Hekimin, kurumunda tam gün çalışması koşulunun, diğer hastanelere kıyasla üniversite hastaneleri için çok daha gerekli ve önemli olduğuna içtenlikle inanıyorum. Çünkü yarı-zamanlı çalışma, hizmet hastanelerinde yol açtığı sorunlara ilaveten, üniversite hastanelerinde çok daha fazla olumsuzluklara neden olmaktadır. Üniversite hastanelerinde çalışan öğretim üyeleri, sadece sağlık hizmeti vermekle kalmayıp, aynı zamanda öğrenci ve asistanlarına eğitim vermek ve bilimsel araştırmalar planlayıp gerçekleştirmek durumundadırlar. Geçmişteki deneyimlerimiz, kısmi statüye geçen öğretim üyelerinin kurumlarındaki eğitime ve bilimsel araştırmalara katkılarının ciddi olarak azaldığını ortaya koymuştur. Yarı-zamanlı çalışmada öğrenci ve asistan, tıp eğitiminin olmazsa olmazı olan usta-çırak ilişkisini geliştirememekte, onun verdiği hasta hizmetini izleyememekte, aklına gelen soruları sormak istediğinde eğiticisine ulaşamamaktadır. Bilimsel araştırmalar için de benzer durum söz konusudur. Öğretim üyesinin ilgilendiği konuya tam gün odaklanması gerekir. Yarım gün içinde derse giren, hasta başı uygulama yaptıran, vizit yapan, ameliyata giren bir öğretim üyesinin bilimsel makale okuması, hipotez kurması, proje geliştirmesi, uygulaması ve sonuçlarını değerlendirip, yazması mümkün olmamaktadır. Üniversite hastaneleri birinci ve ikinci basamakta çözümlenemeyen, riskli, durumu ağır, komorbiditesi olan, komplike hastaların sevk edildiği kurumlardır. Bu hastaların muayene, tetkik ve tedavisi için daha fazla zaman gerekmekte; daha yoğun zihni ve fiziksel emeğe ihtiyaç duyulmaktadır. Bu hastaların bakım ve tedavileri çok dinamik bir süreç olup, öğretim üyesinin tam gün emeğini ve sürekli ulaşılabilir olmasını gerektirmektedir.
Ancak, kamuoyunda tartışılan Tam Gün Yasa Taslağı, üniversite hastaneleri için çok daha ciddi sorunlara yol açabilecek bir metindir. Bu metnin, mutlaka üniversite hastanelerinin temsilcileriyle görüşülerek revize edilmesi gerekmektedir. Yoksa başta hastalarımız olmak üzere herkes, çok kısa bir zaman sonra eski durumu özler hale geliriz. Doğrusu ben, hastalarımızın “Eskiden olsa muayenehanesine/özeline gider işimizi gördürürdük, şimdi o da yok, temelli ortada kaldık” diyerek, serzenişte bulunduklarını şimdiden görüyor ve yetkilileri uyarıyorum.
Öncelikle hizmet hastanesindeki hekime kıyasla, öğretim üyesinin sağlık hizmeti yanında eğitim ve araştırma görevi göz önüne alınmalıdır. Öğretim üyesi, zamanını, zihinsel ve fiziksel çabasını üniversite hastanesi, muayenehane ve özel hastane arasında paylaştırmaya itilmeden kurumunca değerlendirilmeli, emeğinin karşılığı, hak ettiği gibi takdir edilmelidir. Tam Gün Yasasıyla muayenehane açma ve yarı zamanlı çalışma hakları elinden alınacak olan öğretim üyelerinin, bu kayıplarını dengeleyecek kalıcı ve gerçekçi kazanımlar sağlanmalıdır. Oysa kamuoyuna yansıyan Tam Gün Yasa Taslağı, bu güvenceyi vermemektedir. Ekonomik olarak, “öğretim üyelerine döner sermaye gelirlerinden daha yüksek oranlarda ek ödeme yapılacağı” söylemi gerçekçi değildir. Taslakta öngörülen ek ödeme oranlarının gerçekleşmesi mümkün görülmemektedir. Meclis gündeminde olan Taslak yasalaşırsa, öğretim üyelerinin mesai saatleri dışında bizzat ürettikleri hizmetler karşılığında özel katkı payı uygulaması kapsamında hastadan ücret alınmasının iptaliyle, üniversite hastanelerinin döner sermaye gelirlerinde en az %10-15’lik bir gelir kaybı oluşacaktır. Aynı yasa çerçevesinde öğretim üyelerinin özel hasta bakmalarının ve özel ameliyat/işlem yapmalarının engellenmesi ve muayenehanelerin kapanmasıyla, üniversite hastanelerine muayene ve tetkik edilen, yatırılan, ameliyat edilen hasta sayılarında ciddi düşme ve kısmi statüden tam güne dönen öğretim üyelerine ödenecek döner sermaye payları dolayısıyla da giderlerde artma söz konusu olacaktır. Bütün bunlar, zaten kötü durumda olan üniversite döner sermaye dengelerini tamamen bozacaktır. Tam gün Yasa Taslağı’yla öğretim üyelerinin döner sermayeden alacakları ek ödeme oranlarının artırıldığı ve örneğin; profesörlerin %1200’e varan oranda ek ödeme alabileceği öngörülmektedir. Ancak, üniversite hastanelerinin döner sermayelerinde böyle bir para yoktur. Aslında bugünkü mevzuata göre de bir profesöre %1200 oranında döner + özel katkı payı verilebilmesi mümkündür. Oysa profesör kadrosundaki 20 yıllık bir öğretim üyesi, yeni uzman olup Sağlık Bakanlığı Hastanesinde işe başlamış ve hatta uzmanlık bile yapmayıp aile hekimi olarak atanmış bir pratisyen hekimin eline geçenin yarısı dolayında gelir elde etmektedir. Bu trajikomik sorun, mevcut Yasa Taslağı ile çok daha derinleşecektir. Tam Gün yasa tasarısıyla daha da negatifleşecek olan döner sermayelerden bu ücretlerin ödenmesi tamamen hayaldir. Öğretim üyelerinin gelirlerinin artırılması için üniversiteler reel kaynak aktarılmadan, döner sermaye üzerinden bu iyileştirmenin gerçekleşmesi mümkün değildir.
Tam Gün Yasa Taslağı, sadece öğretim üyelerinin tüm mesailerini kurum için çalışarak geçirmelerini değil; aynı zamanda kurum içinde özel muayene, özel ameliyat veya özel işlem adı altında hastalardan alınan ekstra ücret karşılığında özel katkı payı almalarını da ortadan kaldırmaktadır. Eğer bu gerçekleşirse, kurumların ödediği ücretler üzerinden ödenen özel katkı payı miktarlarıyla öğretim üyeleri özel işlem (muayene, ameliyat) yapmakta pek istekli olmayacaklardır. Bu durumda üçüncü basamağa başvuran sağlık durumu ciddi hastaların istediği, güvendiği, umut bağladığı hekime muayene/ameliyat olma haklarını kullanmaları güçleşecektir.
Hastaların, öğretim üyesinden özel hizmet alma talepleri karşılanamadığında, etik dışı tekliflere, zorlamalara kapı aralanacaktır. Bu kapsamda hastaların ödedikleri ücretler üniversite döner sermayelerinin önemli bir gelir kaynağıdır (devlet üniversitelerinde %10-15; Vakıf üniversitelerinde %30-60). Tam gün yasalaştığında, kısmi statüde çalışan bir kısım öğretim üyesi üniversiteye geri dönecek ve döner sermayelerden bu öğretim üyeleri için ödeme yapılmaya başlanacaktır. Bu da, üniversite döner sermayelerin yükünü önemli oranda artıracaktır. Eğer Tam Gün Yasa Taslağı’nda olduğu gibi hastalardan ücret alınmazsa, üniversite döner sermayelerinde ciddi bir gelir kaybı söz konusu olacaktır. Öğretim üyelerinin bizzat yaptıkları özel işlemler için hastalardan alınan bu ücretler, döner sermayelere hızlı nakit girişi sağlayarak, üniversite hastanelerinin acil ihtiyaçlarının karşılanmasında büyük rol üstlenmektedir.
Getirilecek olan yeni kanunda bu gelir kaybının yerinin nasıl doldurulacağıyla ilgili hiçbir mekanizma yer almamaktadır. Hastalardan özel işlemler için katkı payı alınmadığında, üniversite hastanelerinin tek gelir kaynağı SGK ödemesi olacak ve üniversite hastaneleri ekonomik olarak SGK’nın insafına (!) terkedilmiş olacaklardır. Hastadan ücret alınmadığında, sadece kurumlardan alınan ücretler üzerinden katkı payı ödenen öğretim üyelerinin sağlık hizmetlerine etkin katılımını sağlamak güçleşecektir. Üniversite hastanelerinde üretilen sağlık hizmetinin nitelik ve niceliği düşecektir. Motivasyonunu yitiren öğretim üyelerinin verimliliği azalacaktır. Üniversitelerden önemli ölçüde öğretim üyesi kaybı oluşabilecektir.
Özellikle klinik branşlarda hastalarına verimli olan öğretim üyelerini kaybedebileceğiz. Bu nedenlerle ya “öğretim üyelerine dağıtılacak doğrudan katkı payının hesabında hizmetten yararlananların bağlı olduğu kurum veya kuruluşlara mevzuatı uyarınca gönderilen fatura tutarları ile hizmetten özel olarak yararlananların ödeyeceği bedelin toplamının dikkate alınması” uygulamasına devam edilmelidir. Veya hastadan ücret alınmaması hususunda ısrarlı olunacak ise, büyük maddi ve manevi birikimlerle yetişen öğretim üyesinin seçkin emek ve performansının hak ettiği değeri karşılayacak gerçek bir kaynak bulunmalıdır. Güvendiği bir öğretim üyesine muayene veya ameliyat olmak isteyen hastaların hekim seçme haklarını kullanmaları korunmalıdır. Yine bu kapsamda, özel muayene/işlemlerden halen %32-42 arası net kazanç elde etmekte olan öğretim üyelerinin eline geçen miktarın artırılması da gerekmektedir.
Yakın geçmişte doğrudan gelir getirici katkılardan alınan üst yönetici paylarının %400’den %10’a düşürülmesi yöneticileri mağdur etmiştir. Bu durum düzeltilmelidir. Tam Gün Yasa Taslağı’nın doğrudan gelir getirici katkılardan alınan üst yönetici paylarıyla ilgili 58-d fıkrasında getirilen sınırlama (YÖK Başkanının maaşıyla), üniversitelerin özerk yapısıyla uyumlu değildir. Bu kısıtlamayla rektör, rektör yardımcıları, üniversite genel sekreteri, dekan ve dekan yardımcılarıyla, başhekim ve başhekim yardımcıları, fakültelerinde kendilerine eş değer öğretim üyelerinden çok daha az gelir elde edeceklerdir. Haftada 7 gün 24 saat süren bir görev ve sorumluluk üstlenen ve bu nedenle doğrudan katkı getirecek özel işlem/ameliyat yapamayan bu kişilerin emeklerinin yok sayılması makul değildir.