Biz hekimler şu farklı düzeylerde mesleğimizi uygulamaktayız.
1. Pratisyen hekim
2. Araştırma görevlisi (Uzmanlık öğrencisi)
3. Uzman hekim:
a. Devlet veya özel hastanede
b. Eğitim veren devlet hastanesinde
i. Uzman hekim
ii. Şef-Şef yardımcısı (Uzman veya doçent-profesör)
c. Tıp Fakültesinde
i. Uzman hekim
ii. Öğretim görevlisi
iii. Öğretim üyesi (yardımcı doçent, doçent, profesör)
Bu gruplardan pratisyenler ve uzmanlar büyük çoğunlukla (istisnalar dışında) sadece hekimlik yaparken, eğitim hastanelerindeki hekimler hem hekimlik, hem de araştırmacı, üniversitelerdeki hekimler ise bir taraftan hekimlik ve araştırmacı iken ayrıca eğitimci olarak üniversite hocalığı da yapmakta ve asistan-öğrenci eğitimi sorumluluğunu da taşımaktadırlar.
Bu saptamayı yaptıktan sonra gelelim tam veya yarım gün çalışma konusuna. Konuyu hem hekim, hem de hasta yönleri ile irdelemek gerekmektedir. Hekim, hem eğitim aşamasında, hem de mesleğini uygulama aşamasında yıpratıcı ve özveri isteyen bir meslek mensubu. Meslek objesi dertli ve sıkıntılı, hastalıklı insan olan, dolayısıyla sürekli depressif ve risk taşıyan başka bir meslek grubu yoktur. Hekimin bu yönü, maalesef hasta ve yakını tarafından hiç göz önünde bulundurulmamakta, özel ilgi beklenmekte ve her hasta sadece kendisine zaman ayrılmasını istemekte, hekimi de daima moralli, güler yüzlü, sorunu olmayan, hele hele hata yapmayacak noksansız biri olarak görmektedir. Her meslekte belirli bir oranda hata hakkı söz konusu iken, hekimlikte böylesi bir hata yapabilme hakkı tanınmamakta, hekim sanki Tanrı gibi her şeye muktedir olarak görülmekte, ancak bu yüceltilmişliğine karşın, özellikle son yıllarda gittikçe daha artan oranlarda, değil hata yapması, bir hastalığın normal seyri veya yapılan bir tıbbi girişimin kabul edilir komplikasyonu bile maalesef hasta veya hasta yakınları tarafından kolayca ve insafsızcasına şikâyet konusu edilebilmektedir. Böylesi haksız ve yersiz ithamlı şikâyetler nedeniyle de huzursuz olan, motivasyonu, hevesi kırılan, mahkemelerde istenmeyen muamelelere muhatap olan hekimlerin sayısı gittikçe artış göstermektedir. Haklı olarak mesleğin özelliklerini bilemeyen ve hastalıkların seyri konusunda bilgisiz olan bazı yargıçların pratik hekimlik uygulamalarına uymayan ve gerçeklerle bağdaşmayan görüş ve kararları da ayrı bir endişe kaynağı olmaktadır. Böylesi bir ortamda hekim bir taraftan kendi sağlığını mesleki olumsuzluklardan korumak, kendisinin, ailesinin ve çocuklarının giderlerini karşılama yanında, geleceklerini de güvence altına almak zorundayken, diğer taraftan da hastaya en iyi şekilde yardımcı olmak, tedavisini hatasız gerçekleştirmek zorundadır. Gerek Bakanlığın, gerekse üniversitelerin ücret politikaları yanında, hastaların da beklentileri, hekimi bugüne kadar muayenehane açmaya itmiş ve itmektedir. Dürüst, açık ve mesleği ile çalıştığı kurumu istismar etmeyecek şekilde yarı zamanlı çalışma, esasında hem hekim, hem de hasta için olumluluklar getirmektedir. Hekim, beklediği makul bir gelire kavuşmakta, hasta da gerek zaman ve gerekse ilgi eksikliklerini gidermektedir. Bu hekimlerin uygun kriterlerle çalışanları, hastanedeki zamanlarını en iyi şekilde değerlendirmekte, koşuşturmakta, tam gün çalışan meslektaşları ile hemen hemen aynı işleri yerine getirmekte ve hatta çay içme zamanı bile olmamaktadır. Maddi durumu, çoğunlukla tam gün çalışan diğer meslektaşlarına göre daha iyi olduğu için, bilimsel toplantılara, kongrelere daha çok katılıp, bilgilerini daha sık geliştirebilmekte, bilimsel materyelleri daha kolay elde etmekte, araştırma kurumunda ise bilimsel aktivitelerinin gereklerini de çoğunlukla yerine getirmektedir. Ancak rastlanan bazı kötü örnekler ve medya abartmaları, yarı zamanlı çalışmalar konusunu ön yargılı hale getirmiş bulunmaktadır. Halbuki her meslekte çürük elmalar olduğu halde, hekimler camiasındaki çürük elmalara verilen önem diğer meslektekilerin çürüklerinden çok çok abartılı olarak yansıtılmış ve yansıtılmaktadır.
Denetleme mekanizmalarının tavizsiz bir şekilde devreye girmesi gerçekleşmiş olsaydı, konu şimdiki abartılmış aşamaya gelmeyebilirdi.
Konunun çözümüne ilişkin öneriler kısmına girmeden önce, “Performans” kelimesi yerine “Primlendirme” kelimesinin kullanılmasını daha mantıklı görüyorum. Çünkü bu sisteme başlanmasındaki temel amaç, sağlık çalışanları ve bu arada hekimi motive etmek ve kazancını arttırmak, daha ciddi ve daha fazla çalışmaya yöneltmektir. Gerçek bir tanımlama ile onu primlendirmektir.
Şu anda devlet hastanelerinde uygulanmakta olan ve performans ismi verilen sistemde, kişinin çalıştığı kurumun kapısından adımını attığı andan başlamak üzere her aktivitesi puanlandırılıp para olarak maaşa yansıtılıyor. Bu sistemde verilen maaşın neye karşılık olduğunu anlamış değilim. Denilmektedir ki maaş, taban bir değerdir.
Özellikle bankalar ve ilaç firmaları gibi bazı özel kuruluşlarda her çalışanın günlük, aylık ve haftalık asgari aktiviteleri kişisel ve kurumsal bazda belirlenmiştir. Ayda, altı ayda ve/veya yıl sonunda yapılan global hesaplamada asgari kriterleri aşmalar değerlendirilir, puanlandırılır ve kişilere düşen miktar “prim” olarak dağıtılır. Böylesi uygulama da çalışanları motive eder, işlerine olan ilgi ve konsantrasyonlarını arttırıcı bir etki yapar.
Şu anda devlet hastanelerinde uygulanmakta olan performans sistemi ile şu konular gerçekleşmektedir:
Hekimlere verilen maaş 1500 YTL kadardır ve bu miktar toplam aylık gelirin düşük bir kısmını oluşturmaktadır. Aylık gelirin çoğu kısmı ise döner sermaye katkısı veya diğer bir ifade ile performans olmaktadır. Döner katkısı, standart bir gelir olmadığı için hekim hem tam bir güven içinde olmamakta, hem de standart bir geliri olmadığından uzun vadeli ve takside dayanan herhangi bir yatırıma girememektedir.
Döner sermaye katkısı, dahili ve cerrahi branşlar arasında uçurum olarak değerlendirilecek kadar farklı olabilmektedir. Radyoloji dışındaki laboratuvar branşlarının durumu ise beklenenin oldukça altında kalmaktadır. Ayrıca hekimlerin toplam aylık gelirinin büyük dilimi bu döner sermaye kısmından oluşmaktadır. Döner katkısı, hastaneden hastaneye göre olduğu gibi, bölgeler arasında, şehir ve kasaba hastaneleri arasında da büyük farklılıklar göstermektedir. Tabii böylesi uçurumlu farklılıklar, mağdur edilen hekimlerde psikolojik ve sosyal sorunların kaynağı olabilmektedirler. Hekimlerin 24 saatteki tüm mesleki aktiviteleri puanlandırılıp değerlendirilmekte, hastaların istediği bir hekime özel olarak muayene veya diğer tıbbi işlemleri seçme istekleri karşılanmamaktadır.
Üniversitelerde ise uygulama oldukça farklıdır:
Saat 14’ten sonraki tıbbi aktiviteler performansa yönelik puanlandırılmaktadır (Bu saat konusunu bugüne kadar tam çözebilmiş değilim). Döner sermayeye özel makbuz kestirme karşılığı özel hasta muayenesi yapılabilmekte, ancak hekime kalan kısım hasta başına yüzde 30’u kadar olmaktadır.
Hekimlerin maaşı ile performans karşılığı olan döner katkısı maaştan az, maaş kadar veya bazı cerrahi branşlarda maaşı geçebilmektedir. Ancak hem her ay bir standart miktar olmadığından uzun bir yatırıma girilememekte, hem de bölge farklılıkları nedeniyle üniversiteler arasında çok belirgin farklılıklar olmakta, dolayısıyla aynı işi yaptıkları halde, sadece döner geliri farklı olduğu için, öğretim üyeleri arasında gelir uçurumları olabilmektedir. Şu andaki uygulamada, bir tıp fakültesi öğretim üyesinin geliri sosyal yaşantısını, toplumdaki konumunu, araştırmacılığına yönelik aktivitelerini ve geleceğe yönelik güvencesini sağlayacak düzeyde olmadığından, klinik branşlarındaki hekimlerin bir kısmı saat 14’ten önce de özel hasta bakmaya yönelebilmektedirler.
Maalesef öğretim üyelerinin öğrenciye yönelik katkıları yanında, araştırma ve bilimsel aktivitelerine ait performans şeklinde değerlendirilmesi yapılmamaktadır. Yapılan performans değerlendirmesi, sadece hekimlik aktivitelerine sınırlı durumdadır. Dolayısıyla üniversite öğretim üyeleri, devlet hastanesi hekimlerine kıyasla hem eşit olmayan bir uygulamaya tabi tutulmuş durumdalar, hem de maddi gelir yönünden mağdur edilmişlerdir. Öneriler: Üniversiteler dışındaki hekimlere yönelik: Aylık ve yıllık asgari aktiviteler belirlenmeli, bunların üstü primlendirilmeli ve standart olan maaş arttırılmalıdır. Bu durumda döner sermaye katkısı, aylık toplam gelirin az bir kısmı olacaktır. Böylece hekim kendini hem güvende hissedecek, hem de uzun vadeli bir yatırıma girebilecektir. Alınacak maaş mutlaka üst düzey bir memur maaşı (1 nci derece yargıç, üst düzey subay gibi) emsal olarak alınarak standartlaştırılmalı ve zaman içindeki komik bir rakama düşüşler engellenmelidir.
Yine aylık gelirin maaş şeklinde olması, hekimin özlük haklarına otomatikman yansımış olacaktır.
Bazı hastaların özel bir şekilde muayene olmaya yönelik isteklerini karşılamak amacıyla hekimlerin mesai saati dışında ve döner sermayeye özel muayene fişi kestirmek üzere hastalarını kabul edecek bir yapılanma sağlanmalıdır. Bu yapılanma, hastanenin olanaklarına göre ve hastane bünyesinde açılacak özel poliklinik yeri, özel laboratuar, özel ameliyathane gibi. Fakat bu işlemlerin getirisinden yapılacak döner kesintisi az, hekime yansıyacak katkı ise emeğe değer oranda olmalıdır.
Tıbbi aktivitelerin mesai dışında özel olarak yapılması mutlaka sıkı bir denetlemeye tabi olmalıdır.
Eğitim hastaneleri ve diğer hastanelerde olacak araştırma, yayınlar, kongre katılımları, konuşmacı, oturum başkanı, dernek idari görevinde olma, bilimsel toplantı düzenleme gibi aktiviteler de primlendirilmelidir.
Gerek maaş katsayısı, gerekse döner katkısına ait puanlar, bölgelere göre farklı ve ülke genelinde hekim dağılımında olumlu katkı sağlayacak özellikte olmalıdır. Hekimin eğitim düzeyin çocuklarına yansıyacak ek bir katkı sağlanmalıdır. Toplu taşıma araçlarından hekim ve aile bireyleri indirimli olarak yararlandırılmalıdır.
Aylık gelirin büyük oranını maaş geliri oluşturmalı ve maaş için üst derecede maaş almakta olan bir veya iki memur maaşı emsal alınmalıdır (Örneğin profesör için milletvekili, yYüksek yargıç veya general maaşı gibi).
Şu anda uygulanmakta olan ve oldukça sakıncalı bulduğum saat 14’ten sonraki aktivitelere performans katkısı uygulama yerine, Sağlık Bakanlığının şu andaki uygulaması gibi 24 saatteki tüm tıbbi aktiviteler performansta değerlendirilmeli.
Yine özel hasta muayenesinin mesai saati dışında yapılması için mutlaka ayrı bir birim şeklinde yapılanması sağlanmalı ve döner kesintisi çok az, hekime yansıyan kısmı azami düzeyde olmalıdır.
Araştırma, yayınlar, kongre katılımları, konuşmacı, oturum başkanı, dernek idari görevinde olma, bilimsel toplantı düzenleme, öğrenci dersleri, asistan eğitimi, tezler, seminer ve diğer toplantılara katılmalar gibi aktiviteler primlendirilmelidir.
Gerek maaş katsayısı, gerekse döner katkısına ait puanlar, üniversitelerin kuruluş zamanları ve gelişmişliklerine göre farklı ve ülke genelindeki üniversitelerde öğretim üyesi dağılımında olumlu katkı sağlayacak özellikte olmalıdır.
Üniversitelerin her birimi için öğretim üyesi norm kadrolarına yönelik öğrenci sayısı, çevre nüfus oranı, her türlü aktivitenin düzeyi gibi değişmez kriterler belirlenmeli ve belirli üniversitelerdeki yığılmalar sorunu çözülüp, öğretim üyesi dağılımı uçurumu önlenmelidir. Genel öneriler: Özel hastaneler ve merkezler gibi hastaların özel muayenehaneleri olan hekimlere ve laboratuvarlara da giderek hekim seçme özgürlüklerini devam ettirmeleri sağlanmalı,
Hastane değil de döner sermaye gelirleri olmayan kurumlarda çalışmakta olan hekimlere yönelik ve uğrayacakları haksız konumlarını düzeltici yapılanmaya gidilmeli,
Bütçe dışı destekler olarak Hekimin eğitim düzeyindeki çocuklarına yansıyacak ek katkılar (burs, kredi, yurt önceliği, tıp öğrencisi ise kayıt muafiyeti vs) sağlanmalı,
Öğretim üyelerinden şimdilik hiç olmazsa profesör düzeyinde olanlar VİP salonlarından yararlandırılmalı,
Tatil beldelerindeki resmi kurumların dinlenme tesislerinden yararlanmaları sağlanmalı.
5
önceki yazı