“Üniversite ve sağlık personelinin tam gün çalışmasına ve bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı”nın dördüncü ve yedinci fıkralarında yapılan değişiklik komisyonda yeniden gözden geçirilmelidir.
Madde 1’de yapılan değişiklikte fıkra içinde “…işin ve hizmetin özelliği dikkate alınarak yoğun bakım, doğumhane, yenidoğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane, kemik iliği nakil ünitesi ve acil servis gibi hizmetlerde çalışan personel için %150 oranı, %200 olarak uygulanır.”
Ne yazık ki bazı dünya ülkelerinde ve özellikle Türkiye’de sağlık hizmetlerine ilişkin kanun düzenlemeleri yapılırken kanun koyucular sağlık alanında riski ve emeği yoğun olan disiplinleri yeterince dikkate almamaktadırlar.
Konu ile ilişkili birkaç örnek vermek gerekirse, kardiyovasküler ve kanserli hastalıklar en sık ve en sorunlu hastalıklardır. Mortalite ve morbidite oranı yüksek hastalıklardır. Kalp cerrahisi, kanser cerrahisi, transplantasyon cerrahisi gibi cerrahi disiplinlerin sağlık personeli, zaman, emek, stres ve hasta takibi açısından dikkate alınması gereken personel olmalıdır.
Bu yüzden yukarıda alıntı yapılan cümle şu şekilde değiştirileirse daha adaletli bir yasanın çıkmasına katkı yapılmış olabilir:
“…işin ve hizmetin özelliği dikkate alınarak kalp cerrahisi, kanser cerrahisi, transplantasyon cerrahisi, terminal dönem hasta bakım üniteleri,…”
Madde 36’nın son fıkrasında: “Rektör, rektör yardımcısı, dekan, enstitü ve yüksekokul müdürlerinin ders verme yükümlülüğü yoktur…” hükmü tartışılması gereken bir konudur.
Bu hüküm şu demektir: Üniversiteyi en üst düzeyde yönetenler ders vermek zorunda olmasın, çünkü zamanları yoktur, işleri çoktur. Genellikle tecrübeli, çalışkan ve konusuna hakim insanlardan oluşan üniversite üst düzey yöneticileri en az bir konuyu iyi bilirler. Ülkemiz için düşünürsek 130 rektör, 300’ü aşkın rektör yardımcısı, yüzlerce enstitü müdürü ve 1000’e yakın yüksekokul müdürü ders vermekten alıkonuyor;
Ve onlarca yıldır yüksek öğretim yasası boyunca bu anlayış sürdürülüyor. Tam Gün Yasası ile de tekrarlanmış oluyor.
Üniversitede en önemli etkinlik eğitim-öğretimdir. Rektör ve yardımcılarının bazen 4, bazen 8 yıl süren görevleri süresince ders vermediklerini düşünürsek, sayısal olarak üniversite eğitimine katkılarının dışlanması bir yana, çağımızda hızla değişen bilgi ve literatür yenilenmesini (3 yılda bir) nasıl takip edeceklerini düşünmeliyiz. Yönetim görevleri bittiğinde öğrencinin karşısına 4-8 yıl önceki bilgilerle çıkmalarını nasıl açıklayabileceğiz.
Sadece öğretim üyelerinden oy alarak seçilen rektörlerin, yönettikleri üniversitelerin tüm personelinin oyunu almalarını dışlayan YÖK yasası marifetiyle eğitim-öğretimden de aynı yasayla dışlanmaları, çelişkiler yumağı olan 12 Eylül Darbe Anayasası ve YÖK Yasası’na göre “normal” görülebilir.
Ancak, artık üniversitelere ilişkin yasa maddeleri düzenlerken çelişkileri çözerek ilerleyebileceğimizi algılamalıyız.
Ya öğretim üyelerinden rektör seçilmemeli ya da seçiliyorsa üst düzeyde üniversiteyi yönetenler tekrar öğretim üyeliğine dönmemek üzere seçilmeyi kabul etmelidirler.
Üniversite yönetmek özveri ister.
Gelecek hafta özlük haklarıyla ilgili düzenlemeler konusunda düşüncelerimizi paylaşacağız.
Sevgi ve saygılar.