Hangi meslek grubundan olursa olsun, insan zaman zaman empati, yani özeleştiri yapmak durumundadır. Bu nedenle, hem akademisyen hem de kıdemli bir hekim-cerrah olarak, burada biraz da kendimizi eleştirmek istiyorum.
Bu “Nörofilozofi” köşemde sizlerle paylaştığım makalelerimin çoğunda, hekimlik mesleğinin ehemmiyeti ve özellikle son yıllarda maruz kaldıkları çok büyük haksızlıklar sebebi ile de hekimleri merkeze yerleştirerek birtakım analizlerde bulundum. Bu makalemde ise kırk yılı aşkın bir süredir tıbbın içinde bulunan bir kişi olarak, meslektaşlarımızın çeşitli mülahazalarla, iradi ya da gayri iradi olarak düştükleri bir yanlış üzerinde durmak istiyorum.
Genel olarak, bilimsel ve teknolojik gelişmeler, şüphesiz insan sağlığını tıbbi tedavi ve cerrahi teknik modalitelerinde olduğu gibi hem müspet hem de inaktivite, sağlıksız beslenme ve özellikle medeniyet ve teknolojik moda hastalıklara(!) sebebiyet vermesi gibi menfi yönde etkilemiştir.
Bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG)nin, özellikle beyin cerrahisinde ve nörolojik hastalıkların teşhisinde büyük bir çığır açtığı aşikârdır. Bu atılımın biz cerrahların işini ne kadar kolaylaştırdığını ve ne kadar ehemmiyetli olduğunu, dünyanın birçok ülkesinde BT ve MRG’nin bulunmadığı yıllarda yetişen bizim kuşağın beyin cerrahları çok iyi bilir.
Evet, BT ve MRG teşhis ve tedavi kulvarında bize çok güçlü bir ışık oldu ama hastalık sayılmaması gereken, daha önce görebilme imkânına sahip olmadığımız, konjenital ya da akkiz normal sayılabilecek bazı görüntülerin patolojik olarak telakki edilmesine sebep oldu. İşte bunlardan biri de “araknoid kistler”dir.
Araknoid kistlerin cerrahi müdahaleyi gerektirmesi, sebep olabileceği nörolojik bulgulara bağlıdır. Semptomsuz ve müspet bulgusu olmayan, sadece tesadüfen BT ve MRG’de görülen, BT ve MRG’nin henüz bulunmadığı yıllarda otopsilerde karşılaşılan bu kistlerin çok büyük bir kısmının ameliyatına gerek yoktur.
Maalesef, çok nadiren cerrahi müdahale gerektiren, asemptomatik olarak adlandırdığımız bu kistler, bilgi ve tecrübe eksikliğinden, bilerek veya bilmeyerek, masum ya da art niyetli olarak bazı meslektaşlarımız tarafından abartılı bir şekilde, insanlara korku verilerek ameliyata zorlanmakta ve cerrahi müdahaleye razı edilmektedir. Belki hayat boyu yerli yerinde asemptomatik olarak durabilecek bir araknoid kistin, bazen de cerrahi girişim sonrası komplikasyonlara dönüşmesine neden olmaktadır.
“Sadece araknoid kistler mi?” diye serzenişte bulunan meslektaşlarımın seslerini duyar gibiyim. Aslında, gereksiz anjiyografik ve endoskopik müdahaleler gibi teşhis ve tedavi amaçlı endikasyonsuz girişimler (sadece ameliyatlar değil) hususunu konu alan bir kitap yazsak, sanırım zülf-ü yâre dokunacağımız için fincancı katırları ürker! Neyse…
İyi cerrah, hangi hastayı ameliyat edeceğini bilen cerrah değil, hangi hastayı ameliyat etmeyeceğini, nerede duracağını ve nerede ilerleyeceğini bilen cerrahtır.
Her ne kadar komplikasyonsuz cerrah, mütekait ya da ölü bir cerrah ise de endikasyonda hata yapan, hele hele çeşitli mülahazalarla ameliyat kararı veren cerrahın burnu, asla komplikasyondan kurtulmaz. Bu dünyada kurtulsa, ötekinde kesinlikle kurtulamaz(!)
Biz yine bir KKNHHK rubaisi DOLUNAY” ile yazımızı noktalayalım (NEFES, Eser Matbaası, 2010).
DOLUNAY
Güneş Ayla öpüştü, sema tutuşup yandı,
Gönlündeki renkleri gökkuşağı kıskandı,
Arzuladı Dolunay, nefesini, kokunu,
Gökten sessizce indi ve koynuna saklandı