Bu savaşı hepiniz gayet iyi biliyorsunuz. Ülke genelinde, süpermarketler yayılmaya başladığında ilk etkilenenler mahalle bakkalları oldu. Bakkaldan ekmek, gazete ve süt dışında alışveriş yapmayan halkımız, süpermarketlerden arabalar dolusu malı almaya başlayınca, bakkallar giderek kapanmaya, devam edenlerse küçülmeye başladılar.
“Neden anlatıyorsun, biz bunları zaten biliyoruz” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Arkadaşlar, benim burada bahsedeceğim doğal olarak yine sağlıkla ilgili olacak. Ülkemizde sağlık hizmetlerinde, özel poliklinikler, sağlık merkezleri, özel hastaneler giderek artıyor. Hastalar giderek, özel muayenehaneler yerine her türden hizmeti aynı anda alabildikleri, resmi ve özel sağlık kurumlarımı tercih ediyorlar. Performans sisteminin de etkisiyle giderek muayenehaneler kapanıyor.
Özel hastanelerin, pek azı hariç, çoğunluğunun sahipleri doktor değil. Müteahhitler, holding sahipleri, işletmeciler gibi daha çok ticaret erbabının sermayedar oldukları görülüyor. Genelde doktorlar sağlık işletmeciliğinden pek anlamıyorlar. 5-10 doktorun ortak olduğu küçük hastaneleri bile işletmekte zorlandıklarından, bir süre sonra satıp devretmek durumunda kalıyorlar. Sonuçta yine aynı hastanede, ancak bu kez maaşlı olarak çalışabiliyorlar. Doktorların güç bela devrettikleri hastaneler, işi iyi bilenler tarafından bir süre sonra kârâ geçiyorlar.
Beğensek de beğenmesek de sağlıkta işlerin gidişi böyle. İleride hastaneler ve özel tıp merkezleri, daha da büyük sermayenin, hatta yabancı sermayenin eline geçecek. Periferinde, yine aynı özel hastanelerin kurdukları çok sayıda sağlık merkezi ve polikliniklerce desteklenen büyük hastane kompleksleri kuruluyor.
Sağlıkta sermaye birikimleri, ufak ufak başladığında, önce orta ölçekli sermayenin, giderek büyük holdinglerimizin bile ilgisini çekmeye başladı. Birer ikişer hastane edinmeye koyuldular. Özel hastanelerden başlayan serüvenlerden bir kısmı, daha da gelişerek özel üniversiteler haline bile geldi. Başkent Üniversitesi ve yeni kurulan Acıbadem Üniversitesi, iki güzel örneği.
Günümüzde, mahalle bakkalı tarzında çalışan muayenehane hekimliği maalesef giderek zorlaşıyor. Profesör, doçent gibi ünvan sahibi olanlar aranıyorsa, resmi, özel, hastane ve tıp merkezlerinin çoğunda zaten var. Kapıdan giren her hastanın, laboratuvar ve röntgen tetkikinden ameliyatına kadar her işlem aynı anda gerçekleşiyor. Tek fatura tüm giderleri kapsıyor. Hasta yakınlarına otopark, yemek ve iaşe dahil her türlü hizmet veriliyor. Daha da fazla ne beklersiniz?
Gelecekte sağlık sektöründe, yabancı sermayeli hastanelerimiz de olacak. Tıpkı yabancı bankalarımız, yabancı süpermarketlerimiz olduğu gibi. Yıllık 40 milyar dolara varan sağlık pastası olduktan sonra, ileride yabancılardan bu sofraya oturan çok olur. Gidiş, iyi midir yoksa değil midir? Tartışmaları size bırakıyorum.