Hayatımız neredeyse tamamen spot olaylara ve spot haberlere indekslenmiş durumda. Her alandaki başarılarımız her nedense hep spot, hep anlık, sanki kuyruklu yıldız misali. Bir var bir yok.
Yıllarca hiç başarılı olamadığımız bir alanda birde bakıyoruz olağanüstü bir başarı elde etmişiz. Kırk sekiz yıldır, futbolda finallere bile katılamıyoruz. Hep üzüntü hep hüsran, hep gelecek sefere beklentileri ile geçiyor ömrümüz. Bir de bakıyoruz milli takımımız finallere kalıvermiş. Finallere katılmamız bile zar zor oldu. Başka bir deyimle ıkına sıkına. Herkesin arzusu, hiç olmaza birinci turu atlamak. Beklenen ümitler şimdiye kadar hiç gerçekleşmemiş. Dile kolay kırk sekiz yıldır milli takımımız finallere katılamamış, Her eleme hüsranla bitmiş. Başarının mimarları bile, gerçekte böyle bir başarıyı beklemiyorlar. Birde bakıyoruz milli takım dünya üçüncüsü oluvermiş. Belki elli yıl daha böyle bir başarıyı göremeyeceğiz, millet sokaklarda. Deyim yerinde ise yer yerinden oynuyor. Milli takım forması yok satıyor. Herkes bayrak alma telaşında. Arabalar konvoylarda, insanlar yollarda.
Atletizmde şimdiye kadar başarımız hemen hemen yok gibi. Bir tek Ruhi Sarıalp’in üç adımdaki Avrupa üçüncülüğü var, hepsi o kadar. Hatta çoğu dallarda şampiyonalara katılmak için gerekli olan derecelerin bile yanına yaklaşamıyoruz. Çoğumuz dünya ve Avrupa şampiyonalarını izlemiyor bile. Uzun atlama, sırıkla atlama, yüz, ikiyüz, beş bin, on bin metre, dekatlon, pentatlon hiçbirinde yarışan sporcumuz bile yok. Biraz güreş hepsi bu.
Aaa birde bakıyoruz, bin beş yüz metrede Süreyya Ayhan Avrupa şampiyonu olmuş. Hem de dünya ve olimpiyat şampiyonun önünde. Gazeteler sekiz sütuna manşet, TV’lerde bir o kadar program. Karşılamalar, kutlamalar gırla gidiyor.
Seul Olimpiyatları’nda zamanın hükümeti coşmuş, bol keseden şampiyon olanlara birer ev, ilaveten altın vereceğini açıklamıştı. Eh olsa olsa bir iki tane olur diye düşünmüş olacaklar. Hatta bunu duyan Gorbaçov Sovyetlerin olimpiyat komitesi başkanını telefonla arayıp hiçbir sporcunun şampiyon olmasını istemediğini, nedeni de her şampiyona Türkiye gibi birer ev alacak imkanları olmadığını söylemiş. Düşünün onlarda yüzün üzerinde sporcu olimpiyat şampiyonu oluyor. Espriyle karışık o günlerde bunlar anlatılırdı.
Çok ilginç bir milletiz vesselam. Yıllarca bu ülkede Avrupa uyum yasalarını tartışır dururuz. Birde bakmışız bir çırpıda spot olarak çıkarıvermişiz.
Böyle olmuyor arkadaşlar. Önemli olan spot başarılar değil, sürekli olan başarılardır. Durup durup şampiyon çıkarmak yerine, her şampiyonada var olabilmek önemlidir. Önemli olan arada sırada bir iki değil, her alanda, devamlı onlarca, yüzlerce başarılı bilim adamı, sanatçı, sporcu yetiştirmektir.
Hep duyarız, uzay çalışmalarındaki Türk mühendis, kalp ameliyatlarında çığır açan Türk doktor diye, sonra arkası hiç gelmez, bizde hep abartılır olaylar, hep başka başka söylenir, gerçek ise daha farklıdır.
Her yarışta, gerilerde hep nal toplayıp, arada bir elde edilen spot başarılarla avunur dururuz. Yok, işler böyle olmamalı, bu millet artık böyle spot başarılar istemiyor. Devamlı başarılardır aradığımız. Her dalda üretimde, teknolojide, bilimde, sanatta, sporda hep önde olmalıyız. Tıp, eczacılık, ilaç, ihracat, turizm, bankacılık, finans, elektronik, bilgisayar, otomotiv, harp sanayi, tekstil, moda, kimya sanayi, silah yapımı, havacılık, uzay ve daha nicelerinde her zaman önlerde olmalıyız.
O zaman ülkemiz gelişmiş ülkeler sınıfına atlar. Yoksa hep gerilerde kalırız.