Üniversitelerde tam gün yasası defalarca tartışıldı. 18 Nisan 2014 tarihinde ne olacağı açıkça belirtildi. Yasa sadece tıp fakültesi öğretim üyelerini değil, diğer meslek mensubu öğretim üyelerini de etkilemekte. Kişisel olarak, branşım gereği muayenehanede çalışmam mümkün görünmemekte. Hekimlerin muayenehanelerinde özgürce hasta bakmaları, kendilerine ait bir mekânda güven içinde hastalarına tanı ve tedavi sunmaları hoş görünüyor.
Hekimliğin sosyolojik değişimine bakacak olursak, 18. ve 19. yüzyıllarda aristokrasiye hizmet veren bir meslek iken günümüzde her kesimden insana hizmet verir hâle gelmiş. Bu sosyolojik değişimle mesleğin ekonomik ve saygınlık boyutunda da değişimin ortaya çıkması da bir vakıadır. Düne kadar ulaşılması zor olan hekim, bugün kolay ulaşılan ve emeği eskisi kadar da değer görmeyen bir konuma geldi.
Yeni duruma nasıl uyum sağlayacağız? Sağlayabilecek miyiz? Kamuda çalışan hekimlerin bu duruma uyum sağladıkları ya da öğretim üyelerinden daha kolay uyum sağladıkları bir gerçeklik. Öğretim üyeleri için yeni duruma uyum sağlamak gerçekten çok zor oldu. Öğretim üyesi uzunca yıllar hem muayenehanede hem özel hastanede hem de üniversitede çalıştı. Bu muhteşem bir özgürlüktü. Bu durumun kazanımını sadece ekonomik olarak açıklamak çok akılcı olmayabilir. Sınırlı sayıda ve özel bazı tedavileri yapan hekimler ayrıcalıklı bir durumdaydı. Bu ayrıcalığı da onlara sağlayan devletin ta kendisiydi. Yeni yasa ile birlikte, öğretim üyeleri sadece özel hastanelerde ve vakıf üniversitesi hastanelerinde çalışabilecek. Bir başka deyişle, öğretim üyesini bir başka kuruma anlaşma karşılığı göndereceğiz. Daha doğrusu, hocanın dışarıdaki çalışmasına karşılık para üniversiteye yatacak ve kurum kendi payını alıp gerisini hocaya verecek. Bu, üniversiteler bakımından da çok iyi bir durum olmasa gerek. Öte yandan bir hukuk hocası aynı şekilde bir kurumda çalışıp, karşılığında para alamayacak. Mühendis, mimar öğretim üyesi dışarıda proje çizemeyecek.
Öğretim üyesinin birinci görevi eğitim ve araştırmadır. Eğer var oluş nedenlerimizi unutursak, o zaman işlevselliğimizi de kaybederiz. Öğretim üyesinin üniversitede tutulması için kurumlar ellerinden gelen fedakârlığı yapmalıdır. Daha iyi bir gelecek için değerli hocaların kurumlarında mutlu edilmeleri gerekmektedir.
Ancak, geldiğimiz noktada artık üniversitelerde çoğu öğretim üyesi mutlu değildir. Akıllar karışık. Oysa biz seçim yaptık, üniversitede kalarak. Eğer bizler üniversiteyi seçmişsek, araştırma yapmak, öğrenci ve asistan yetiştirmek bizim en büyük heyecan kaynaklarımızdır. Bunları gerçekleştirecek olanakların kısıtlanması, önceliklerin değişmesi bizleri mutsuz ediyor. Gün boyu performans yapmak zorunda kalmak, yapılan performans sonucunda eline yeterli para geçmemesi, zamanını öğrenciye veya araştırmaya harcamak yerine herhangi bir hekimin tedavi edeceği hastaya ayırmak kimi mutlu eder? Bir öğretim üyesinin yetiştirilmesi için devlet ne kadar yatırım yapıyor? Bunun karşılığında bizden beklenen birinci basamak hastaya hizmet vermemiz midir? Bu yanlışın bir an önce düzeltilmesi gereklidir.
Dünyanın neresinde öğretim üyesinin zamanı bu kadar değersizdir? Eğer öğretim üyelerinin zamanı bu kadar kıymetsiz ise otoriteler bu durumu düşünmek zorundadırlar. Ülke kaynaklarının bu kadar hoyratça kullanılmasını haksızlık olarak görüyorum.
Unutmamak gerekir ki, öğretim üyelerinin emeklerinin gerektiği gibi değerlendirilmesi gelecek nesillerin yetiştirilmesi bakımından çok önemlidir.
Saygılarımla.