Yaşadığımız toplumda sosyolojik olarak egemenliğini sürdüren iki temel kavram vardır:
- Din olarak İslâm
- Milleti olarak Türk.
Bu iki kavramın içeriğini ve ne anlama geldiğini içselleştirmeden, yaşadığımız toplumu yönetmek, “kaos” oluşturmaktan öteye geçemez.
Konu ile ilgili analiz yapacaksak ve analiz sonucunda sebep-sonuç ilişkisini sosyoloji biliminin somut değerlerini ve sosyal psikoloji biliminin evrensel ilkelerini ıskalamadan “İlm-i Siyaset” paradigmasını uygulamalıyız.
İslâm kavramını da Millet kavramını da evrensel değerler olarak algılamamız ve bütünselliğini gerçekleştirmemiz kaçınılmazdır. Evrensel değerler ancak evrensel değerlerle bütünleşebilir. Milletimizin tarihsel sürecine baktığımızda (Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet) yönetimlerin usulleri değişmiş, esaslar değişmemiştir.
İslam’ın evrenselliği değişmemiş, milletin evrenselliği değişmemiştir.
Neden değişmemiştir?
Çünkü Doğal Dünya Düzeni “değişmez”dir.
Evrensel yasalar ister sosyal yasalar olsun, ister biyolojik yasalar olsun, ister fiziksel yasalar olsun değiştiremezsiniz.
Sadece evrensel yasaların bilgisine ulaşır, bilgiyi bilimsel bilgiye dönüştürerek evrensel değerleri ilke edinip dünya görüşünüzü oluşturur, yaşam biçiminizi belirlersiniz.
Bu yüzden İslâm ve Millet kavramını içselleştirmeden ve evrensel niteliklerini dünya yorumunuza temel dinamik olarak yüklemeden, kuracağınız dernek, parti, vakıf yönetirken adaletle yönetmeyi “politik fantezi” olarak yaşamanın ve yaşatmanın sınırları dışına çıkamazsınız.
Yakın tarihimizin Tanzimat’la batıdan aldığı “Demokrasi” kültürü, ikinci Abdülhamit’in Osmanlı yönetiminin korunmasını sağlayan atılımları, İslâm’ın da Milletin de devamlılığını bozamamıştır. Yönetim esasa dokunmamış, usulde sanayi, eğitim konularında kurumsal yapılanmalar gerçekleştirmiştir.
Cumhuriyet dönemi usul olarak ikinci Abdülhamit döneminin kurumsal yapılarını modernleşme ikliminde ihya, inşa ve idame ettirmiştir.
Cumhuriyet, İslâm ve Millet kavramlarında tüm Batı dayatmalarına karşın istikrarı bozmamıştır. Saltanatı kaldırmış, Hilafeti meclisin manevi şahsiyetine bırakmıştır (Hilafet siyasi bir kavramdır, usuldür, esas değildir).
Halifeliği kaldıran yasada bu durum şöyle ifade edilmiştir:
“Halife, hal edilmiştir. Hilafet, hükümet ve Cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan Hilâfet makamı mülgadır”
İkinci Abdülhamit döneminin, sosyal, sağlık, sanayi, eğitim, bilim konularında yapılandırılan kurumlarının, nasıl ki eksikleri Cumhuriyet döneminin kırklı yıllara kadar çağdaş ihtiyaçlara göre tamamlanmış ve yapılandırılmışsa, günümüzün yöneticileri de İslâm ve millet kavramlarını algılayabildikleri ölçüde çağdaş bilimin verileriyle sosyal, sağlık, sanayi, bayındırlık konularında kurumsal yapılandırmayı devam ettirmektedirler.
Sonuç olarak milletimizin gelişme sürecinin her aşamasında yapılması gerekenler, İslâm ve Millet bağlamında devam ettirilmelidir.
Bu yazı 2023 seçimlerini kazanarak yönetimi sürdürmeye talip olanlara bir hatırlatmadır.
Yolumuz Aydınlık Olsun…
3 yorum
Teşekkürler
Ben teşekkür ederim.Selam ve saygılar.
Çok doğru din olarak İslam ırk olarak Türklük(ırkcılık olmadan) bu Milletin mayasıdır Kaleminize ağzınıza sağlık selamlar