Üniversite ve sağlık personelinin tam gün çalışmasına ve bazı yasalarda değişiklik yapılmasına ilişkin 5947 sayılı Yasa ile değiştirilen 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası’nın 58. maddesinin h fıkrasına göre, üniversite öğretim üyelerine döner sermayeden yapılacak ek ödeme oranları ile bu ödemelerin esas ve usulleri, yükseköğretim kurumlarının hizmet sunum şartları ve ölçütleri de dikkate alınmak suretiyle personelin unvanı, görevi, çalışma şartları ve süresi, eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetleri ve mesleki uygulamalar ile ilgili performansı ve özellik arz eden riskli bölümlerde çalışma gibi hizmete katkı unsurları esas alınarak Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine YÖK tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenecektir. 2547 sayılı Yasa’nın değiştirilen bu maddesi çerçevesinde tıp fakültesi öğretim üyelerine döner sermayeden yapılacak olan ek ödemelerin yapılandırılmasıyla ilgili kişisel görüş ve somut önerilerimi şöyle sıralayabilirim:
5947 sayılı Tam Gün Yasası kapsamında üniversite öğretim üyeleri gelir getiren görevlerde çalışanlar ve çalışmayanlar olarak ikiye ayrılmış ve bu sınıflamaya göre döner sermayelerden yapılacak ek ödemelere farklı tavan oranları getirilmiştir. Üniversite öğretim üyeleri arasında döner sermayeye yaptıkları maddi katkıya göre yasal bir ayrım yapılmasının üniversite ruhuna olan uygunluğunu kuşkusuz kamuoyu takdir edecektir. Ancak, üniversite hastaneleri kâr etme amacıyla kurulan ve çalışan kurumlar olarak algılanmamalıdır. Çünkü üniversite hastanelerinde sağlık hizmeti maliyetinin, eğitim ve araştırmanın yanında, karmaşık ve ağır hastalara verilen hizmet nedeniyle yaklaşık yüzde 25-30 daha yüksek olduğu öngörülmektedir. Üniversite hastaneleri bu ek maliyetleri karşılamak için sundukları sağlık hizmetlerinin niteliğinden ve eğitim-araştırmadan ödün vermemeli ve gerekirse üniversite hastanelerine yukarıda belirtilen yüksek maliyetli hizmetleri için genel bütçeden daha fazla pay ayrılmalıdır. Buna paralel olarak da bir tıp fakültesi öğretim üyesinin üretkenliği yalnızca kuruma kazandırdığı para ile ölçülmemeli ve döner sermaye kapsamındaki katkı payı ve ek ödemelerde yalnızca sağlık hizmeti ağırlıklı bir model yeğlenmemelidir.
Bir tıp fakültesi öğretim üyesinin görev ve sorumlulukları eğitim-öğretim, araştırma, sağlık hizmeti, bireysel gelişime yönelik etkinlikler, yurttaşlık görevleri ve varsa yönetim görevleri ve meslek örgütlerindeki etkinlikler olarak özetlenebilir. Bunlardan ilk üçü, en ağırlıklı görev ve sorumluluklar olarak değerlendirilebilirler. Dolayısıyla döner sermayelerden yapılacak ek ödemelerde eğitim-öğretim, araştırma ve sağlık hizmeti etkinlikleri belli oranlarda dikkate alınmalıdır ve zaten 5947 sayılı Tam Gün Yasası’nda bu noktaya atıfta bulunulmuştur. Öncelikle tıp fakültesi öğretim üyelerine her ay çalışma saatleri içindeki çalışmaları için herhangi bir katkıya bağlı olmaksızın döner sermaye gelirlerinden belli oranlarda ve meslek onuruna yakışır bir ek ödeme yapılması sağlanmalıdır. Bu hak 5947 sayılı Tam Gün Yasası’yla Sağlık Bakanlığında çalışan personele sağlanmıştır. Katkıya bağlı olmaksızın verilecek bu ek ödemenin dışında kalan çalışma saatleri içindeki katkıya bağlı yapılacak ek ödemelerde yüzde 40 oranında sağlık hizmetleri, yüzde 30 oranında eğitim-öğretim etkinlikleri ve yüzde 30 oranında araştırma etkinlikleri dikkate alınabilir. Zaten 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası’na göre öğretim üyeleri haftada en az 10 saat, yani haftalık çalışmalarının en az yüzde 25’inde ders vermekle yükümlüdürler. Günlük çalışma saatleri dışındaki ek ödemelerde ise yalnızca sağlık hizmetleri dikkate alınabilir. Hasta hizmeti vermeyen bazı temel tıp bilimlerinde çalışan öğretim üyelerinin çalışma saatleri içindeki ek ödemelerinde yüzde 50 oranında eğitim-öğretim, yüzde 50 oranında araştırma etkinlikleri dikkate alınabilir.
Eğitim-öğretim etkinliklerine yapılacak ek ödemelerde yüzde 40 oranında mezuniyet öncesi eğitim etkinlikleri, yüzde 40 oranında tıpta uzmanlık ve doktora etkinlikleri, yüzde 10 oranında sürekli tıp eğitimi etkinlikleri, yüzde 5 oranında eğitimle ilgili yönetim görevleri ve yüzde 5 oranında halk eğitimi etkinlikleri dikkate alınabilir. Eğitim-öğretim etkinliklerinin somut olarak değerlendirilmesinde öğrenci ve araştırma görevlileri anketleri yön belirleyici olabilir ve bununla ilgili tıp fakültesi bünyesinde bir de değerlendirme komisyonu kurulabilir.
Araştırma etkinliklerine yapılacak ek ödemelerde yüzde 40 oranında bilimsel araştırma projesi etkinlikleri (özellikle AB ve TÜBİTAK projelerine daha fazla ağırlık verilmesi sağlanarak), yüzde 40 oranında bilimsel yayınlar ve bunlara yapılan atıflar (niceliğin değil, niteliğin öne alındığı bir değerlendirme sistemi kapsamında uluslararası dizinlerdeki makalelere, atıflara ve uluslararası kitap yazarlıklarına daha fazla ağırlık verilmesi sağlanarak), yüzde 10 oranında kongre sunumları (uluslararası sunumlara daha fazla ağırlık verilmesi sağlanarak) ve yüzde 10 oranında ulusal ve uluslararası bilimsel ödüller dikkate alınabilir. Araştırma etkinliklerine yapılacak ek ödemeler için öğretim üyelerinin son 3-4 yıldaki bilimsel araştırma etkinlikleri dikkate alınabilir ve her yıl sonunda öğretim üyelerinin bu etkinlikleri tıp fakültesi bünyesinde kurulacak bir komisyonca değerlendirilebilir. Ayrıca öğretim üyelerinin son 3-4 yılda yaptıkları bilimsel araştırma etkinlikleri için oluşturulacak bir puanlama sistemi ile ilgili öğretim üyelerinin puanları oranında yurtdışı kongrelere, toplantılara, kurslara döner sermaye destekli olarak katılmaları sağlanabilir.
Tüm bunlarla birlikte 2547 sayılı yasanın kurumlar içi bilimsel denetim ile ilgili 42. maddesinin etkin olarak işletilmesinin Tıp Fakültelerindeki eğitim-öğretim, araştırma ve sağlık hizmetlerinde niteliğin artmasına yardımcı olacağını düşünmek gerçekçi olacaktır.
Yazımızı ülkenin birinde geçtiği varsayılan küçük bir öykü ve bu öyküden bazı çıkarımlar yaparak sonlandıralım.
Günün birinde, tam ve yarı zamanlı çalışan iki üniversite öğretim üyesinin eşleri bir alışveriş mağazasında karşılaşırlar. Yarı zamanlı çalışanın eşi oldukça masraflı ve gönlünce bir alışveriş yaparken, tam zamanlı çalışanın eşi daha tutumlu bir alışveriş yapar. Yarı zamanlı çalışanın eşi tam zamanlı çalışanın eşine neden kısıtlı bir alışveriş yaptığını sorunca, tam zamanlı çalışanın eşi aile bütçelerinin gönlünce harcamaya olanak vermediğini söyler. Yarı zamanlı çalışanın eşi buna şöyle karşılık verir; "Senin de eşin tüm zamanını ilimle bilimle uğraşıp harcayacağına, benim eşim gibi yarı zamanlı çalışıp kendi özel iş yerinde para kazansaydı da, sen de benim gibi eşinin ek kredi kartından dilediğince harcama yapabilseydin." Bu küçük öyküden şu üç çıkarıma varabiliriz:
Birincisi, üniversite öğretim üyelerinin öncelikli görevleri eğitim-öğretim ve araştırmadır ve bunun için tüm üniversite öğretim üyelerinin üniversitede tam gün çalışması gereklidir. İkincisi, tam gün çalışan üniversite öğretim üyelerine mesleki onurlarına yakışan aylık gelir kâğıt üzerinde değil, gerçek yaşamda sağlanmalıdır. Üçüncüsü sağlık hizmeti kadar eğitim-öğretim ve araştırmaya da yeterli zamanı ayıran tıp fakültesi öğretim üyeleri maddi açıdan buna pişman olmamalıdırlar.