Tarihte iki ananın kader rolleri dikkate değerdir. Kur’an-ı Kerim, karınca ve arılardan bahseder. Desene Ana merkezli bir dinin mensuplarıyız. Bunun için büyüklerimiz, “ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz” demişlerdir. Bu yazımda iki anadan bahsedeceğim:
* Birincisi Hz. HACER: Peygamberlerin atası Hz. İbrahim’in Sara adında bir eşi vardı. Allah’tan soyunun devamı için hep dua ederdi. Fakat nedense çocuğu olmamıştı. Yaşı da oldukça ilerlemişti. Çocuğunun olmayacağını düşündüğünden çok sevdiği kocasının soyunun devamını da istiyordu. Hz. Sara, kendisini suçlu, mahcup hissediyordu. Hz. Sara’nın hizmetçisi Hz. Hacer’le, Hz. İbrahim evlenirse, belki soyunun devam edeceğini düşündü. Hz. Sara Hz. Hacer’i siyah tenli ve çirkin bir kadın gördüğünden evlenmesine de müsaade etti. Bu evlilikten Hz. İsmail gibi güzel bir çocuk dünyaya geldi. İsmail büyümeye başlayınca evde kıskançlık baş gösterdi. Bir gün Hz. Sara, Hz. İbrahim’e dedi ki, bu kadın alıp götür, gözüm görmesin dedi. Hz. İbrahim’e de bu konuda vahiy gelmişti. Hz. İbrahim, Hz. Hacer ve İsmail’i alıp yollara düşer. Kader rol oynayacaktı. Her yeni doğum sancısının bir hicreti olmuştur. Hz. İbrahim, mahzun anneyi ve masum çocuğu kaderin hükmüne terk edecekti. Artık insanlık ağacının dikilme ve sulama vakti gelmişti. (AĞLARSA ANAM AĞLAR)
* Uzun bir yolculuktan sonra Mekke’ye vardılar. Burası ekin bitmez kervan geçmez bir yerdi. Burada ne su, ne de ekin biterdi. Vadinin ortasına bir mahzun anne ve masum çocuk bırakılıyordu. Kendisi de arkasına bakmadan Şam’a gitmişti. Yürekler kavrulsa da itaat edilmeliydi. Geri dönüp ardına bakmaktan bile kaçınıyordu. Hızlı adımlarla birden gözden kaybolmak istiyordu. Bu halde merhamet hâkim gelip de gidememekten korkuyordu. Hz. Hacer arkadan seslenip “Ya İbrahim bizleri kime bırakıyorsun”? diyordu. Bu Allah’ın emriyse Allah bizi zayi etmeyecek, yaban ellerde yalnız koymayacaktır. Bu Allah’ın emri demişti. Susuz, kimsesiz bir vadide sığınaksız çaresiz bir kadın ve masum bir çocuk ilahi kaderden müjde bekliyordu. Artık Allah’a tevekkül etmekten başka çaresi de yoktu. Hz. Hacer’in çocuğun suyu ve yiyeceği kalmamıştı. Yavrusu için bir kuş gibi uçup gidip yiyecek ve su arıyordu. Yavrusunu Allah’a emanet ediyordu, su aramaya çıkıyordu. Safa tepesi kendisine su gibi görüyor oraya doğru koşuyordu. Oraya çıktığında Merve tepesini su gibi görünüyor, oraya koşuyordu. Dağdan dağa koşup dururdu. Su su diye koşuyor say yapıyordu. Su sesleriyle belki de dağlar inliyordu. İki dağ arasında 7 defa gidip gelir fakat her defasında Safa ve Merve’yi su olarak görüyordu. Allah’tan ümidini hiç kesmiyordu. Oturup ta kaderini beklemiyordu. Varıp yavrusunun yanına gittiğinde İsmail’in yanında suların fışkırdığını gördü. Hz. Hacer bu zemzem sayesinde hem susuzluğunu hem de açlığını giderdi. Bu su sayesinde İsmail’e de süt emzirip onu büyütmeye başladı. Su olunca hayat olurdu. Bunun için medeniyetler hep su başlarında kuruldu. Bugün Umre ve Hac yapanlar Hz. Hacer’in rolüne soyunurlar. Onlar da Safa ve Merve arasında yaralarına derman ararlar. Su su diye Rahmanın rahmetine sığınırlar. Hz. Hacer derdine derman buldu, ya siz bulabildiniz mi? Desene Hacer gibi yürekten su istemediniz. Yüreğini konuşturanlar, hep dertlerine derman buldular. Kalbi kanayanlar, yaralarını hep sardılar. Derdin, derde derman olduğunu bildiler. Desene sen turist gibi yol aldın. Safa ve Merve’de hep kaldın. Yüreğinin teline dokun malısın. Orası dertlere derman arama yeridir. Aradın da bulamadın mı? Bak işte Hacer buldu ama sen bulamadın. Demek sen bedeninle gezdin, yüreğinle gezmedin. Derdine derman arayan gelsin meydana. (BU MEYDAN UZAĞA BENZER)
* Karınca ve arıların düzeni, insanlık düzenine benzemektedir. Hacca gidenlere sorsanız belki de Kâbe’nin içinde farklı şeyleri düşünürler. Hatim denilen yer ki oraya hicri Kâbe veya hicri İsmail de denilmektedir. Burada Hz. Hacer anamızın mezarının bulunduğunu tarihçiler zikreder. Bir kadını kendi evinde barındıran bir dinin mensuplarıyız. Merkezinde bir ana vardır Hatimin. Dışından tavaf yaparız. Altın oluğunda kana kana sular içeriz. Mekân bulursak, namaz kılar, dualar ederiz. İmkân bulursak, Hacer’i Esvet’i öperiz. Desene günahımızla o taşı daha da karattık. Rabbin evinin kapısında, merhamet dileniriz. Mülteziminde arılar gibi balına, yüzümüz süreriz. Yüzümüz yoksa da başka kapımız da yoktur. Bir anayı bağrında barındıran Kâbem. Senin duruşun da kokun da güzeldir Kâbem. Bir aşk meydanı gibi kefen giymiş yiğitler etrafında dolaşır. Dolanır etrafında sevgi yüklü yürekler. Akan bir nehir gibi aktıkça akarsın Kâbem. Sende bir damla gibi katılırsın kervana. Aktıkça akarsın, mahşer provası yaparsın. Kıyamet kopmuş desene yollara düşmüş gibisin. Kefenin ne kadar da yakışmış sana. Kefeninle Rabbine koşar gibisin. (KEFENİNLE RABBINA KOŞAR GİBİSİN)
* Bir ananın daha hikayesinden bir cümle yazayım. Hz. HANNA: İmran’ın eşi Hanne, kısır ve ihtiyar bir kadındı. Bir gün bir ağacın gölgesinde otuyordu. Aniden yavrusunu besleyen bir kuş gördü. Keşke benim de bir çocuğum olsa diye temenni de bulundu. Allah’ım bana bir çocuk verirsen onu Beytü’l-Makdise hizmetkâr vereceğim dedi. Bu benim üzerime borç olsun, sana söz veriyorum demişti. Hanna adak olarak erkekten başkası kabul edilmediğinden zımnen erkek çocuğu istiyordu. Hanne hamile kaldıktan sonra kocası öldü. Vaktaki kız doğurunca Rabbim ben bunu kız doğurdum. Adını Meryem koydum. Bu haliyle ben bunu nasıl vakfedeyim. Allah (cc), senin istediğin erkek, sana verilen kız gibi değildir. Bilakis bu daha üstündür. Meryem kelimesi Allah’ın hizmetçisi ve ona ibadet eden demektir. Allah onu güzel bir şekilde kabul etti. Zekeriya’yı onun bakımı ve faydasına olan şeyleri yapmakla görevlendirdi. Zekeriya’ya onun yanına her girdiğinde, yazın kış, kışın da yaz meyveleri bulurdu. Ey Meryem bunlar sana nereden diye söylediğinde, bunlar bana Allah katından diye cevap verirdi. Mescidin en önemli yeri mihraptır. Hz. Meryem’i Allah mihrapta büyüttü. (KADIN MI ASILDIR ERKEK Mİ?)
* Bugün bir çocuk özlemiyle yanıp tutuşanlar gönüller. Hanna da yanıp tutuşmuştu. Her kuşun bir yuvası vardı; yuvasında bir yavrusu vardı. Benim yavrum yok ki Allah’ın diyordu. Hanna da Rabbim ben bir kuş kadar olamadım demişti. Allah kendisine bir çocuk verirse onu Allah’a hizmete vereceğini vaat etti. Hanna’nın yüreğinde yatan kız çocuğu değil de erkek çocuğu arzusudur. Bugün de insanlar aynı dilekleri beslerler. Kız doğmak talihsiz midir? bilemem. Rabbim Hanna’yı imtihan ediyor. Ona bir kız veriyor. Kız erkek gibi değildir diyor. Ne yazık buradan bile erkeklerin üstün olduğuna paye çıkarırlar. Miyop okumalar. Hz. Meryem, insanlığın annesini mabedinde büyüten Allah’ım. Mabedinin en şerefli yerine layık gördün. Mabedinin en güzel köşesinde Onu bir bitki gibi büyüttün. Erkekleri de O’nun hizmetine koydun. Adeta hizmet yarışı da yaptırdın. Ne imtihanlara tabi tutuldun Ya Meryem. Babasız bir çocuk dünyaya getirdin. Seni bu halde görenler yüzüne tükürmek istedi. Kimse sana inanmadı. Çocuğunu eline alıp utanarak gittin. Herkes seni kefene sarmıştı MERYEM. Senin yaralarını da Hacer gibi Rabbimiz sardı Meryem. Adına süreler yazıldı Meryem. (MERYEM SÜRESİ)
* Burada iki kadından bahsettik. İki kadınında dünyada yüreklerini yakan bir evlatlarının olmasını istemişlerdi. Bu iki kadından biri Kâbe gibi kutsal bir yerde metfun ve hac için tavaf yaptığınız zaman hatimim dışından yapmak zorundasınız. Burası Kâbe’nin içinden sayılır. Bir kadını Kâbe’nin içinde barındırın bir dinin mensuplarıyız. Adeta merkeze anayı koyan bir dinin mensuplarının, kadın hakkı sorunu olmamalıdır. Biri Hz. İsmail’in soyundan Hz. Muhammed, biri de Hz. Meryem’den, Hz. İsa dünyaya gelecektir. İkinci kadın için Allah (cc), erkek sana verilen kadın gibi değildir. Bu ayeti çok farklı yorumlayanlar çıkmaktadır. Ancak burada kadın erkekten daha meziyetli olacağının işareti verilmiştir. Bu kadından Hz. İsa dünyaya gelecektir. Meryem’in halleri ise daha da ibret manzumesidir. Bu iki misal ananın İslam dinince ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmek içindir. (DOKTOR ÇARESİ YOK, DERMAN ARAMA.MELHEM BULAMAZSIN BENİM YARAMA. GELEN GİDER BEN RAZIYIM SIRAMA. CENNETİ ALADA GÜLENLER VARDIR).
Saygılarımla.