Tarım; bitkisel üretim, hayvansal üretim ve tarım ürünleri teknolojisi ana temaları üzerinde faaliyet göstermektedir. Tarımsal üretimin ana lokomotifi olan zirai İşletmeler ise arazi büyüklüğü, işgücü miktarı, hayvan varlığı, sermaye miktarı ve üretim esnasında oluşan masraflar toplamı şeklinde gruplandırılabilmektedir. Tarım işletmeleri büyüklüklerine göre, ülkemizde 1945 yılında çıkan 4753 sayılı çiftçiyi topraklandırma kanunu kanunundaki sınıflandırma ile;
- 1-500 da küçük ölçekli işletmeler
- 501-5000 da Orta ölçekli işletmeler
- 5001- + da büyük ölçekli işletmeler,
olarak tarımsal üretimde ana omurga oluşturulmaya çalışılmıştır.
Sonrasında bu kanunlarla ilgili birçok yeni düzenleme yapılmış olmasına rağmen ana ölçeklerde çok büyük değişiklikler olmamış, aslında bu sayılar çok daha küçülerek aile işletmeleri üretime devam edemez hale gelmiştir. Bu işletmelerin büyüklüklerini yakınımızdaki ve önemli pazarımız olan AB ülkeleri ile kıyaslayacak olursak, ülkemizde ortalama işletme büyüklüğü 5,9 ha iken AB’de bu oran 17,7 ha olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat ülkemizdeki tarım işletmelerinin %70 kadarı da maalesef 50 dekardan çok daha küçük işletmelerdir. Yani verimli bir üreticilik yapabilecek seviyede değillerdir. Üstelik bu olumsuz gidişat hızla devam etmektedir. Veraset yoluyla arazi küçültülmesi kanunlarla zorlaştırılmasına rağmen, bir şekilde aşılarak birinci sınıf tarım arazileri yok olabilmektedir. Çevremize şöyle bir baktığımızda bile hangi tarım arazilerinin çok kısa zamanda devasa binalara, tarif edilemez yapılara, platformlara dönüştüğünü görmek hepimizce mümkün.
Son yıllarda köyden kentlere aşırı göçün ana nedenlerinden biri de aile işletmelerinin hem daha çok küçülmesi hem de ekonomik olarak devamlılıklarını sağlayamamalarıdır. Zira, kırsalda yaşayan ve bu tür işletmeleri sürdüren aileler için sebze, meyve, süt, yumurta gibi üretimlerinde sanki sadece kendi ihtiyaçlarını karşılamaları, onlar için yeter algısı oluşturulmuş bu tür ürünler ticari meta olarak değerlendirilmeye muhatap dahi olamamıştır. Ayrıca şehirde yaşamın özendirilmesi, ailelerin ürettiklerini pazarlayamaması, dağınık köy yerleşimlerine fırsat verilmesi nedeniyle ulaşım imkanlarının zorluğu, şirketleşmelerin veya koooperatifleşmelerin profesyonelce yönetilememesi, kırsalda eğitim alacak genç nüfusa yeterli imkanların sağlanamaması aile işletmeciliğini daha da kadük hale getirmiştir.
Burada karar vermemiz gereken nokta, biz ülke olarak aile / küçük işletme potansiyelimizden ne kadar istifade edebiliyoruz ve ne kadarını marka haline getirebiliyoruz veya bunlar için gerçekten çaba sarf ediyor muyuz?
Hemen her yıl ürünlerin bol olduğu mevsimlerde haberlerden izleriz. Dometes üreticisi yollara kamyon kamyon dometes bıraktı, tonlarca süt yerlere döküldü, patetes yine tarlada kaldı gibi. Afet, pandemi, kuraklık gibi çok özel şartlar gündeme gelmedikten sonra bu tür sorunlar üretim planlamalarının çiftçi ve bölge bazlı yapılması ve iyi bir denetleme organizasyonu ile kesinlikle çözülebilir.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için bir örnekle devam edelim. 40-50 haneli bir köyde ortalama işletmecilik yapabilen bir aile düşünelim. Bu ailenin yaklaşık 5 dönüm arazisi olsun. Ana yerleşim alanlarına yakın vadinin içinde kendine yetebilecek bir ortamda hayvanlarını otlatacak, tavuklarını, ördeklerini yemlendirecek birçok imkandan birkaçını ekonomik olarak yapabilecek bir yer. Devlet veya özel sektör o aileye gelir getirici hangi ürünü yetiştirebilirse ve standart hale getirebilirse, uzun yıllar fiyat istikrarı sağlayarak satın alınabileceğini taahhüt ederse kimse kırsaldan şehre inmeyi düşünmez. Çünkü uzun yıllar gelir getirici bir alanı kimse terk etmek istemez. Aile kendisine taahhüt edilen plan doğrultusunda ticari olarak her neyi yapacaksa örneğin domates, patlıcan, fasulye, elma, ayva, incir, dut, kivi, tavuk, kaz, süt üretimi vs. 2-3 türü geçmeyecek şekilde üretimini, sınıflandırmasını, paketlemesini yapar pazara hazır hale getirir. Verilen standartlara uygun ürünler ihtiyacı olan bölgelere sevk edilir.
Kurallara, üretim ve pazarlama standartlarına uygun yapılması şartıyla böyle bir işletmecilikle 8-10 nüfuslu bir aileyi besleyebilecek kaynak oluşturmak mümkündür. Burada esas olan verim, kalite, devamlılık sağlanması halinde ürünlerin pazara ulaşmasını garanti etmektir.
Tarımdan sanayiye geçtik desek de, hatta 5G’lerin uygulanmaya başladığı teknolojik çağda bile olsak bu tür modeller geliştirmek zorundayız. Özetle; yakınımızdaki pazar imkanlarını kaybetmeden, gıda güvenliğinin, tarımsal üretimin, verimliliğin çok daha önemli hale geldiği şu kritik dönemlerde genç nüfusumuzu çok hızlı bir şekilde istihdama yönlendirebiliriz.
1 yorum
Sayın hocam AB’deki ortalama işletme büyüklüğünü hangi kaynaktan temin ettiniz? Birliği oluşturan her bir ülke için işletme büyüklüğü rakamına sahip misiniz? Bunları paylaşmanız mümkün mü?
Ayrıca Türkiye için aldığınız rakamın kaynağı neresi?
Tarihjsel olarak bu rakamın nereden nereye geldiğini gösterir gelişim tablosu mevcut mu?
Bunları paylaşırsanız çok çok mutlu olurum.
Şimdiden teşekkür ederim.
Ruhi Örmeci
ruhiormeci@gmail.com