Nöro-psikiyatri ihtisasına başladığım 1970’li yıllarda klinikte EEG ve EMG cihazları yanında radyoloji birimine gider serebral anjiyografi (önceleri direkt karotis kommunis’e perkutan, 1978 yılından beri de kateterli yöntem ile), pnömoensefalografi ve miyelografi incelemeleri yapılmaktaydı. Hastalarımız hem nöroloji hem psikiyatri hastaları olduğu için epeyce yoğundu. 1974 yılından itibaren psikiyatri ve nörolojj bağımsız uzmanlık dalları oldular. Bin dokuzyüz seksenli yıllarda bilgisayarlı beyin tomografisi, akabinde manyetik rezonans görüntüleme yöntemlerinin devreye girmesi ile nöroloji daha da bir renklendi ve cazibesi arttı. Fakat zaman içinde serebral anjiyografiye duyulan ihtiyaç azalmaya başladı. İnsan karakterinin tembelliğe çabuk alışması paralelinde nörolog ve nöroşirürjiyen meslektaşlarımızın çoğu da tembellik hastalığına yakalandılar ve zevk vermesi gereken bu girişimi radyologlara kaptırmaya başladılar. Ancak bugüne kadar ben ve Prof. Dr. Reha Tolun bu zevkten kendimizi mahrum etmeyip direndik ve halen nörolog olarak uygulamaktayız. Son yıllarda özellikle oklüzif strok vakaları acil endovasküler girişim gerektirdiği için nörologları sıkıştırmaya başladığından, tekrar serebral anjiyografi yapma mecburiyetini hissetmeye ve uygulamak isteyenlerin ve niyetlenenlerin sayısı artmaya başlamış bulunmaktadır. Bu sahiplenme, nörolojinin genç hekimler tarafından tercih edilme durumunu olumlu olarak etkileyecektir. İki bin beş yılında ABD’de yayınlanan 2 konsensüs ile girişimsel vasküler nöroloji, gerekli eğitimi almış nörolog, nöroşirürjiyen, radyolog ve vasküler cerrahlara açılmış bulunmaktadır.
Geriatrik hastalıkların başında Parkinson, demans, strok, ateroskleroz ve denge bozuklukları gelirken, geriatri branşından nörologlar dışlanmış bulunulmaktadır. Halbuki geriatri uzmanlığı, yurt dışında olduğu gibi, gerekli eğitimi almak koşulu ile nöroloji, iç hastalıkları, kardiyoloji ve fizik tedavi uzmanlarına açılmalıdır.
On sekiz Eylül 2009 tarihinde kabul edilen Uzmanlık Yönetmeliği’nde nöroloji için sadece 3 yan dal uzmanlığı verilmiştir. Amerika Nöroloji Akademisinin listesinde ise 34 yan dal hakkı tanınmış bulunmaktadır. Halen ülkemiz nöroloji camiasında öğretim üyesi meslektaşlarımız yıllardır belirli konulara yönelmişler ve bu konularda gerekli eğitimi almışlardır. Ancak Yönetmelik’te yeni gelişmeler paralelinde oluşan yeni yan dallar için bir dinamiklik ve gelişmelere açıklık olmadığından, maalesef bu meslektaşlarımız, uzmanlıklarını Sağlık Bakanlığı nezdinde resmileştirememektedirler. Bu nedenle de motivasyon olumsuz etkilenebilmektedir.
Bütçe Uygulama Tebliğlerine, daha sonra da Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK)’nun Sağlık Uygulama Tebliğlerine (SUT) baktığımızda nörologlar birçok uygulamada yok sayılmışlar, dolayısıyla incitilmişlerdir. Başlıca örnekler:
a) Nöroloji uzmanlık eğitimi sırasında 9 ay psikiyatri rotasyonu yaptığı halde nöroloğun sadece kendi demans veya parkinson hastasına dahi yeni jenerasyon antidepresanlar ile major antipsikotik ilaçları yazmasına müsaade edilmemiştir. Sonra bu anlamsızlık düzeltilmiştir.
b) Botulinum toksini endikasyonları sayılırken pediatrik spastisite sayılmış, fakat nedense nöroloğun sık karşılaştığı spastik hemiplejideki spastisite için botulinum toksini kullanmaya müsaade edilmemiştir. Sonra yapılan itirazlarla olur verilmiştir.
c) Birçok nöroloji kliniğinde yoğun bakım bulunmaktadır. Buna rağmen antibiyotikler başta olmak üzere ayrıca levosimendanın kullanılmasına müsaade edilmemiştir.
d) Bir nöroloji servisine yatan hastaların yüzde 80 kadarı strok hastasıdır ve bu hastalarda altta yatan risk faktörleri arasında hipertansiyon yüzde 75-80 oranları ile ilk sırada yer almaktadır. Buna rağmen nöroloji uzmanının hastasının hipertansiyonunu bizzat tedavi etmesi kısıtlanmış ve ACE reseptör antagonistlerini yazmasına müsaade edilmemiştir. Maalesef bu kısıtlama halen devam ettirilmektedir. Kaldı ki hipertansiyonun yüzde 90 nedeni idiyopatik olup, bunların da çoğunun temelinde serebral bir patolojinin yatmakta olduğu ileri sürülmektedir. Geri kalan yüzde 10 hastada ise nedenler arasında nefropati ve diğer nadir nedenler sayılmaktadır.
e) İskemik strok için ikinci sıradaki risk faktörü ateroskleroz olduğu halde, yine nörologlar akla gelmemiş ve incitilmişlerdir. Çünkü aterosklerozun önemli nedenlerinden olan lipid metabolizması bozukluğunda kullanılan statinler ve niasinin reçete edilmesi nörologlar için düşünülmemiş ve dışlanmışlardır. Neyse ki sonra hatırlatmalar sonucu statinler sorunu düzeltilmiştir.
f) Aterosklerozda önemli bir basamak olan ADP’nin engellenmesinde yararları belirlenmiş olan olopidogrel konusu, uzun bir süre yine biz nörologları incitmiş ve dışlamıştır.
g) Artık yurt dışında ABD ve Batı ülkelerinde akut iskemik strokta kullanılmaması malpraktis olaraka kabul edilen trombolitik kullanımı, uzun bir süre nörologlar için engellenmiş ve ancak bu yıl olur sağlanabilmiştir.
h) Yara bakım ürünlerinin gerek yatarak gerekse ayaktan tedavi gören hastalarda kullanımında, yatalak hastaları oldukça fazla olan nöroloji uzmanı yine unutulmuş ve maalesef incitilmiştir.
Sıraladığım bu örneklere bakıldığında görülüyor ki, yapılan sağlık düzenlemelerinde her nedense hep nöroloji uzmanları unutulmakta ve gasp edilen haklarını aramak zorunda bırakılmaktadırlar. Bu duruma göre gelin şu dert olan nöroloji uzmanlığını lağvedelim de SUT’u düzenleyenleri bu dertten kurtaralım. Biz nörologlar da artık incinmekten kurtulalım.