların tümüne saygı ahlâkının savunulduğunu İlahiyatçılardan duymuyoruz. Teşekkürler