Her zaman duyarız ve söyleriz: “Tıp eğitimi süreklidir”. Ancak mezuniyet sonrası eğitimin sürekliliğine ne kadar değer verdiğimiz tartışılabilir. Tıp sürekli değişen bir bilim dalıdır. Hastalıkların veya yaralanmaların tümünün kesin tedavisi halen bilinmemektedir. Bilimsel araştırmalar sonrası her gün yeni tanı yöntemleri geliştirilmekte, ilaçlar kullanılmaya başlanmakta, tedaviler değişmektedir. Hekimlik mesleğimizin amacı, içinde bulunduğumuz tarih itibariyle en güncel, geçerli ve tıbbi standartlara uygun bilgi ve becerileri uygulayarak tanı koymak, tedavi etmek ve toplum sağlığını iyileştirmektir. Güncel bilgi ve becerilere ulaşmanın en kolay yolu kongre, bilimsel toplantı, sempozyum, seminer, konferanslara katılmak, bilimsel dergileri ve uluslararası kılavuzları takip etmekten geçmektedir. Oturumlara katılım oranlarının üzüntü ile izlendiği birçok kongrede, yeni bilgilere ulaşmak mümkün olsa da çoğu kez yeterli olmamaktadır. Bilgiye ulaşmanın tek yolu belirli eğitimlere katılmak ile sınırlandırılmamalıdır. Bilimsel yayınlara ulaşmanın artık çok daha kolay olduğu günümüzde nedense okumaya vakit ayıramamaktan yakınmaktayız. Ancak bu okuma ve paylaşma işini hastane içinde kendi branşımızdaki meslektaşlarımız veya etkileştiğimiz dallar ile düzenli toplantı programları oluşturup yürütme çabası göstermemekteyiz. Tıptaki gelişmeler ışığında kurumlarımızın tanı tedavi olanaklarını geliştirmek, mesleki sınırlarımız içinde yapabileceklerimizi gerçekleştirecek ortamı yaratmaya çalışmak yerine, çoğu kez sistemi ve maddi kısıtlılıkları öne sürüp, hastaları ileri tetkik ve tedavi olanakları olan bir kuruma göndermeyi tercih etmekteyiz.
Türk Tabipleri Birliği ülkemizde yürütülen bilimsel etkinliklerinin nitelik ve nicelik olarak gelişmesini ve bu etkinliklerin uygun standartlarda yürütülmesini sağlamak, denetlemek, hekimlerin bu etkinliklere katılmasını özendirmek ve desteklemek amacı ile Kredilendirme Sistemini uzun yıllardır yürütmektedir. Ancak halen bu kredilendirmenin önemini yeterince kavradığımızı ve mesleki gelişmemiz için uygulanabilirliğini ve zorunlu kılınması için destek olduğumuzu söyleyemeyiz. Artık bu kredi puanlarının bazı yaptırımlarının olmasını ve Sağlık Bakanlığının, YÖK’ün, mesleki derneklerin, yeterlik kurullarının daha destekleyici ve etkin olmasını ümit ediyorum.
Bu konunun acil tıp ile ilgisi nereden çıktı diye sorabilirsiniz. Hekim olarak karar veremediğimiz durumlarda çoğu kez bir kitaba, bilimsel yayına, kılavuza bakma şansımız olacaktır. Ancak saniyelerin önem taşıdığı bazı durumlarda böyle bir şansımız yoktur. Akut miyokard infarktüsünde halen hayatta kalmayı uzattığı kanıtlanan ilaçları kontrendikasyonu olmadığı halde kullanmıyorsak, akut iskemik inme ile gelen hastaya dünya ilk 3 saat trombolitik vermeyi başarıyorsa ve biz bunu nasıl yapabiliriz diye kendimize sormuyorsak, kan basıncı yükseldi diye hemen dilaltına ilacı patlatıp, endikasyonu var mı diye düşünmeden damardan idrar söktürücüyü yapıp rahatlıyorsak ve hele bir de televizyondaki yerli dizilerde asistoliyi defibrile ettiklerini görüp onlar gibi yapıyorsak çuvaldızı kendimize batırmamızın zamanı gelmiştir, hatta geçmektedir.
Tıptaki gelişmeleri, yenilikleri takip etmeyen her hekim için bilimselliği olmayan bilgileri uygulama riski mevcuttur. Sonuçtan olumsuz etkilenen yine hastalar olacaktır. Kendimizi geliştirme ve sürekli eğitim etkinliklerine katılma zorunluluğunun sağlayıcısı mahkemeler olmadan, bizlerin kişisel mesleki gelişmelerimiz için daha çok arayış; derneklerde, yeterlik kurullarında ve meslek örgütümüzde bilimsel çalışma komisyonlarına katılarak tıp eğitiminde sürekliliği sağlayıcı daha fazla ve çeşitte aktivitelere imza atmamız gerekmektedir.