Bizim toplum olarak çözüm bulmaya çalışırken çözümsüzlük üretmede üzerimize yoktur. Çünkü biz hep birbirimize, karşı kamplardan bakmayı seven bir toplumuz. Bu alışkanlığımızdan bir türlü kurtulamıyoruz. Böyle olunca da büyük emekler harcayarak üretmeye çalıştığımız çözümler ya da çözüm olduğunu sandığımız faaliyetler, yeni sorunlara sebep olmaktadır. Çünkü tüm düzenlemeler, karşı kamptakiler için zaten doğruluğu ya da yanlışlığı önemli olmayan, engellenmesi şart olan faaliyetlerdirler ve mümkün olan herhangi bir usulle engellenmelidirler.
Yıllardır tartıştığımız, geçmişte bir kez uygulanan ve ihtilalle sonlandırılmış olan “Tam Gün Uygulaması”nı “Tam Gün Kaosu”na döndürdük. Hep beraber yaptık. Nasıl mı yaptık? Aslında üzerinde doktora tezi yazılacak kadar derinliği, bilinmezleri barındıran bir konu. Siyası yanı var, ideolojik yanı var, ekonomik yanı var ve psikolojik yanı var. “Tam Gün”ü kimler savunuyor, kimler karşısında anlamak pek mümkün olmadı. Savunma ya da karşı durma gerekçelerini de anlamak tam anlaşılamadı. Her taraf kendince yorumlarda bulundu. Sonuçta maç yaparcasına bir tam gün serüveni yaşadık.
Şimdi geriye dönük düşünelim. Konuyu hiç bu noktaya getirmeden, karşılıklı olarak sadece minicik bir diyalog kapısını açık bırakıp herkesin itiraz edemeyeceği bir “ tam gün”le sağlık sisteminde güzel gelişmelere vesile olmak çok mu zordu? Bunu söyleyince “Tam Gün”ün taraf ve karşı tarafları birbirini suçlayarak kendilerinin haklı olduğunu söyleyebilirler. Her şey ortada. Eğer bu mevcut tablodan mutluysak sorun yok. Eğer ortaya çıkan tablodan üzüntü duyuyorsak bu sorunun neresinde olduğumuzu sorgulayalım. Kamplarımızı terk ederek ortak akılla çözüm üretmeye çalışalım.
Tıp fakülteleri yeni eğitim-öğretim yılına başlıyorlar. Bir tarafta eğitim bekleyen öğrenciler, bir tarafta bu “Tam Gün Kaos”u nedeniyle akademik kadrosu fiilen ve ruhen küçülen tıp fakülteleri. Mutsuz tıp fakültesi çalışanları. Çoğunluğu doğuda yeni açılan tıp fakülteleri, adları var kendileri batıda görevli profesörleri, doçentleri ile eğitim verecekler ve bu eğitimle öğrenci mezun edecekler. Ve sonra da çıkıp hekim sayımızı artırdık diyeceğiz, bununla övüneceğiz.
Suçlamak en kolay şey. Hatalarımıza gerekçe bulmada da maharetliyiz. Mesela Sağlık Bakanlığı teşkilatına ya da teşkilatındakileri ideolojik yaklaşımla “karşı cephe” olarak algılar, yaptıkları her şeye peşinen “hayır” der çıkarız. Ya da Türk Tabipler Birliğine veya tıp fakültesi yönetimlerine kızar “karşı cephe” algısıyla onları dikkate almayız, kendi bildiğimizi okuruz. Meslekörgütünün dün savunduğu “tam gün”ü bile bu inatlaşma uğruna bir kenara bırakması gibi anlamsız bir yaklaşımı bu süreçte yaşadık. Zaten aynı davranış şekillerinin ziyadesiyle var olduğu siyaset kurumlarımızın da konuyu otomatik olarak mahkemelere taşıyacağı açıktı. Öyle de oldu. Bu süreçte en ciddi travma maalesef sorunlarla boğuşan tıp fakültelerine oldu. Sonuç dediğim gibi “tam gün kaosu”. Bu kaos, tüm kaos paydaşları için hayırlı olsun. Dilerim bir gün çözüm üretmek erdemliliğini gösteririz.
Gelinen bu noktada Sağlık Bakanlığının tıp fakülteleri sorunlarıyla ilgilenmesini bekleyebiliriz. Fakat Sağlık Bakanlığının tıp fakültelerini ilgilendiren konularda birincil sorumlu olmadığını kabul etmeliyiz. Tıp fakülteleri olarak bizim sorunlarımızın muhatabı YÖK’dür. Tıp fakültelerinin içinde yaşadıkları temel sorunların çözümünde YÖK’ün çözüm arayışı içinde olması, ilgili kurumlarla çözüm üretmesi hayati önemdedir. Sorunlarımız artarak devam ettiğine göre bu konuda başarı sağlanmamış olduğu, sorun çözmede uygulanan yöntemlerin yetersiz kaldığı ve yeniden ve daha güçlü bir çözüm arayışının gerektiği açıktır.
Yeni eğitim-öğretim yılına sorunlarla “merhaba” diyen tip fakülteleri için başarılı bir akademik yıl diliyorum.