Onu araştırıp bulmakta bize düşüyor. Lavoisier prensipleridir (1743-1794). ‘Hiçbir şey varken yok olmaz, sadece şekil değiştirir.’
Dünyamızın dörtte üçü sularla kaplı ama çoğu tuzlu. İçebilmek için öncelikle tuzundan arıtmak lazım. Yer altında madenler var, dünyanın pek çok yerine özenle serpiştirilmiş gibi. Önce madeni araştırıp bulacaksın miktarı ne kadar, çıkartması masrafına değer mi, kaç paraya mal olacak, kime satılacak, işlenmek ve arıtmak için ne gibi alet edevat gerekiyor, arıtılması çevre kirliliğine neden olur mu, hepsini bir bir hesap etmek lazım. Biz araştırmazsak başkaları araştırır. Eğer biz bulup çıkarmazsak elin Amerikalısı, Kanadalısı gelir bulur çıkartır. Maden yolunu da yine bize yaptırırlar. Ormanlarınızı budarlar ağaçları keserek yok ederler de umurlarında bile olmaz. Örnekleri çoktur.
Dünyanın değişik yerlerinde petrol olsa da, bir kısmında çıkartması masraflı ve pahalı. Varili otuz dolar olunca sadece ucuza mal edenler çıkartıp satabiliyor. İki yüz dolara çıkarsa pahalıya mal edenler de heveslenir. Fiyatı artsın biz de çıkaralım diye bekler dururlar. Evrendeki şu köhne dünyamızda yok yok. Ay, güneş, yıldızlar, atmosfer, ışık, rüzgar, sıcak, soğuk, yağmurumuz, karlı dağlarımız var. Hepsinden de yararlanmak lazım. Dağlarımız ovalarımız, sürülecek toprağımız, ormanlarımız var. Çölün altından petrol çıkacağını araştırmadan kim bilebilirdi ki. Bir zamanlar Teksas’da, içinden petrol çıkan tarlalar beş para etmezken petrolün değeri anlaşılınca işler birden nasıl da tersine dönüvermiş.
İnsan düşününce sonuçta ana yapıtaşımız dört tane; hidrojen, oksijen, karbon ve azot. Diğerleri; fosfor, kükürt vs. azınlıkta. (Kimyacı ya da biyolog değilim, yanlışım varsa onlar düzeltsinler) Tüm canlıların dört ana oluşumu (H,O,C,N). Biz dahil tüm canlıların ana yapısı.
Dünyada ve kainatta, hiçbir şey varken yok olmuyor canlı öldükten sonra bakterilerce parçalanıp ortaya çıkan elementler, tekrar başka başka canlıların oluşmasında kullanılıyor. Oksijeni biz dahil canlılar devamlı tüketiyor, başka canlılar algler ve diğer bitkiler devamlı üretiyor. Milyonlarca yıldır bu döngü durmaksızın devam edip duruyor.
Deprem ve sel baskınları dahil doğa olaylarının çoğu önceden bellidir. ‘Deprem öldürmez, bina öldürür’ diye boşuna söylememişler. Ülkemiz deprem bölgesinde bu bilindiği halde hala depremlere dayanıksız binalar, dere ağızlarına evler yapıyorsak, bu da bizim kabahatimizdir.
Lavoisier, işte bu bilim insanı şu an kullandığımız kimyasal elementler tablosunun mimarı. Hani okullarda kısmi olarak ezberletilen tablo var ya işte o tablo. Döneminin bilim dünyasının henüz keşfedemediği bir şey daha vardı. O da ateşin yanmasına sebep olan şeyin oksijen olduğunu bilmiyorlardı. O zamanlar bir maddenin yanması için bir yanmayan madde ve bir de yanmayı sağlayan “filojiston” isminde bir madde olması gerektiği savunuluyordu. Filojiston denilen şey ise; ateşin ruhu, ateşin kendisi olarak kabul ediliyordu. Yani ateş onlar için ayrı ve gizli bir madde idi. İşte bu teoriyi çürüten Lavoisier çıktı ve dedi ki; “Böyle bir madde yoktur. Yanma olayı yanan maddenin oksijenle karışmasından ibarettir.” Lavoisier’i unutulmaz yapan başka bir özelliği, nesnelerin kimyasal değişimlerini ölçmede gösterdiği olağanüstü duyarlılıktı.
‘Doğanın tüm işleyişlerinde hiçbir şeyin yoktan var edilmediği, tüm deneysel dönüşümlerde maddenin miktar olarak aynı kaldığı, elementlerin tüm bileşimlerinde nicel ve nitel özelliklerini koruduğu gerçeğini tartışılmaz bir aksiyom olarak ortaya sürebiliriz demiştir ve modern kimyanın temelini atmıştır.’
Ünlü kimyacı Antoine Laurent Lavoisier için mahkeme giyotinle idam kararı verir. Lavoisier bu karar üzerine asistanlarından birine; giyotinle yapılacak idam sırasında kafası gövdesinden ayrıldıktan sonra gözlerini dikkatle incelemesini söyler. Eğer ki kafası koptuktan sonra 2 kez göz kırparsa, kafanın vücuttan ayrıldıktan sonra da beynin bilinçli faaliyetlerini sürdürebildiğini ispatlamak istemişti. Kendisini almak için odasına cellatlar geldiğinde, o hala kitap okuyordu. Yerinden doğruldu, okumakta olduğu kitabın sayfaları arasına bir ayraç koyduktan sonra, sakince bekledi.
Yargıç idam cezası verdiğinde, karşı çıkanlara “Cumhuriyetin bilginlere gereksinimi yoktur!” demiştir! İnfazın ardından ünlü bilgin J. Lagrange şunu söylemiştir: “Kafasının kesilmesi bir saniye sürdü, oysa onun gibi bir kafanın yetişmesi için yüzyıldan fazla zaman gerekir”. Eden bulur derler, onu giyotine gönderen yargıcın kendisi de bir süre sonra yine aynı giyotinle idam edilmiştir.
Hala şu bilim çağında bile, yağmur duasına çıkanları anlamak mümkün değil. Halkı cahil bırakırsanız işte olacağı budur. Toplumumuzda, salgın başladığında ‘Korona duası’ edenler de var mıydı? Evet diyenler çekinmeden söylesin.
7 yorum
Korona muskası yazanlar oldu sevgili Haldun güzel ve değerli bir yazı olmuş emeğine kalemine sağlık
Eeeee? Sonra n’olmus sevgili dostum; daha önemlisi olanlar neden oluyor ve yapmalı sizce?
Selamlarimla 🌻
Haldun bey, emeklerinize sağlık, sade bir anlatımla çok degerli bir yazı.Teşekkürler
Din istismarı baska bisey, dua etmek baska…Bilimi gelistirmek baska, bilime tapmak baska…Sevgili halduncugum yıl olmus 2020 hala âciziz bircok konuda… ve insan vucuduna dair bildiklerimiz bilmediklerimiz icinde bir damla…Bu bilgiyi bilen ve bunlari biraraya getiren yuksek guce kudrete saygı duy ve ondan birseyler istemeye devam et…Cunku bilim bunun hala en mantikli yollardan biri oldugunu gosteriyor…Sevgiler
Ben asla dine karşı değilim. Benim karşı olduğum, hurafeler ve uydurma sözler. Aslında herşeyin cevabı yine doğada gizli. Araştırıp bulmak ta yine insanlara düşüyor. İstendğinde havadaki bulutaan, bilimsel olarak yağmur yağdırabiliyorsak, boş yere yağmur duası niye olsun ki.
Bilim insanı araştıran yapıdadır. yıllarca uğraşıp bir kapı açarsınız karşınıza başka başka kapılar çıkar. bayrağı sizden devralanlar da o kapıları aralamaya çalışırlar.
Halkı cahil bıraktılar da siz aydınlatmak icin ne yaptınız?…Lagrange veya Lavoisier gibi bir bulusunuz varda biz mi duymadık? Hep kolaycılık başkalarını suçlayan,tepeden bakan, düzeyi düşük , okumayanlar insanlar için bir yazı…Tenezzül edip araştırsaydınız Lavoisier hakkında anlatılanın yalan olduğunu öğrenirdiniz…!Hem dua edenleri cahillikle sucluyor, hem de kainattan bahsediyor, kainat arapça Allah’ın kün (ol) emrine mekan olanlar anlamına geliyor sayın hocam , bilginize..
Değerli kardeşim, yazı ile ilgili yorumunuzu okudum. 1991 den beri Türkiye Klinikleri dergilerinde ‘editörlük’ yapmaktayım. Yayın hayatına atıldığı 1999 yılından itibaren Medimagazin ve şimdi de ‘akadamik akıl’ da, aralıksız yirmi iki yıldır, köşe yazıları yazmaktayım. 1994 yılından, emekli olduğum 2016 ya kadar, telif ve çeviri olarak 16 bilimsel, 5 sosyal içerikli, emekli olduktan sonra da 2 tane olmak üzere, toplam 23 kitabım yayınlandı.
Yaşantım boyunca hiç kimseye yukarıdan bakmadığım gibi, kendime de yukarıdan bakılmasına izin vermedim. Yaptıklarıma gelince, çağımız internet ve bilgi çağı, detaylı özgeçmişim, üniversite harici yaptıklarım, yurt dışı çalışmalarım, düzenlediğim ulusal ve uluslararası kongreler, yayınlar ve kitaplarıma oradan kolayca ulaşabilirsiniz.
Eskilerin, benim de çok beğendiğim bir sözü vardır. ‘Boynuz kulağı geçer’ derler. Geçmelidir de. Bayrağı bizden devralan gençler olarak, çalışmalarınızla, ülkemizi ileri ülkeler seviyesine getirmeniz dileklerimle.