Bir Taşla Üç Kuş mu, Yoksa Üç Taşla Bir Kuş mu Vurulur? Desene Tam İsabet
Bir sebepten üç boşama, desene bir tasla üç kuş vurmak kadar heyecan veriyor. Üç taşla bir kuş vurmak desene müsrif bir insan gibi ıskalamış oluyor? Öyle ki toptan satış dönemi, perakende bahane. Talak, nöronların ateşlenmesi midir yoksa sağlam bir irade beyanıyla tarafların hukukunun korunması mıdır? Talak, ciddi bir sorumluluktur. Bu bağlamda talak iradi / gayri iradi midir yoksa sözlü ve hukuki midir? Bugün ki durumda, İslam hukukunun klasik kaynaklarına bakıldığında, kadının boşanması adeta işportaya çıkarılmıştır. Talak için kullanılan lafızlara bakıldığında, kadınlar için bir talihsizlik olduğu görülecektir. Kadınları “uyku halinde, şakayla, kızgınken, ölüm halinde, sarhoşken, hatayla, mükrehin boşaması” gibi oldukça uzayan bir boşama piyasası bulursunuz. Kadın doğmuşsan talihsizsin demek ki, anlaşılan günahkâr doğmuşsunuz. (CENNETİN DÜŞMANI, GÜNAHKÂR KADIN)
Öte yandan klasik kaynaklarda “ahsen, hasen ve bidat” boşama türleri sayılarak kadınla üç taş gibi adeta kumar oynanmıştır. Yetmedi kadın, her bir talak için “ric’i, (dönüşlü) bain, (dönüşsüz) şartlı, vadeli, sarih ve kinayeli” lafızlarla adeta kocanın elinde piyon yapılmıştır. Klasik kitaplardaki talak bahsini okuyanlar, pratikten uzak bu kavramları tekrarlayıp dururlar. Desene bizim oğlan bina okur, döner döner bir daha okur. (TARİHSEL MALUMAT)
Peygamber (s.a.v.) döneminde, bir sebepten ötürü birden fazla boşama lafzı bir boşama sayılırdı. Daha sonra mekân ve zaman faktörü ihtilafa medar oldu. Hz. Ömer döneminde boşama lafızları hafife alındı. Bu duruma binaen Hz. Ömer’in, bir defada üç talakı da üç sayması, bir sosyal siyasetidir. Hz. Ömer, devlet başkanı olarak toplumun maslahatına binaen böyle bir yasal düzenleme yapmıştır. Eee icma oluşmuş, desene iş bitmiştir. Hukuk mu insan için insan mı hukuk içindir bilemem? Öyle ki Hz. Ömer dönemindeki mükellef ve şartları, günümüzde daha da değişmiştir. Buna rağmen günümüzde Hz. Ömer’in bu yasal düzenlemesine yönelik verilen fetvalarla, nice yuvalar yıkılmıştır. Aynı anda verilen üç talakın kabulü, zevci ahir gerektirdiğinden (hile-i şeriyye yapılarak) nice çocuklar mağdur edilmiştir. Diyanetimiz ve fakültelerimiz hala bu konuda bir çözüm bulamaması, klasik söylemleri taklit etmeleri çok acıdır. Talak ikidir, üçüncüsünde ise ya diler tutarsın, ocağını tüttürürsün ya da medenice boşanıp yeni bir yuva kurarsın. ( TALAKTA ZAMAN / MEKÂN VE İCMA )
Nikâh ve Talak, aynı zamanda en büyük sözleşme ve en büyük yıkım olduğundan şekil şartları da bulunmaktadır. Çünkü nikâh ve talak, toplumu müspet veya menfi etkileyen, ciddi kararlardır. Şekil şartlarını zorunlu kılan nitelikleri vardır. Nikâh ve talakta, tarafların hak ve hukukunun korunması gerekmektedir. Bunun için de sözleşmeleri düzenleyen, boşanmada hakları dağıtan bir hukukî kuruma ve yaptırıma hararetle ihtiyaç duyulmuştur. Bu kadar ciddi hadise bir kişinin iki dudağı arasına bırakılamayacak kadar önemlidir. Sözün hukuki yaptırım ifade ettiği toplumlarda verilen hüküm, mükellef ve şartları değiştiği halde bugün de uygulamaya tabi tutulması telafisi mümkün olmayan yaralar açmıştır. Yetmedi, kadınlar Beşiktaş yenildi, yemekler tuzsuz yapıldı, boşadım seni gibi şakalarla alay konusu yapıldı. Oysa üç şeyin şakaya gelmeyecek kadar ciddi bir sorumluluk olduğu, hatta şakası da ciddidir söylemi, haddi zatında seddi zerai kabilinden bir uyarıdır. Nikâh ve talak’a hukuki bir ciddiyet vermeye matuftur. Bunun için nikah ve talakta, esasla birlikte, şekil şartları da aranmıştır. Şekil şartlarını taşımayan bir evlilik veya boşama, hukuki değildir. Bu bağlamda Kur’an, ontolojik olarak kadın erkek kavramı kullanılmayıp “kendileriyle sükûn bulacağınız eşler” kavramının kullanılması da dikkat çekicidir. (ŞEKİLLER VE SEMBOLLER)
Talaktaki hukuk düzeni, tarafların haklarını koruma amacına yöneliktir. Bunun için boşamanın gerçekleşmesi için üçüncü bir kuruma ihtiyaç duyulmuştur. Bu hakemlik kurumu, tarafların boşanmaya sebep olan nedenlerinin geçerli olup olmadığına, naşiz ve naşizeliğin kimden kaynaklandığının tespitini yapar. Keza tarafların miras, hidane ve nafaka hakkının kişilerin insafına bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir. Öyle ki dini ve vicdani sorumluluğun zayıfladığı toplumlarda, boşama konusunda, kadınları erkeklerin iki dudağı arasına bırakmak telafisi mümkün olmayan yaralar açabilir. Mağdur ve mazlumların hakların ihlaline sebep olabilir. Hani Hz. Ali’ye derler ya senin döneminde neler çektik. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer döneminde çok rahattık. Hz. Ali’de şöyle cevap vermiştir: Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer dönemindeki insanlar benim gibiydi. Benim dönemimdeki insanlar da sizin gibidir. Sorumluluk ve ödevleri konusunda ihmalkârdırlar. Mükellefin ve şartların değiştiğine vurgu yapmıştır. İnsanlar, hak ve ödevlerini yerine getirmede sorumluluk sahibi değilseler, kendine karşı ödevlerini yerine getirmeyen insanlar, başkalarına karşı sorumluluklarını yerine nasıl getirebilirler. (MÜKELLEF VE ŞARTLARININ DEĞİŞTİĞİ)
Eşler arasında çıkan problemler, dışarıya yansıtılmadan öncelikle eşlerin kendi aralarında çözülmesi istenir. Şayet eşler kendi aralarındaki problemlere çözüm bulamazlarsa, ikinci merhaleye geçilir. Eşler, kendi ailelerden sözü dinlenen ve aklına güvenilen kimselerden yardım alırlar. Aileler de bu problemi çözemezlerse, son çare olarak evlilik birlikteliğinin sonlandırılmasına geçilir. Klasik dönemde evlilik birlikteliğini sonlandırmasında, “talak, tevfizi talak, muhala, tefrik, fesih” gibi kavramların yanında dolaylı olarak da “ila, zihar ve lian” gibi kavramlar kullanılmıştır. Boşamanın üslüne uygun olup olmaması açısından, sürece uyan, (sünnet boşama), sürece uymayan (bid’i boşama) ayrı bir önem taşır. Boşamanın sebepleri, fizyolojik, nafaka, gaiplik, şiddetli geçimsizlik gibi pek çok nedenleri bulunur. Keza nikâh, koca tarafından sonlandırılırsa talak, kadın tarafından anlaşma ile sonlandırılırsa muhala, hâkimin hükmüne gerek kalmadan sonlandırılırsa fesih, hakem tarafından boşamaya tefrik denilmektedir. Cahiliye örf ve adetleri olan bu kavramlar, İslam’da da kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Boşanma, sebebi koca ise farklı kavram, kadın ise farklı kavram kullanılırmıştır. Şayet nikâh sevgi üzerine kurulmuşsa + ve – mıknatıs gibidir, hep çeker, iteni hiç görmedim. (NİKÂH VE TALAK)
Günümüzde maalesef hala sözle boşanmanın mantığı yaygındır. Bu kadar önemli ve ciddi olan bir konu, erkeğin iki dudak arasına bırakılamaz. Ne yazık ki Diyanetimiz de erkeğin iki dudağı arasındaki boşanmanın geçerliliği konusunda eski hukukumuzu tekrarlamaktadır. Sözlü boşamanın boşama olamayacağı, böyle bir boşamanın ciddiyetten uzak, hukuksuz bir işlem olduğu vurgulanmalıdır. İmam Malikin mezhebinde, kadınların, kocalarından zarar gördükleri her hal ve hususta hakım huzurunda dava açma hakkına sahip bulunduklarını teslim etmiştir. Hanefi mezhebinin aksine, aile hukuk kararnamesinde Malikilerin bu görüşü esas alınarak yasal düzenleme yapılmıştır. (BOŞAMA YETKİSİ KOCANINDIR)
Aile küçük bir devlet sayılıp boşanma da bir devletin adeta yıkımı sayıldığından boşama çok ciddi bir istir. İslâm dinince aile, en önemli kurumdur. Boşanma ise en nefret edilen durumdur. Bir devletin yıkılışı kadar önemlidir. Bunun için sözlü ve yazılı beyanı gerekli kılar. Sözlü beyana ek olarak yazılı beyanı gerektirir. Talak iradesinin gerçekliği, ancak boşanma dilekçesinin ibrazıyla mümkündür. Taraflar, boşanma iradelerinin sağlıklı olup olmadığını tespit için de eşlerin birbirinden ayrı, bir ay bekletilir. Öte yandan tarafların saygı duyduğu, her birinin ailesinden hakem tayin edilir. Hakem taraflar, bilirkişi mahiyetinde bu ailenin yürüyüp yürümeyeceğini araştırır ve rapor ederek kanaatini takdiri delil statüsüne getirir. Aile birlikteliğini sonlandırma kararı için hâkim tarafları dinler, haklı sebepler varsa tarafların hukukunu koruyarak tefrike karar verebilir. Bir dönem boşama kararı, kocaya verilmişti. İlk dönemlerde kurumsallaşma olmadığından bu karar kocaya verilmişti. Kocanın verdiği boşanma kararın tescili de gerekirdi. Kur’an, nikâhta iki, boşanırken de iki şahit aramıştır. Nikâh nasıl kurulmuşsa, öyle yıkılması istenmiştir. Ancak devlet kurulduktan sonra kocanın boşama yetkisi, (hukuki düzenleme / organizasyon) üçüncü kişi olan devlete verilmiştir. Devlet, onun görevlendirdiği hâkimler aracılığıyla, tarafların beyanları doğrultusunda, tarafların hukukunu korumak, haklı sebeplere dayanarak hâkime boşanmayı kabul ve onama yetkisi vermiştir. (DEVLET VE HUKUK DÜZENİ)
Saygılarımla.