Yüksek Öğretim Kanununa göre öğretim üyelerinin görevleri 22. maddede açıklanmıştır:
Madde 22:
a) Yükseköğretim Kurumlarında ve bu kanundaki amaç ve ilkelere uygun biçimde önlisans, lisans ve lisansüstü düzeylerde eğitim-öğretim ve uygulamalı çalışmalar yapmak ve yaptırmak, proje hazırlıklarını ve seminerleri yönetmek.
b) Yükseköğretim kurumlarında, bilimsel araştırmalar ve yayımlar yapmak.
c) İlgili birim başkanlığınca düzenlenecek programa göre, belirli günlerde öğrencileri kabul ederek, onlara gerekli konularda yardım etmek, bu kanundaki amaç ve ana ilkeler doğrultusunda yol göstermek ve rehberlik etmek.
d) Yetkili organlarca verilecek görevleri yerine getirmek.
e) Bu kanunla verilen diğer görevleri yapmaktır.
Üniversite öğretim üyelerinin uygulamak zorunda olduğu bu görevler Anayasanın 130. maddesinin güvencesinde sunulmuştur.
Yükseköğretim Kurumları
Madde 130: Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur.
Anayasa, daha birinci paragrafta “…milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile” diyerek sınırlı bir amaç belirliyor. Üniversitenin evrenselliğini görmüyor. Ve sonra da “…kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler devlet tarafından kanunla kurulur” diyerek “özerklik” kavramının içini boşaltıyor.
Üniversitelere, idarî, malî, bilimsel özerkliğin olmazsa olmaz bütünlüğünü bozarak yasaya bağlanmasını dayatıyor.
Nitekim, 4. paragrafta “düşünsel özerkliği”, 6. paragrafta idarî özerkliği, 8. paragrafta malî özerkliği ortadan kaldırıyor.
Böylece tek tip üniversite anlayışını tüm üniversite akademik topluluğuna dayatıyor.
Böyle bir atmosferde,
Tam gün konusunu tartışıyoruz.
Doğal olarak toplumun bilinç altı nedeniyle tartışma, ekonomik ağırlıklı ve tıp fakültelerinin öğretim üyeleri odaklı olarak sürdürülmek durumunda kalınıyor.
Oysa tam gün tüm üniversitenin öğretim üyelerini içerecek bir nitelikte tartışılmalı ve “adaletin dengesi” gözetilerek sonuçlandırılmalıdır.
Üniversitelerin özgürlüğünü varsayar ve öğretim üyelerinin fonksiyonlarını özetlersek;
Eğitim ve öğretim yapılacak,
Araştırma-yayın yapılacak,
Mesleğini icra edecek,
Danışmanlık yapacak,
Halkı bilimsel bilgi ile bilgilendirecek.
Öğretim üyesi bu fonksiyonları hangi bilimsel disiplinde çalışırsa çalışsın özgürce üretip yürürlüğe koyabilmesi için çağdaş ve evrensel değeri olan aşağıda ilkeleri belirlenmiş ortamın oluşması kaçınılmazdır.
- Üniversitelerin her biri birbirinden bağımsız olarak yöneticilerini seçme ve atama yetkisine sahip olmalıdır. Bu “YÖK” marifetiyle de düzenlenebilir.
Mütevelli heyeti sistemi ile de yürütülebilir. - Her üniversite öğrencisini alma, seçme, eğitme, program belirleme, diploma verme yetkisine sahip olmalıdır.
- Üniversiteler kendi aralarında yarışır olmalıdır.
- Üniversiteler bütçelerini kendileri kullanabilmelidir.
- Öğretim üyelerinden fikir üretme konusunda tüm sınırlar kaldırılmalı ve düşünce evrenselleştirilmelidir.
Konuyu bu bağlamda ele aldığımızda “Tam gün” çalışmanın gerekliliği ve doyuruculuğu tüm öğretim üyelerini memnun edecektir. Memnun olmayanlar için vakıf üniversiteleri ya da yasası çıkarılarak özel üniversitelere geçiş yapılabilir. Bu özgürlük iklimi de öğretim üyelerine sunulmalıdır.
Zorunlu hizmetin olduğu, diplomaları sağlık bakanlığının onayladığı ve verdiği, kadroların Sağlık Bakanlığının kontrolünde olduğu ve uzmanlık tüzüklerini Sağlık Bakanlığının dizayn ettiği bir ülkede, tıp fakültelerine tam gün yasasını dayatmak adalet terazisini şaşırtır.
Üstüne üstlük, üniversitede tam gün deyip sadece tıp fakültelerini hedeflemek siyaset bilimi adına da düşündürücüdür.
Bu yüzden Yüksek Öğretim Kurumu bütün bu durumları dikkate alarak üniversitenin tüm öğretim üyelerine tam günü taşıyacak bir organizasyon ve koordinasyon görevini yapıp tarihe geçmelidir. - YÖK üniversiteleri özgür kılacak ortam ve ilkeler oluşturup koordine etmeli, bakanlıkların günlük politik sorunlarını bilime bulaştırmamalıdır.
- Sağlık Bakanlığı kapsamındaki doktorlara uygulanacak “tam gün” yöntemi ile üniversitelerde uygulanacak “tam gün” yöntemi aynı yasaya bağlı olarak yürütülürse üniversitede uygulama istikrara kavuşamaz.
- Hekim ve uzman yetiştirme görevi tıp fakültelerinin, ihtiyaca göre görevlendirme ise Sağlık Bakanlığının görevidir.
- Zorunlu hizmet ve sağlık bakanlığının hekimlerin üzerindeki buyurgan yetkisi asistan, uzman ve giderek yeterli öğretim üyesinin yetişmesini engellemektedir. Bu psikolojik atmosferde tıp fakültesinde görevli öğretim üyeleri huzurlu ve fonksiyonel çalışabilme ümidini kaybetmekte başka arayışlara girmektedir.
- Tam gün çalışacak öğretim üyeleri için üniversite alt yapısı yeterli olma yanında 24 saat hizmet üretmeye de açık olmalıdır.
- Tam gün çalışan öğretim üyeleri hizmet üretirken daha önce söz edilen 5 ayrı fonksiyonlarına dayalı performanslarının karşılığını alabilmelidirler.
- Performans kriter olmalı, asgari aylık 10 bin YTL alt sınır olmalıdır.
- Katkı payı kaldırılmalıdır (muayene ve ameliyatlardan).
- “Yan dal”larda çalışan öğretim üyelerini teşvik edici yöntemler geliştirilmelidir.
- Tam gün çalışmayan öğretim üyelerinden 5 ayrı fonksiyon karşılığında hizmet satın alma uygulamasına geçilmeli, herhangi bir maaş ödenmemelidir.
- Muayenehanesi olan öğretim üyelerine ücret ödememek kaydıyla öğrenci ve asistanın görgü ve bilgisini arttıracak şekilde belirli sayıda eğitim ve öğretimden sorumlu tutarak sözleşme yapılabilir. Yani her üniversite ile ilgili olan öğretim üyesi muayenehanesinde 2 asistan 4 öğrencisinin eğitim öğretiminden sorumlu olmalı.
- Özel hastanelerde, vakıf üniversitelerinde çalışan öğretim üyeleri, hiçbir şekilde başka bir üniversitede gelir getiren bir işte görevlendirilmemeli.
- Büyük tıp fakültelerinde (merkez) şişirilmiş olan öğretim üyesi kadroları ikinci bir tıp fakültesi kurarak dinamik hale getirilmelidir.
- Tıp fakültelerinde, her öğretim üyesinin muayenehanedeki alt yapıyı (araç, gereç, sekreter, iletişim imkanları vs.) kurma hakkı ve yetkisi verildiğinde, aynı performansı göstermesi beklenen bir durumdur. Bu sağlandığında ve hekimin performansı arttıkça hastaneye kazandırdığı para da artacaktır.
- Tıp fakültelerinde akreditasyon, hastaların ihtiyaçlarını zamanında ve eksiksiz sağlamak, istediği hekimi seçmek ve bulabilmek, hasta haklarını korumak, toplam kalite yönetimini çağdaşlaştırmak, performansı güçlendirmek ve hasta memnuniyetini somutlaştırmak tam gün yasasını yaşanır kılacaktır.
Sosyal bilimlerle ilgili ve fen bilimleri ile ilgili fakültelerde de performans kriterleri netleştirilmeli ve tam gün çalışmaları sağlanmalıdır.
Üniversite öğretim üyesi para ile muhatap olmadan işleyen bir “tam gün” sisteminden aylık gelirini temin etmelidir.
Sadece tıp fakülteleri için geçerli olacak bir “tam gün” çelişkisi gündemden kaldırılmalıdır.
Çelişkileri çözen bir tam gün yasasına ihtiyaç vardır.
Doktor mezun olduğunda mecburi hizmet yapıyor.
Doktor uzman olduğunda mecburi hizmet yapıyor.
Doktor yan dal ihtisası yaptığında da mecburi hizmet yapıyor.
Başka bir deyişle 3 kez mecburi hizmet yapıyor.
Diğer kamu görevlilerinin böyle bir sorunu (genellikle) yok.
Bunun yanında kamuda çalışan hakim ve savcılar avukatlık bürosu açamıyor.
Özetle kamu hastanelerinde çalışmak isteyenler ve kamu üniversitelerinde çalışan öğretim üyeleri çağdaş bir gelir seviyesine taşınarak desteklenmeli ve özel çalışmak isteyenlerin muayenehane ve/veya bürolarını açarak ülkenin gelişme ve kalkınmasına katkıda bulunmalarına ortam oluşturan bir “Tam Gün” yasası çıkarılmalıdır.