Biz hekimlerin örgütlü toplum bakımından görünür yüzü TTB Merkez Konseyidir. Hani şu, iktidarın muhalifi bir siyasi partiymiş gibi davranan ya da öyle davrandığı algılanan kurum. Bahçeli’ye TTB kapatılsın dedirten oluşum.
TTB, yani Türk Tabipleri Birliği, 6023 sayılı özel bir kanunla kurulmuş anayasal bir kurum. Hekim haklarını korumak, gözetmek ve sağlık politikalarına katkısı olmak üzere düşünülmüş bir kurum. Ama gel gör ki, son otuz yıldır, toplumun çok dar bir kesimini temsil eden bir anlayışın temsilcisi durumdalar.
TTB Merkez Konseyinin Duruşu Sorunlu
Halk sağlığı gibi hekimliğin ayrılmaz bir parçası olan başlığın arkasında veya bayraktarlığında hemen her alanda bir söylemleri var. Dil ovası sanayi artıkları ile kirletiliyorsa bu bir halk sağlığı sorunudur, Kazdağları’nda altın madeni aranması ve siyanür kullanılarak işletilmesi bir halk sağlığı sorunudur gibi genel kabul görebilecek konulara konsantre olmak dururken, savaş bir halk sağlığı sorunudur diyerek halk sağlığı söylemini sulandırılıyor. Savaş dediği de yurdun bir bölgesindeki kalkışmaya güvenlik güçlerinin yaptığı müdahale. Kalkışma bir halk sağlığı sorunu sebebi değil mi? TTB’nin söylemlerinden bunu anlayamıyoruz, zira adını ve adresini vererek bir terör örgütü kınaması göremiyoruz. Bu koşullarda toplum nezdinde TTB, marjinal bir kesimin, yani toplum % 10 kadarının sözcüsü gibi davranmış oluyor. Neden böyle?
Hekimler Örgütlenmeye ve Seçimlere ilgisiz
Türkiye’de hekimlerin ezici çoğunluğu illerindeki tabip odalarına kayıtlı değiller. Kayıtlı olanların ezici çoğunluğu oda seçimlerinde oy kullanmıyorlar. Daha geçen hafta Ankara Tabip Odası seçimlerine katılımın % 5 olduğu duyumlarını aldım. Hal böyle olunca aksiyoner bir grup seçimlerde rahatlıkla Merkez konseyini ele geçirebiliyor. Handiyse TTB Merkez Konseyi hekimlerin sadece %10 kadarını temsil eden bir irade tarafından seçiliyor.
Hemen şuracıkta belirtelim ki, TTB’nin bu halinin sorumlusu biz hekimlerin bu konudaki ilgisizliğidir. Bu cümleden olarak TTB’nin kapatılması diye bir şey söz konusu olamaz, hekimlerin mesleklerine ve TTB’ye sahip çıkmaları diye bir şey söz konusu olabilir. Nasıl olacak kısmını Denizli örneğinden devam edelim;
Denizli Tabip Odasının Mücadelesini Kutluyorum
Denizli Tabip Odası geçmişte birkaç dönem TTB Merkez Konseyi çizgisinde hekimler tarafından yönetildi. Yönetimdeki bu arkadaşlarımıza her fırsatta TTB Merkez Konseyinin yanlış yolda olduğunu, meslek sorunlarını ele almanın daha öncelikli olması gerektiğini söyledik, değişen bişey olmadı. Bunun üzerine alternatif listeler çıkarıldı ve Denizli’deki hekimler olarak Atatürkçü çizgide olan ekibi destekledik ve yönetim alındı. Denizli Tabip Odası’nda neredeyse 10 dönemdir bu böyle giderken, son dönemde TTB Merkez Konseyine delege sokma başarısı da gösterildi. Böylece TTB Merkez Konseyine farklı bir görüş girmiş oldu ve Konsey yankı odasına dönüşmekten kurtuldu. Bu çok sesliliğin TTB Merkez Konseyini oluşturan çoğunluğun ve yukarıda anlatmaya çalıştığımız anlayışın hoşuna gittiğini söyleyemeyiz. Daha sonraki gelişmeler bunu kanıtlar gibi. Yeri gelmişken Denizli Tabip Odası seçimlerinin, üyelerin % 70’e varan katılımları ile gerçekleştiğini belirtelim ki, başarının ardındaki sır nedir bilelim.
Atatürkçüler ve Milliyetçiler Güç Birliği Yapmalı
Denizli Tabip Odası seçimlerinde, aday grupları kendilerini hangi isimle tanımlarlarsa tanımlasınlar, onların toplumda bir algılanma şekilleri var. Yazımıza bu algı üzerinden devam edelim;
Denizli’de mevcut Atatürkçü çizginin devamı ve TTB Merkez Konseyindeki anlayışın muhalifi diyebileceğimiz bir ekip önümüzdeki seçimler için adaylarını belirledi. Sonrasında milliyetçiler olarak tanımlayabileceğimiz bir ekip çıktı. Bu ikinci ekibin ortaya çıkışından sonra, TTB Merkez Konseyine yakın olduğunu düşündüğüm bir ekip, sadece Merkez Konseyi delege seçimi için aday oldu. Yani Denizli Tabip Odası’nın yönetimine talip değiller, bu hali ile Denizli’den TTB Merkez Konseyine muhalif birinin seçilme ihtimaline karşı olarak algılanırlar. Aynı tabana hitap eden Atatürkçü çizgi ile milliyetçi çizginin oyları paylaşmasından medet umuyor olmalılar diye düşünüyorum. Bu kısmını kendim üzerinden tarif edeyim;
Ben kendimi milliyetçi olarak tanımlarım ve dostlarımın ekseriyeti bu kesimdendir. Daha önceki yazılarımda belirttiğim üzere kendimi Atatürk milliyetçisi olarak görürüm. Yani Atatürkçüler de, milliyetçiler de benim tarafımdır. Milliyetçi olarak tanımladığım grubun adayları bana çok yakın ve dost olmasına rağmen, ben kendimi Denizli Tabip Odasının geçtiğimiz yıllarda, TTB merkez konseyine karşı verdiği mücadeleye borçlu hissediyorum. Merkezde aralanan kapıların açık kalabilmesi için yeniden başlamaya değil, bir tecrübeyi devam ettirmeye inanıyorum. En azından merkez delege seçimi konusunda.
Geçtiğimiz dönemlerde Milliyetçi grubun, Atatürkçü gruba desteğine ve takdirine şahit biri olarak diyorum ki; Atatürkçü ekip, seçilmeyi garanti gören bir anlayışla değil de, TTB Merkez konseyine muhalif olan milliyetçiler ile istişare içinde seçim sürecine girse daha isabetli olurdu. İşbirliği teklifinin milliyetçiler tarafından yapıldığı bilgisini de buraya bir not olarak düşelim.
Denizli insanlara dokunabileceğiniz kadar küçük bir yer. Her gruptaki adayların çoğunu tanırım, her bir grupta sevdiğimiz, memleket sevgisine kefil olabileceğimiz arkadaşlarımız ve dostlarımız var, ama grup dinamikleri diye bir kavram var ya, işte o kavram farkında olsa da olmasa da insanı şekillendiriyor diye düşünüyorum.
Özetle
Mevcut TTB Merkez Konseyinin söylemlerine ve marjinal bir siyasi görüşü temsil etmelerine karşıyız. Bu anlayış ile mücadele etmek ve hekimleri bu zülden kurtarmak gerekiyor. Bunun yolu TTB’nin kapatılmasından değil, TTB Merkez Konseyine delege sokmaktan geçiyor. Bu konuda Denizli elinden geleni başarı ile yapıyor ve bu hali ile dikkat çekiyor. Denizli’nin önünü kesen, Merkez Konseyinin mevcut yapılanmasına karşı olan hekimler, yani aynı tarafta olan hekimler olmasın dilerim ben…
5 yorum
Türk Tabipler Birliği Demişken…
Hafızam beni 9 yıl öncesine kadar götürdü. Başhekimlik görevi tevdi edileli iki ay yeni dolmuştu. Ramazan bayramının ikinci günü idi. İl Sağlık Müdürlüğü’nün e-postamıza gönderdiği sağlıkla ilgili haberleri gözden geçiriyordum. Aaa bir de ne göreyim, bazı gazetelerde benimle ilgili haberler vardı. Habere konu olan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, bayram günü kendi aralarında bayramlaşma ve tabiplerin bayramını kutlamak için değil, muhtemelen hastane içinde kendilerine mensup biri/birilerinin! haberdar etmesiyle basın açıklaması yaparak bayram tebrik mesajımdan dolayı şahsımı “İmamın Başhekimi” olarak tanımlıyor, suçlayıcı, tahkir ve tezyif edici ifadelerle beni Sağlık Bakanı’na hedef gösteriyordu (1). Evet TTB ile fikrim zikrim farklı idi ve birkaç yıl önce de İstanbul Tabip Odası üyeliğinden istifa etmiştim. TTB’ye öteden beri hâkim olan zihniyetle, Türk ve Tabip olmam dışında başka bir ortak noktam da yoktu. Ben de söze sözle yani biraz uzun da olsa bir yazı ile yanıt verdim (2). Cevabi yazım iki hafta sonra TTB sitesinde yayınlandı. Bunun üzerine ben de hukuk yoluna başvurmaktan vazgeçtim ve olayı kapattım. TTB de yazıyı yayınlama dışında ne bir özür diledi ne de başka bir şey yaptı. (Not: Vakit ayırıp TTB basın açıklamasını ve benim yanıtımı okursanız sevinirim).
Dönemin TTB başkanını bir süre sonra bir Göğüs Hastalıkları Derneği olan Türkiye Solunum Hastalıkları Derneği (TÜSAD), bir kongresi sırasında sağlık politikaları ile ilgili bir panelde konuşma yapmak üzere çağırmıştı. Panel sonrası söz alarak kendisine bu olayı sordum, zira TTB’nin basın açıklamasının olduğu günlerde kendisi ile görüşmek istememe rağmen bir türlü görüşme imkânım ol-a-mamıştı. Bir şeyler söylemeye çalıştı, özür dilemeye filan yanaşmadı, özeleştiri yapmayı bilmemeleri ve her daim karşı tarafı eleştirmede mahir oldukları için soruyu geçiştirmeye çalıştı. Ben de protesto mahiyetinde bağırışlar, haykırışlar ve ıslık sesleri arasında salonu terk ettim.
TTB’ye 2011 yılında basın açıklaması nedeniyle verdiğim yanıtta; TTB ile ilgili olarak söylediğim “…tabiplerin onur ve haysiyetlerini de korumakla yükümlü bir birliğin, bir meslektaşlarını kamuoyu önünde alay edip küçük düşürmeye çalışmasını, hedef göstermesini iyi niyetle izah etmekte zorlanıyorum / Her fırsatta Sağlık Bakanlığı ve Hükümet’e muhalefet eden, bu uğurda en küçük bir fırsatı dahi kaçırmayan TTB, bir fırsat daha yakaladığını sandı / Eğer sağlık ortamı bugün düne göre daha iyi bir halde değilse, kendilerinin de üzerlerine düşeni yapmadığı ve üstüne üstlük üzerlerine vazife olmadığı halde ilgisiz konularla uğraştıkları gerçeğini gözlerden kaçırmaya, başta tabipler olmak üzere kamuoyundan saklamaya çalışıyor demektir…” şeklindeki tespitlerimde aradan geçen zaman zarfında çok da yanılmadığımı ve bu tespitlerin hâlâ geçerliliğini koruduğunu düşünüyorum.
Bütün bu olan bitene rağmen 2018 yılı başında TTB Merkez Konseyi’nin “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” başlıklı basın açıklaması sonrası büyük bir tartışma olmuştu (3). TTB Merkez Kurulu üyeleri şiddetli tepki ve eleştirilere maruz kalmış, yargılanmaya başlanmış ve TTB karşıtı bir oluşum için harekete geçilmiş idi. Bu minvalde hocalarımızdan biri bu konu ile alakalı olarak beni de görüşme ve istişare için çağırmıştı. Ben de kendisine şu ana kadar size anlattıklarım yönünde malumat verip bu türlü bir girişimi doğru bulmadığımı, haklı ve meşru çizgiden ayrılamayacağımızı, bir yerlerden emir ve tavsiye ile yola çıkılamayacağını, bertaraf olmamak adına ille de her konuda taraf olmamız gerekmediğini, hekimlerin karşı karşıya getirilmesinin mesleğimiz adına kayıplara sebebiyet vereceğini, hekimlerin ve sağlık çalışanlarının çözüm bekleyen bir sürü sorunları olduğunu, şiddete başvurmadıkça düşünceyi ifade etmenin herkes için bir hak (ve hatta görev) olduğunu, çok sesliliğe ve katılmasak bile farklı fikirlere tahammül etmemiz gerektiği yönündeki görüşlerimi belirttim. Mutabık kaldık ve hoş bir sohbet sonrası ayrıldık.
TTB ve İstanbul Tabip Odası(İTO)’nın son ortak basın açıklaması ve sonrasında TTB’nin kapatılma ve üyelerinin yargılanma talebi konusunda da o günkü gibi ve aynı şekilde düşünüyorum (4,5). Bu yılki TTB ve İTO seçimlerinde de bugüne kadar yönetimde bulunan topluluğun kazandığını da hatırlatayım.
Elbette birileri muhalif, farklı, rahatsız edici, çatlak ses/sesler istemiyor olabilir, dikensiz bir gül bahçesi arzuluyor olabilir, kendisi gibi düşünmeyenlerin sesini kısmak ve susturmak için bin bir türlü gerekçe ileri sürebilir. Fakat şahsen TTB (ve İTO)’nin da aradan geçen bunca yıl sonra bile olup bitenlerden gerekli dersleri çıkardıklarını ve zihniyet olarak pek de değiştiklerini sanmıyorum. Keşke esaslı bir özeleştiri yapıp kendilerini toparlayıp bu ülkedeki hekimlerin tamamının değilse bile büyük çoğunluğunun sesi, nefesi, sözcüsü olabilselerdi. Kaderin garip bir cilvesi olsa gerek, TTB çok iyi bildiği ve uyguladığı taktiklerin birgün kendisine de dönebileceğini bir türlü anlamadı, kabullenemedi. Etme bulma dünyası bu dünya demek de yüreğimi soğutmuyor.
Kapatmakla, yok saymakla, yargı yoluyla göz dağı vermekle, ibret-i alem olsunla nereye kadar sorunlar halledilebilir, çözümler üretilebilir bilmiyorum. Ama eğer “meseleleri mesele etmezseniz, ortada bir mesele kalmaz” diyen bir siyasi bakış açısına sahipseniz ya da “ortalık güllük gülistanlık, her şey günden güne iyiye gidiyor, tünelin ucunda ışık bile görünüyor” diyorsanız zaten ortada bir mesele de yoktur. Dua edelim de tünelin ucundaki ışık üzerimize doğru gelmekte olan trenin ışığı olmasın.
Kaynaklar
1. https://ttb.org.tr/haberarsiv_goster.php?Guid=66d18a12-9232-11e7-b66d-1540034f819c&1534-D83A_1933715A=e6b84a5eaf2253d7bb57e492f7ee865daa488b1b
2. https://www.ttb.org.tr/haberarsiv_goster.php?Guid=66d1a2b8-9232-11e7-b66d-1540034f819c
3. https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=28de85da-00e5-11e8-a05f-429c499923e4
4. https://www.evrensel.net/haber/414100/ttb-ve-itodan-ortak-aciklama-yonetemiyorsunuz-oluyor-tukeniyoruz
5. https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2020/09/16/devlet-bahceli-ttb-derhal-ve-gecikmeksizin-kapatilmali/
Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya / 20.09.2020
https://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/5378-turk-tabipler-birligi-demisken
İrfan hocam, aynı düşüncelere sahibiz, Yazım dolayısı ile beni arayan TTB merkez konseyine yakın çizgideki arkadaşlar, Sağlık Politikalarına karşı verdikleri mücadele için destek ve takdir beklediklerini ifade ederek bana sitemde bulunuyorlar. Ben de bu vesile ile burdan sormak isterim, TTB izlediği politikalar ile elde edilen bir tane kazanım söyleyebilir mi. Bizim beklentimiz sağlık politikalarına muhalif olsa da muhatap alınan bir TTB idi. TTB muhatap alınmamak için özel gayret sarf etseydi sonuç bundan farklı olmazdı diye düşünüyorum…
Sayın Topuz,
Önceki yorumuma verdiğiniz cevap, beni üzmüş ama kişisel moral bakımından değil de eğitimli insanlarımızın ana dillerini anlamak ve kendilerini doğru ve net ifade etme becerisindeki zayıflıktan dolayı idi!.. Bu seferki derdim,kullandığınız şu iki tabirden kaynaklanıyor:
1-Milliyetciler.2-Atatürk’cüler.
“Acaba; iyi eğitimli olmasını ve anadilini iyi kullanmasını beklediğim bir Türk çocuğunun milliyetcilik kabulü, nedir; Atatürk’ü ne kadar tanıyor ve içselleştirmiştir?!..” diye, merak eder oldum!..
Bu yazıya başlamadan önce,tarihçi-öğretmen olan bir yakınımla TÜRKÇE DİLİNİN YAZIM VE NOKTALAMA KURALLARINI tartışıyorduk.
Bu yakınım, iki üniversite bitirmiş,sanaat tarihi ve Türk sanaat müziği ile de ilgilenen bir hanım…
Ama,şu; edat, zarf, zamir, isim sıfat gibi kavramları ya özenle kullanmıyor ya da ayrımları algılayamıyor!..
Şimdi; sizin Atatürkcü ve milliyetci sınıflandırmanızda,kastettiğiniz anlam,nedir diye,merak etmemi hoş görmenizi bekliyorum.
“Milliyetci!..” derken, nakşi tarikatına mensup müslüman Türkleri mi kastediyorsunuz? Ki; Türkeşin dayandırdığı ülkücülük,nakşi müslüman Türklerin ülküsünü güden insanların dayanışmasıdır!..
Oysa; Mustafa Kemal Atatürk, tam bir Türk ülkücüsüdür-edebi ve tarihsel yorum bakımından da gerçek bir Türk milliyetcisidir. Ama, ırkçı değildir…
İnsancıl(hümanist) ve evrensel barış
sevdalısıdır.
Selçuklu ve Osmanlı tarihinde, Türk-Türkmen ırkının nasıl itilip- kakıldığını,bilinçli bir insan olarak algılayıp etkilenen,bir Türk-Osmanlı subayı olarak Atatürk, Türklere onurlarını hatırlatmak için, birçok girişimi ve sözlere imza atmıştır.
Ne ki; TTB yönetimi,ne sebeple olursa olsun; bazen,terör örgütü sözcüsü gibi davranışlar göstermiş, sözler etmiştir!..
Doktorların,TTB seçimlerine ve yönetimine ilgi göstermemesi, sadece doktorlara has bir davranış değildir; devletin yönetimi dahil; bir çok dernek,sendika,birlik mensupları, örgütlerine sahip çıkmıyor ama, işler kötü gidiyorsa da dertleniyor!..
Yıllardır; Bendevi Palandöken, Rıfat Hisarcıklıoğlu,başta olmak üzere; hemen hemen sendika başkan ve yöneticileri ile kanarya sevenler derneği başkanları bile,ayni kişilerdir!..
Sabrınıza teşekkürler ve saygılar dilerim…
Sayın Veysel Daldaban
İlginiz ve yorumlarınız için teşekkür ederim. Sizin de belirttiğiniz gibi anlatmak istedikleriniz ile karşınızdakinin anladığı farklı olabiliyor.
Sözlerimin hemen başında söyleyim ki; Atatürkçüler Milliyetçidir, Milliyetçiler Atatürkçüdür. Denizli Tabip Odası seçimlerinde, aynı tabana hitap eden bu iki kesimin, ayrı listeler ile ortaya çıkmakla oyların bölünmesine sebep olacaklar, ifadem bu düşünceme dayalıdır.
Size katılıyorum, Atatürk Türkçü idi, ama ben bugün Atatürkçüyüm diyenlerin Türkçü olduklarını söyleyemem. Ama milliyetçilerin Atatürkçü olduklarını söyleyebilirim.
Türkçülük maalesef ayrışmaya sebep olan bir kavram olarak görülüyor. Atatürkçüler, Türkçüleri ırkçı ve faşist görüyorlar. Halbuki Atatürk Türkçülük üzerine çok emek vermiş, “Ne mutlu Türküm diyene” veciz sözü ile bunu taçlandırmıştır.
Benim milliyetçilik ve Türkçülük tanımım ise şöyle; Bu topraklarda var olmak istiyorsak, sırtımızı Türk milletine dayamak zorundayız.
Sizden öğreniyorum, teşekkür ederim
Teşekkürler…
Ve başarılı çalışmalar dilerim…