Tarîkatlar, günümüzde çok moda… Sâlikleri de tarih boyunca hiç bu kadar itibar görmemiştir. Zamanımızda genellikle, sadakat liyâkate, tarîkat da mahârete fedâ ve tercih edilmektedir! Herkes de bu sebeplerle, kendini bir tarîkata mensub olmak mecburiyetinde hissediyor!
Biz de bir tarîkat müntesibiyiz hakikatte… “TARÎKAT-I TIBBİYYE”!
Nitekim Kâinâtın en kadim tarîkatlarından biri, “Tarîkat-ı Tıbbiyye”dir. Her ne kadar tarih boyunca, bu ana tarîkat, ihtiyaca binâen, Tarîkat-ı Dâhiliyye, Tarîkat-ı Hâriciyye, Tarîkat-ı Asâbiyye, Tarîkat-ı İntâniyye, Tarîkat-ı Nisâiyye, Tarîkat-ı Bevliyye ve Tarîkat-ı Cildiyye gibi çeşitli kollara ayrılmış olsa da, Tarîkat- Tıbbiyye, toplum nazarında hep itibar görmüş, son zamanlar hariç, lâyıkı ile icrâ edilmiş ve hak ettiği veçhi ile saygı görmüştür.
Her tarîkatın bir mürşidi olduğu gibi, diğer tarikatların hılâfına, Tarîkat-ı Tıbbiyye’nin temelde, üç mürşidi vardır. Bunlar; İbn-i Sînâ, Hipokrat ve Galendir. Daha sonra kollara ayrılan bu ana, temel tarîkatın, yine diğer konvansiyonel tarikatların aksine, çile dönemleri belli bir süre ile sınırlı olmayıp, hayat boyu devam eder.
Kollara ayrılan bu tarîkatların da, haliyle branş mürşidleri vardır. Bu tarîkat kollarının kutup, gavs ve mürşidleri, bilim ve teknolojik gelişmeler çerçevesinde, zaman zaman değişmekte, devir-teslimle, sâliklerinin ve müridlerinin gerek zikirleri, virdleri ve gerekse standartları belirlenerek tenvir edilmesi sağlanmaktadır. Ancak, geleneksel felsefî düşüncenin aksine, Tarîkat-ı Tıbbiyye’nin bütün alt kollarında, akıl ve tecrübe ışığında tartışma ve müzakere imkanı söz konusudur.
Yine, tarihin belli dönemlerinde gerek Doğuda ve gerekse Batıda, geleneksel ve inanç sistemleri ile alakalandırılan râbıta ve seyr-i sülük hiyerarşisine tabi olan bu tarîkatların, ve bunların barındığı, geliştiği ve faaliyet gösterdiği tekke ve zâviyelerin, yönetimler tarafından zaman zaman yasaklanmalarına rağmen, bir anlamda, aynı hiyerarşik ve deontolojik silsele-i merâtıba tabi olan biz hekimlerin istisnasız müntesibi olduğu Tarîkat-ı Tıbbiyye, her hâl’ü kârda herkesin ihtiyacı olabileceği korkusu ve nedeni ile kapatılmamış, yetiştirildiği ocaklar ve medreseler ilgâ edilmemiş, toplum ve devletler tarafından hep desteklenmiştir.
Benim müntesibi olduğum “Tarîkat-ı Tıbbiyye” ana yolunun, bir başka dikenli gül bahçesi olan “NÖROŞİRURJİ TARÎKATI” (Beyin, Omurilik ve Sinir Cerrahisi Tarîkatı) son yüzyılda, farklı bir tarîkat olarak ihdâs edilmiş olmasına rağmen, çok hızlı bir gelişme göstermiş, çeşitli âlimler tarafından farklı alt kollarda mürşidliği üstlenilmiştir. Lâkin, 2000 yılında bütün dünyada “Asrın Bilim Adamı” seçilen ve bu Nöroşirurji Tarikatı’nda bir devrim yaratan, insanlığın kendisine ebediyyen medyun-u şükran olan, Hocam Prof. Dr. Mahmut Gazi YAŞARGİL, 1974 den beri, benim Tarîkatımın Gavsı ve Mürşidi olup, biz Beyin Cerrahları da, O’nun sâdık müridleriyiz!
Keşke, “Tarîkat-ı Tıbbiyye” mürid ve müntesipleri, diğer konvansiyonel tarîkat sâlikleri kadar, itibar ve iktidar sahibi ve menzili dâiresinde olabilseler!
Hoşgörünüz için teşekkür ediyorum. Bu farklı, mizâhî ve espiritüel makalemizi, mutat olduğu üzere, yayınlanmış onsekizinci kitabımız olan, dumanı üstünde, “Rubâiyyât-ı Bircis”den bir rubâi ile bitirelim.
BEYHÛDE ÇIĞLIKLAR
— — • / • — — • / • — — • / • —
(Mef’ûlü, Mefâîlü, Mefâîlü, Feûl)
Düşmandı meğer, dost diye sandıklarımız.
Aldattı bizi, uğruna yandıklarımız,
Biz böyle yanarken içimizden içeri,
Beyhûde, duyulmaz yine çığlıklarımız!