Bugünlerde, bir araya gelen hekimler birbirlerine aynı soruyu soruyorlar: “Tam gün yasası çıkacak mı?” Bu konudaki görüşlerimi 1 Ekim 2007 tarihli Medimagazin’de “Muayenehaneler kapatılmalı mı?” başlıklı yazımda dile getirmiştim. Bugün de aynı görüşleri koruyorum. Hekimin, kendisine ait bir ofiste hasta kabul etmesi ve hizmet vermesi, çok eski çağlardan beri uygulanagelen ve hemen her kültürde var olan bir vakadır. Bu geleneğin yok edilip, hekimlerin sadece ücretli konuma indirgenmesi, ne toplum ne de hekimler tarafından kolay kabullenilebilecek bir durum değildir.
Ne var ki kamuda çalışan hekimin, aynı zamanda özel muayenehanesinde hasta kabul etmesinin yol açtığı suistimaller ve hastaların yaşadığı sıkıntılar da bir gerçektir. Kamu hastasına hak ettiği hizmeti vermeyen, vermekte nazlanan, hastanın işini zora sokarak, bekleterek onu muayenehanesine başvurmaya mecbur eden ve bu şekilde yasal ve etik olmayan kazanç sağlayan meslektaşlarımızı da görmezden gelemeyiz. Bizzat ben, yüksekten düşme ile acil servisten yatırdığım bir yakınımı, vizitlerinde 2,5 gün ziyaret etmeyip, kendi haline terk eden ve çevredekilerin uyarısıyla hasta yakınının muayenehanesine uğrayıp, bir muayene ücretini takdim etmesinden bir saat sonra geciktirdiği vizitini yapan ve şahsen de tanıdığım bir beyin cerrahisi uzmanının bu davranışını ibretle gözlemiştim.
Ancak, burada kritik soru şudur: “Tam gün yasası bu suistimali önler mi ya da başka sorunlara yol açar mı?” Öncelikle belirtmek gerekir ki, etik ve yasal kaygıları olmayan hekim, muayenehanesi olmayınca “hastanın çaresizliğini ve kendisine mahkum oluşunu bir fırsat olarak kullanmaktan vazgeçecek mi?”. Ben “özel muayenehanelerde, özel sektöre ait sağlık kurumlarında yetkilerin kötüye kullanılarak hastaların ve kamu kaynaklarının zarara uğratıldığını, ama kamu kurumlarında her şeyin çok iyi ve dürüst yapıldığı” varsayımını kabul etmiyorum. Elbette özel sektörde gereksiz tıbbi girişimler, yapılmadığı halde yapılmış gibi gösterilen müdahaleler ve kabartılmış faturalar gerçeği söz konusudur. Ama bunların aynısını, kamu hastaneleri de yapıyor. Böyle değilse Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), neden bir çok kamu hastanesinin faturalarını geri döndürüyor? Bence asıl sorun, kamu özel ayrımından çok, denetim eksikliğinden kaynaklanıyor. Kamu parayı ödüyor, ama denetim yapmıyor.
Günümüzde tüm harcamalar bilgisayar ağı üzerinden görülebiliyor. Örneğin bir hastane veya hekimin, kendisine başvuran olguların ne kadarından BT, PET istediğini görmek mümkün. Aylar, yıllar içerisinde istenen tetkik sayılarındaki değişimi, tetkik olgularının ön ve kesin tanılarıyla karşılaştırarak izleyebilirsiniz. Bu hekimi ve hastaneyi, aynı kategorideki diğer meslektaşları ve hastanelerle de kıyaslayabilirsiniz. Sadece böylesine basit bir denetim bile -eğer varsa- suistimali görünür hale getirecektir. Denetim görevini ihmal edip, yanlış yapanın yakasına yapışamayan kamu idaresi, tüm hekimleri ve sağlık kurumlarını potansiyel suçlu gibi görerek mesleki uygulamalarımızı zora sokacak genel kısıtlamalar yapmayı tercih ediyor. Bu şekilde işini dürüst yapan da zarar görüyor. Faturayı kabartanları cezalandıracak yerde, kurumlara yaptığı ödeme miktarlarını düşürecek önlemlerle bütçeyi denkleştirmeye çalışıyor. Bu adil değil.
Ben kamudaki hekimlerin yarı zamanlı değil, tam gün çalışması gerektiğine inanıyorum. Kanımca hekim, hem kamuda, hem muayenehanesinde çalışamamalı. Ama isteyen hekim, kamudaki görev ve yetkisini bırakarak muayenehane açabilmeli. Muayenehanesinde kamu hastasına yazdığı reçeteyi ve istediği tetkikleri SGK ödemeli. SGK, sigortalıları için özel hastanelerden olduğu gibi, özel hekim muayenehanelerinden de hizmet satın almalı. Zaten hastanelerin birleştirilmesi, bürokrasinin azaltılması, altyapı ve donanımın güçlendirilmesi, dışarıdan hizmet alımlarının kolaylaştırılması, hekim seçme hakkının kullandırılması, hekimlerin iş yükünün azaltılması gibi doğru politikaların sonucunda kamuda çalışan uzman hekimlerin %72’sinin muayenehaneden vazgeçtiğini görüyoruz. Bunu daha da zorlamanın, bence bir getirisi olmayacaktır. Etik ve yasal sınırlar içerisinde bileğinin hakkıyla (yani mesleki bilgi ve becerisi, iletişim yeteneği ile) muayenehanesinde hastalarına hizmet veren meslek erbabının, “Kamu sigortalı hastaya bakamazsın, özel hastanede hasta takip edemez, ameliyat yapamazsın” diyerek elini kolunu bağlamanın ne yararı olabilir? Ama riski olabilir. Muayenehanesini kapatan hekimin, poliklinik hastasına muayenehanesindeki gibi yakın ve özenle davranacağını garanti edebiliyor muyuz? Kanımca bu durumda, hastaların “eskiden olsa muayenehanesine gider işimizi gördürürdük, şimdi o da yok, temelli ortada kaldık” diyerek, serzenişte bulunmaları uzak bir olasılık değildir.
Eğer hastalar, kamu kurumlarında ihtiyacı olan sağlık hizmetini eksiksiz ve zamanında alabilseler, hekim seçme hakkını kullanabilseler; hastanelerdeki yoğunluk azaltılıp, hastanede hekimlerinden gereken ilgi, saygınlık ve özeni görseler hekimlerin özel muayenehanelerine bu kadar sık giderler mi? Öyleyse, kamu kurumlarında hasta hakları, hasta güvenliği, hasta memnuniyeti, akreditasyon, toplam kalite yönetimi ve performans gibi uygulamalarla sunulan hizmetin nitelik ve niceliğini ve hasta memnuniyetini artırabilirsek, muayenehanecilik daha da optimal bir konuma gelecektir. Bu durumda, ancak kişisel yeteneği ve üstün performansıyla farklı bir boyutta hizmet sunan hekimler muayenehane işletebilecek ve kamudaki yetkilerini kötüye kullanarak işini yürütmeye kalkanlar ise silinip gidecektir. Bu yaklaşımın yerine, hekimlerin tepkisini çekecek zorlamalarla, binlerce yıllık muayenehane geleneğini yok etmenin ne gereği var?