Taklitçilik, toplumların içine işlemiş bir hastalık gibi. Giderek de, insanlığın tüm benliğini esir alacak konuma gelmiş durumda. Şöyle etrafınıza bir bakın. Taklitçilikten geçilmiyor.
Hangi iş başarılı olursa, hele o işte, biraz rant da varsa, taklitçi hemen onun kokusunu alır. En kısa zamanda taklidini ortaya çıkarıverir. Bizim çocukluk ve gençliğimizde her köşede plakçılar vardı. Plak işi bitince kasetçiler çıktı. O bitti, derken videocular yayılmaya başladı. Video işi bitince, internet kafeler yerden biter gibi çoğaldılar.
80’li yıllarda bizim tekstilcileri, ‘örneklerimizi çalıyorsunuz’ diye Avrupa tekstil fuarlarına almamaya çalışırlardı da, bizimkiler ‘alternatif fuarlar’ açarlardı.
Ankara Siteler’de mobilyacılar diğer usta ve esnafı dükkanlarına sokmuyorlar. Nedeni yine aynı, ‘ustalar gördükleri modelleri taklit ediyorlar’ da ondan. Açıkgöz mobilyacılar, iki, üç ayda bir, önce İtalya ve İspanya’dan model getirmeye başladılar. Şimdilerde ise, daha çok uzak doğu ve Hindistan benzeri taklitler revaçta. İstikbal mobilyaları çok mu satılıyor? Taklitçi hemen ‘İstikrar’ marka mobilya çıkartıyor.
Taklit işi sadece bizde olmuyor. Gelişmiş ülkelerde birbirlerini taklit ediyorlar. Hele, otomobillerdeki değişim, gözle görülür düzeyde. Neredeyse modellerin tamamı birbirine benziyor. Tek farkları, markaları.
İsveçlilerin geliştirip, tüm dünyaya sattıkları, gamma knife cihazından Çinliler de bir tane satın almışlar. Ancak, kullanmak için değil. Cihazı parçalayıp, tıpkısının benzeri taklitlerini yapıp satmaya başlamışlar bile. Ne demişler ‘iş bilenin kılıç kuşananın’.
Bilimde taklitçilik olmaz mı? Pekala olur. Bir araştırma tutunca, hemen benzerleri yapılıyor. Bilime yön verecekse ne ala. Ya sadece taklit etmek içinse ‘pes’ demekten öte, diyeceğimiz yok. Hatta işler o hale geliyor ki, suyunun suyu örneği, yapıla yapıla artık ticari olmuş, piyasada satışa sunulan kitlerle bile, yüzüncü, beş yüzüncü kez bilimsel araştırmalar yapılıyor. Ben yazdım, örneği dergilerde çıktığında hayretle okuyoruz.
Bilimsel aktivitelerde bu taklitçilikten, oldukça nasibini alıyorlar. Bir kurs, sempozyum, toplantı ya da kongre başarılı olmaya görsün. Anında taklitleri arz-endam ediveriyor. Bir parti, vakıf, dernek, organizasyon, kitap, gazete, ya da bir dergi kurulup başarılı olunur olunmaz, kısa zamanda taklitleri ortaya çıkıveriyor.
Şimdi aramızda olmayan, çok ünlü bir ses sanatçımıza, taklitlerinden rahatsız olup olmadığını sorduklarına, -taklitlerimden asla korkmuyorum, taklitler asıllarını yaşatırlar- demiş. Kasetleri, CD’leri hala yok satıyor. Taklitlerini ise hatırlayanımız bile yok.
Doğal olarak, yetişme ve çıraklık dönemlerinde, her insan kendinden öncekileri, az da olsa taklit eder. Ancak ister sanatçı olsun, ister bilim adamı, kişi belirgin bir olgunluğa ulaştıktan sonra, hala taklitçiliğe devam ediyorsa bu onun yetersizliğinin bir göstergesidir.
Meslektaşlarımız tıptaki taklitleri asıllarından kolayca ayırt ediveriyor. Asıllar, onurlu yollarına devam ederken, taklitler bir süre sonra silinip yok oluyorlar. Siz de, kendi alanınızda başarılı olmak, etrafınızda, başarılı organizasyon ve üretimler görmek istiyorsanız, aman taklitlerden sakının. Taklitlerin, kendi negatif yörüngelerinde, tarihin derinliklerine doğru, hızla batışlarına şahit olun.