Bugün üzerinde çok fazla durulmayan bir konu hakkında düşüncelerimi paylaşmak istiyorum sizlerle. Tıp fakülteleri ve hemşirelikte okuyanlar bilir, her birimiz bugünkü pek çok bilgi ve becerimizi, hocalarımıza olduğu kadar, öğrencilik yıllarımızda bize ‘kurban’ olarak sunulan cefakar hastalarımıza borçluyuz. Kim inkar edebilir o zavallıların bizlerden neler çektiğini? Kan almak için damar üstüne damar patlatmalar, delik deşik etmeler mi istersiniz, sonda takmak için hastayı inim inim inletmeler mi? Rektal tuşe yapacağız diye adamı canından bezdirmeler mi istersiniz, gebelik muayenesi yapacağım diye kadını erken doğuma göndermeler mi? Bunu ne kadar da doğal hakkımız olan bir şeymiş gibi yapardık. Karşı çıkmaya kalkan hasta eğer ‘garibansa’ hemen dikleniverir, eğer biraz ‘ensesi kalın’ ise yavaşça uzaklaşırdık.
Bugün, tıp fakültesinde bir öğrenci değil ama bir öğretim üyesi olarak gözlemliyorum, hastaların aynı ‘çilesi’ devam ediyor. Neyse ki benim çalıştığım fakültenin öğrenci sayısı az da zavallılar daha az hırpalanıyor.
Acaba bu işte yanlış olan bir şey yok mu? Tıp fakültesi hastanesine gelmenin bedeli bu mu olmalı? Modern hukuk devletlerinde bir eylemin doğruluğu iki kritere göre test edilir;
1) Yapılan iş hukuken doğru mudur?
2) Yapılan iş ahlaken (etik açıdan) kabul edilebilir mi?
Bir tıp etiği uzmanı olarak önceliği ahlaken (etik açıdan) doğruluğa vermek istiyorum. Zira iyi insan etik normları ‘gözetir’, kötü insanlar ise hukuk normlarını ‘gözetmek zorunda kalır’. Etik kuralları takip etmek kişiyi erdemli yapar, ama hukuk kurallarını takip etmek kişiyi sadece iyi vatandaş yapar. Burada olayın derin etik analizlerine girmeyeceğim. Bu eylemi sadece bize taaa ilkokuldan beri öğretilen altın kurala göre değerlendirelim. Ne denirdi bize? “Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma” ve “Sana nasıl davranılmasını istiyorsan başkalarına da öyle davran.”
– Kim kendisinin veya bir sevdiğinin klinik veya polikliniklerde stajyer hekim ve hemşirelerin elinde ‘oyuncak’/’deneme tahtası’/’pratik malzemesi’ olmasını ister?
– “Kimse istemez.”
– O zaman neden bu uygulamalar en doğal bir hakmış gibi algılanır?
– “Çünkü bu böyle gelmiş böyle gider. Hekim ve hemşire adayları başka nerede pratik yapacak, nerede bu uygulamaları öğrenecek?”
– Bu uygulamaları her hasta üstünde yapabiliyor musunuz? Yani az çok mürekkep yalamış, maddi durumu biraz iyi olan hastaya yaklaşabiliyor musunuz?
– “Pek sayılmaz.”
– Bu işlemleri yaptığınız hastaların sözlü veya yazılı olurunu alıyor musunuz? Onlar bu işe razı mı?
– “Çoğu zaman bizi ‘esas’ doktor veya hemşire sanıyorlar zaten. Bazen ‘stajyer’/’öğrenci’ olduğumuzu öğrendiklerinde itiraz edenler oluyor, o zaman da ‘abilerimize-ablalarımıza’ veya ‘hocalarımıza’ söylüyoruz onlar ‘hallediyor’.”
Sevgili meslektaşlar, sadece yukarıda ortaya koymaya çalıştığım birkaç nokta bile bu stajyer hekim ve hemşire uygulamalarının etik açıdan ne kadar sorunlu olduğunu ortaya koyuyor. Bununla ilgili savları uzatmak mümkün. Ancak yazımı şimdilik burada kesiyorum. Amacım okuyuculara biraz düşünme fırsatı vermek. Umulur ki bu düşünme süreci sonucunda bu uygulamadan etik duyarlılık gereği vazgeçilir. Yoksa haftaya bunun kanunen de yasak olduğunu gösterince vazgeçilirse ‘sadece iyi vatandaş’ olmakla iktifa edilir.
Haftaya, “yasalar ne diyor?” ve “öneriler”. Sağlıklı ve stajyer hekim-hemşire ‘tacizi’nden uzak bir hafta diliyorum…