Hatırlayacaksınız Tam Gün Yasası (TGY) ile ilgili olarak daha önce burada Türk Tabipler Birliği (TTB)’nin yeterli engelleyici rolü oynayamadığından söz etmiş, ardından da "Hırsızın hiç mi suçu yok?" deyiminin ifade gücüne yaslanıp yürütmenin başı Sayın Başbakan’ın mesuliyetine değinmiştik. Bu yazıda ise TGY’nin çıkarılma sürecinde "misyonerce" çalışan Sayın Sağlık Bakanına değinmek istiyorum
1-Her şeyden evvel ben hiçbir zaman muayenehane açmış bir hekim değilim. İlk uzman olduğum yıllarda (1997-2000) İstanbul’da bazı poliklinik ve merkezlerde yarı zamanlı bir özel hekimlik yürüttüm. "Hiç muayenehanem olmadı
" 2000 yılından bu yana Gaziantep Üniversitesinde öğretim üyesi olarak "tam zamanlı" çalışıyorum
Profesör olarak atandığım 2008 Kasım’ından bu yana da muayenehane açmamın önünde herhangi bir yasal engel olmadı
Muayenehanem olmamakla birlikte, yarı zamanlı çalışabilme imkânının "önemli bir hak" olduğunu ve şimdi bu hakkın hekimlerin elinden TGY ile alındığını düşünüyorum.
2-Sayın Bakan ise tanıyanların ve Erzurum’daki meslektaşlarının şehadeti ile "özel muayenehane" işletmiş bir hekimdir
Bu nedenle TGY çıkarılma sürecinde "cansiperane" çabasını izlemek birçok hekimde "şaşkınlık" duygusu yaratmıştır
3-Sayın Bakanın yürüttüğü politikalar ile birçok özel hastane açılmış, bunlar büyük hizmet ve iş hacimlerine ulaşmış, bazen de bunlarla ilgili bazı yolsuzluk dedikoduları dillendirilmiştir. Bununla birlikte bu hastanelerin genel anlamda ülkeye ve sağlığa kattıkları değer ortadadır. Yani bahsi geçen sorunlardan ötürü bu hastanelerin "toptan kapatılması" düşünülmemektedir. Oysa Sayın Bakan bu yasa için çeşitli konuşmalarında muayenehanesi olan bazı hekimlerin kamu müesseselerini muayenehanelerine hasta yönlendirebilmek için kullandıklarını ifade etmişlerdir.
4-Bakan bazı beyanlarında ayda 1 milyon TL kazanan muayenehaneci hekimlerden söz etmiş, bununla birlikte, bunların sayısının çok az olduğunu belirtmiştir. Ve bu çok az sayıdaki hekim için toptan bir sağlık sistemini değiştirmeyi yeğlemişlerdir!
5-Özel hastaneler ile liberal bir sistem uygulanacakmış gözükürken, Bakan TGY’yi savunurken "Avrupa tarzı bir sağlık örgütlenmesine gittiklerini" belirtmiştir. Yani daha çok "sosyal devlet" çağrıştıran bir model
Bu durumda iki model açıkça çelişmiştir.
6-Bakan TGY’yi savunur ve açıklarken, sık sık "hekimlerin ne kadar çok para alacakları" konusuna vurgu yapmış, bununla (bence) iki sonuç almaya çalışmıştır;
a-Olası hekim tepkilerini hafifletmek ve cepheyi bölmek,
b-Halkın nazarında hekimleri "paracı" göstererek hem "kamuoyu desteği" sağlamak hem de hekimlerin "menfaatperest" gözükmekten kaçınarak "ehlileşmelerini" sağlamak
7-Sayın Bakan TGY ile içinden çıktığı hekimleri yaralamıştır. Türkiye Hekimler Platformu’ndan bir meslektaşımızın dile getirdiği gibi "Hekimler, tıp fakültesindeki eğitimlerinden başlayarak sürekli yoğun bir eğitimden geçiyor, mezun olup mecburi hizmete gidiyor, bir kısmı sonrasında uzman olup yine mecburi hizmete gidiyor, yine bir kısmı yan dal yapıp bir defa daha mecburi hizmete gidiyor. Bir genel cerrahi asistanını düşünün, günaşırı nöbeti, fıçı nöbetleri, bir hafta evine gidemediği olmuyor mu? Diğer memurlardan çok daha fazla çalışmış olmuyor mu? Laboratuvarlarda çalışanlar her türlü bulaşıcı hastalıklara yönelik bir risk altında değil mi? Hem bu ülkede hekim sayısı ihtiyacın yarısı kadar deniyor hem de eğitim süreleri ve şartları bizimle karşılaştırılamayacak kadar daha az olan mesleklerden bile daha az maaş veriliyor. Aslında hekim açığı varsa bu ülkede, her hekim demek ki iki kişilik iş yapıyor. Emekliliğe yansımayan döner sermaye ücretlerinin de maaş artışı konusunda sürekli gündeme getirilmesi kabul edilemez."
8-Hekimlerin maaşlarını artırmak için çabaladığını, fakat Hükümet içinde bunu kabul ettiremediğini beyan eden Sayın Bakana diğer yandan (Hükümetin reform çabaları önünde sürekli bir engel oluşturduğu hissi veren) yargı mensuplarının maaşlarına yüzde 40 civarında artışın bu Hükümet döneminde yapıldığı hatırlatıldığında "Bir yanlış başka bir yanlışla düzeltilemez" demektedir
9- Sayın Bakan TBMM’de-ki bir konuşmasında, tasarıdaki çıkış noktalarının, "vatandaşın finansal riskten korunması, sağlık hizmeti alırken para ödemek zorunda kalmasından kurtarılması ve sağlık kuruluşlarının daha verimli hale getirilmesi olduğunu" belirtmiştir. Öyle gözüküyor ki, vatandaş finansal riskten kurtulacaktır. Bununla birlikte nitelikli bir hizmet alması ve kurumların verimli olması o kadar kolay olmayacaktır. Onun yerine TGY, performans sistemi ve "global bütçe" nedeniyle hekimler ve kurumlar "az emek" ile "çok ürün" getirecek sağlık hizmetlerine yönelecek, söz gelimi organ transplantasyonu, psikiyatride "psikoterapi" gibi zahmetli ve ustalık gerektiren hizmetler yeterli performans puanlarını getirmeyecekleri için gittikçe yapılmaz olacak ve ileri derecede ayrımlaşmış hizmet kalemleri ve buna ilişkin beceri/ustalıklar kaybolacaktır.
10-Sayın Bakan bir konuşmasında Avrupa’daki sağlık sistemini getirmek istediğini belirtmişlerdir; oysa bu eski ve işlemeyen hantal bir sistemdir, hekimlerin çoğu Avrupa’daki hastaların aylarca sıra beklemek yüzünden nasıl en temel sağlık sorunlarını gideremediklerini özellikle gurbetçiler bu sorunlarını Türkiye’de çözmek istediklerinden yakından bilmektedir.
Sonuç olarak model yanlıştır. Yasa yanlıştır. Anayasa Mahkemesi Yasayı iptal ederse bir yanlıştan dönülecektir. CHP (bence) ilk defa doğru bir nedenle Anayasa Mahkemesine başvuruyor; şu işe bakın ki, bunda da oldukça şevksiz!