Geçen haftaki yazımda bahsettiğim öneriler kısa vadede gerçekleştirilemediği takdirde, temel tıp bilimlerinde uzmanlık alan meslektaşlarımızın mecburi hizmetlerini tıp fakültelerinin temel tıp bölümleri bünyesinde yapmalarının tıp eğitimine büyük katkı sağladığını görmekteyiz. Bu konuda fakültelerin talepleri doğrultusunda temel tıp bilimleri uzmanlarına mecburi hizmetlerini uzmanlık aldıkları kendi fakültelerinde yapabilmeleri için Sağlık Bakanlığı tarafından destek verilmekte olup bu uygulama nedeniyle Sağlık Bakanlığına teşekkür etmek isteriz.
Yurt dışında, fakülte kökeni ne olursa olsun temel bilimlerden herhangi birinde doktora eğitimi için “Phylosophical Doctorate” (Ph.D) terimi kullanılmaktadır. Bu deyim tıpta uzmanlığa karşılık gelmektedir. Bu eğitimi alanlar, bilimsel araştırmacı olma amacını taşıdıklarından, görevlerini ve çalışmalarını akademisyen olarak devam ettirmektedirler. Temel tıp anabilim dallarını tercih eden tıp fakültesi mezunları özellikle yurt dışında da geçerliliği olması nedeniyle daha uzun ve kapsamlı bir eğitim olan doktora eğitimini uzmanlık eğitimine tercih etmektedirler. Yüksek Öğretim Kurulu tarafından doktora eğitimi tıpta uzmanlık eğitimi ile eşit kabul edilmekle birlikte yıllardır iki eğitim arasında doktora eğitimi alanların aleyhine bir ücret dengesizliği sürdürülmektedir. Bu adaletsizliğin de acilen düzeltilmesi gerekmektedir.
Temel tıp doktora ve uzmanlık öğrencilerinin eğitimleri için önem arz eden yurt dışı eğitim çalışmaları verilecek burslar ile mutlaka desteklenmelidir.
Bilimsel araştırmaların merkezi durumunda olan temel tıp bölümü anabilim dalı öğretim üyelerinin bu konuda çıkacak yasa ile her yönden desteklenmeleri ve Ar-Ge anlamında önceliği olan araştırmalar başta olmak üzere, nitelikli araştırma projelerine getirilecek performans teşvikleriyle yönlendirilmeleri geleceğimiz ve ülke bilim politikamız açısından çok büyük önem taşımaktadır.
Bu kanun çerçevesinde Sağlık Bakanlığının üniversitelerle ilgili YÖK Kanununda gerçekleştirmeyi düşündüğü maddeler; 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 36’ncı maddesinin (a) fıkrasının (2) numaralı bendine eklenecek madde: “d) Kısmi statüde görev yapmakta olan 657 sayılı Kanun’un 36’ncı maddesinin (III) numaralı bendindeki sağlık hizmetleri sınıfında (hayvan sağlığı hariç) sayılan meslek unvanlı profesör ve doçentler, özel kanunlarla belirlenen görevler ile araştırma-geliştirme faaliyetleri ve telif hakları hariç olmak üzere, yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde ücretli veya ücretsiz hiçbir suretle mesleklerini icra edemezler.”
ve Yüksek Öğretim Kanunu’nun 58’inci maddesinin dördüncü fıkrasında yapılması düşünülen değişiklik şeklinde özetlenebilir. Bu madde kapsamında detaylandırılan “döner sermaye ödemelerine ilişkin usul ve esaslar, personelin unvanı, görevi, çalışma şartları ve süresi, hizmete katkısı, performansı, eğitim faaliyetleri, muayene, ameliyat, anestezi, girişimsel işlemler ve özellik arz eden riskli bölümlerde çalışma gibi unsurlar esas alınarak Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine üniversite yönetim kurullarınca belirlenir” şeklindeki düzenlemelerde araştırma faaliyetleri mutlaka eklenerek öncelik almalıdır. Hekim açığını ortadan kaldırabilmek için uygun bir yol olarak değerlendirilen tam gün uygulamasında hekimlerin 8 saat kamu kuruluşlarında çalışması sonrası kendi talebi doğrultusunda istediği yerde çalışabilmesi şeklinde bir öneri sunulabilir kanısını taşımaktayım. Bilindiği gibi hâlihazırda yarı zamanlı uygulamalarda öğretim üyeleri üniversitelerde haftada 20 saat yani günde 4 saat çalışmaktadırlar. Bu uygulama sonucu değişik yan dal uzmanlıkları olan temel tıp öğretim üyeleri de bu yasal çalışma süresinin sonrasında kendi talepleri doğrultusunda serbest çalışabileceklerdir.
Sağlık Bakanlığının Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde sağlık insan kaynağı (hekim) yetersizliğine karşı tedbirler kısmında bildirdiği rakamlar uyarınca tıp fakültesi öğrenci sayısının artırılmasına yönelik önerisinde, bu öğrencilerin eğitim alacakları fakültelerin altyapıları, eğitim kadroları öncelikle dikkate alınmalıdır. Şu anda mevcut öğrenci sayıları ile ideal bir eğitim veremeyen onlara alternatifsiz eğitim modellerini örnek olarak “kadavra” eğitimi sunamayan bir yapının insan sağlığı gibi ciddi bir konuda hangi vasıfta doktor yetiştirmek istediği tekrar düşünülerek değerlendirilmelidir. Önemli olan tıp fakültesi kontenjanını artırmak değil, verilen eğitimin kalitesini artırmak ve tüm fakültelerde aynı düzeyde eğitim verilmesini sağlamaktır. Sağlık politikalarını belirlerken nicelikten çok niteliğe dikkat edilmesi, sakıncaları önceden ifade edilen ithal hekim önerilerinin kesinlikle gündemden düşürülmesi gerektiğine inanıyoruz.
Bir toplumda siyasi istikrar mevcutsa, ekonomik olarak belli bir dünya standardı yakalanmışsa ve de toplum öğrenmeye, bilgiye önem veriyorsa bunun en iyi değerlendirme ölçütü devlet tarafından temel bilimsel araştırmalara-eğitime ve bunu gerçekleştirecek öğretim elemanlarına ayrılan paradır.
Büyük bilim insanı İbni Sina’nın “Bilim ve sanat takdir edilmediği yerden göç eder” anlamlı sözündeki gerçekler temel tıp için de güncelliğini korumaktadır. Ülkemizden beyin göçü şeklinde yorumlanan ve üniversitelerimizden yurt dışında bilim yapmak ve yaptığı eğitimin karşılığını maddi olarak alabilmek adına ayrılan bilim adamlarımızın çoğunun temel tıp bilimleri ile alakalı olması umarız yakın gelecekte ve özellikle yeni yasada yer alacak düzenlemelerle engellenebilir.
Kamuda çalışmayı teşvik edecek ve çalışan hekimlerin hasta bakımı, eğitim ve araştırma önceliklerinde motivasyonunu artıracak şekilde sağlık kurumlarına daha fazla kaynak aktararak performansa dayalı ek ödeme sistemi ve hekim ücretlerinde yeniden düzenlenme şeklindeki tam gün çalışma yasası sosyal devlet anlayışına uygun olarak dikkatli sorgulanır, adil yasalaşır ve uygulanırsa temel tıp mensubu hekimlerin çoğunun beklentisi karşılanacaktır.
Sonuç olarak, son derecede nitelikli bilim insanları olmalarına karşın meslekleri gereği çoğu sadece üniversiteye bağımlı olarak yaşamak zorunda olan temel tıp bilimleri mensuplarının gelirlerinin bu yasa içeriğinde tam bir pozitif ayrımcılığa ihtiyaç duyduğu kesindir.