Her şeyin, bulunduğu yere göre ayrı bir önemi, bir fonksiyonu ve bir görevi vardır. Ankara, İstanbul ve İzmir gibi başkent ve anakent dışındaki şehirlerimizde kurulmuş olan üniversitelerimiz için taşra üniversitesi tabirini kullanabiliriz. Bu tabiri, bu yörede bulunan üniversiteleri küçümsemek için değil, farklı görevlerinin bulunduğunu hatırlatmak ve vurgulamak için kullanıyorum. Taşra üniversitesi olmanın bazı dezavantajları yanında avantajlarının da bulunduğunu ifade etmemiz gerekir. Anadolu’da bulunan bazı üniversitelerimiz tarih, kültür ve sanat açısından adeta büyük bir hazinenin üstünde oturuyor gibidir. Fakat birçokları bu durumun farkında değilmiş gibi davranmaktadırlar. Şüphesiz bunun bazı istisnaları vardır. Mesela Konya’daki üniversitelerimizi bundan bir derece istisna etmek istiyorum. Burada “Konya’daki üniversitelerimizin dışındakiler çalışmıyorlar” anlamında bir şey söylemek istemiyorum. Başlığımızdan da anlaşılacağı üzere taşra üniversitelerimizin öncelikle yereli ilgilendiren araştırmalar içinde olması gerektiğini vurgulamaya çalışıyorum.
Üniversiteler bilim, sanat ve kültür alanlarında bulundukları şehirlere öncülük etmek durumundadırlar. Ama bunu yaparken öncelikle yerel değerleri keşfetme ve ortaya çıkarma çabası içinde olmalıdırlar. Halkla bütünleşmenin, kamu ve sivil kuruluşlarla dayanışma içinde olmanın gereği budur. Ülkemizin her şehrinde artık bir üniversite mevcuttur. Bu üniversitelerdeki akademisyenlerin birincil önceliği yerelde yapılması gereken araştırmalar olmalıdır. Bu araştırmalar hem o şehrin ne kadar köklü bir kültüre sahip olduğunu hem de alanların ekonomiye nasıl dönüştürülebileceğini ortaya kayacaktır. Mesela Konya’nın bu işi iyi başardığını söyleyebiliriz. Mevlana üzerinde ciddi araştırmalar yapmakla kalmayıp, aynı zamanda onu ekonomik bir sektör haline getirmişlerdir. Günümüzde Konya’da on binlerce insanın Mevlana üzerinden ekmek yediğini söyleyebiliriz.
Konya’nın Mevlana’sı varsa, Kastamonu’nun Şeyh Şaban-ı Veli’si, Trabzon’un Bircendî’si, Şanlıurfa’nın Harran Okulu ve Göbeklitepe’si vardır. Şeyh Şaban-ı Veli, Halvetiye tarikatının Şabaniye kolunun kurucusudur. Hatta bir zamanlar Şabaniye koluna ait müntesiplerinin ana koldan daha fazla olduğu görülmüştür. Şeyh Şaban-ı Veli eseri olmayan bir şeyh olarak bilinmekle birlikte, son zamanlarda astronomi ve matematiğe dair dört eserinin olduğu tespit edilmiş olup bunlardan ikisinin Türkiye kütüphanelerinde yazmaları bulunmaktadır. Bu kitaplar da dini ilimler değil, matematik ve astronomiyle ilgilidir. Şeyh Şaban-ı Veli, Kastamonu’nun Mevlana’sıdır. Konyalıların bazı özellikleri itibariyle Mevlana’yı öne çıkardıkları gibi Kastamonular da Şeyh Şaban-ı Veliyi tanıtabilirler, özümseyebilirler, onu kültürlerinin, hatta ekonomilerinin bir parçası haline getirebilirler. Şaban-ı Veli gibi bir zatın matematik ve astronomi üzerine eserlerinin olduğunun bilinmesi ona iki kat değer kazandırır, ayrıca tarikatlar hakkında da müsbet düşüncelerin gelişmesine vesile olur. Kastamonu’da onun adına birçok müessese kurulabilir.
Bircendî, İran’ın Afganistan ve Özbekistan sınırlarına yakın şehirlerinden biri olan Bircend’de doğmuştur. Hocasının Şah İsmail tarafından öldürülmesinden sonra Trabzon’a gelerek yirmi yıldan fazla burada ikamet etmiştir. Bu sırada Yavuz Selim Trabzon’da vali olarak bulunuyordu. Daha sonra İstanbul’a giderek birkaç sene sonra vefat etmiştir. Semerkant Metematik Astronomi Okulu’nun önde gelen temsilcilerinden biri olan Bircendî, Uluğ Bey ve Ali Kuşçu’dan sonra İslâmî ilim geleneğini en iyi temsil eden bilim adamlarından biriydi. Günümüze kadar gelen on altı eserinden on biri matematik ve astronomiyle ilgilidir. Eserlerinin çoğunu Trabzon’da yazan Bircendî, bir yönüyle Trabzon’un Mevlana’sı sayılır. Bu zat Trabzon doğumlu değil, Trabzon’da da vefat etmemiş diye Trabzonlular ona sahip çıkmamazlık edemezler. Mevlana da Belh’te doğmuştu. Bu düşünceyle Konyalıların da Mevlana’ya sahip çıkmamaları gerekirdi. Bircendî Trabzon’da astronomik gözlemler yaptığı ve konuyla ilgili çeşitli kitaplar yazdığı için yüksek ihtimalle burada küçük bir rasathane de kurmuştu. Batılılar olsaydı çoktan onun adına bir rasathane inşa etmiş olurlardı. Kısacası Bircendî Trabzon’un önde gelen kültür kodlarından biridir. Trabzon Teknik Üniversitesi’nin de öncelikli görevlerinden biri de Bircendî üzerine araştırmalar yapmak, onu halka ve dünyaya tanıtmaktır.
Harran Okulu, İslam öncesi uzantısı olsa da yüzde doksan dokuz İslamî dönem bilim okuludur. Şanlıurfa ilimizdeki Harran Üniversitesi adını bu okuldan almaktadır. Son zamanlarda keşfedilen Göbeklitepe de dünyanın insan eliyle yapılan ilk mabedi olma özelliğini taşımaktadır. Harran Okulu ve Göbeklitepe üzerine yabancılardan çok Harran Üniversitesi akademisyenlerinin araştırma yapması gerekir. Bu konuda bazı çalışmaların yapıldığını biliyoruz. Ancak yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Ayrıca bu çalışmaların güncellenmesi, halkla bütünleştirilmesi, ekonomik hale getirilmesi gibi uzantıları da olmalıdır.
Konya, Anlatya ve Sinop, Anadolu Selçukluları’nın anakentlerindendir. Anadolu Selçukluları üzerinde en yoğun çalışmaların bu üniversitelerdeki akademisyenler tarafından gerçekleştirilmesi gerekir.
Bunların hepsi birer örnek. Özet olarak demem o ki, bir ilin tarihî ve kültürel zenginliklerini öncelikle o ildeki üniversiteler tarafından araştırılmalı ve ortaya konulmalıdır. Bu araştırmaların bazı akademisyenlerin ferdi gayretlerine bırakılması uygun değildir. Bu çalışmaların, interdisipliner bir yaklaşımla yetkin bir ekip tarafından ve mümkün olduğu kadar maddi endişeler duyulmadan sonuç alıncaya kadar devam ettirilmesi lazımdır. Bu araştırmaların selâmetle sonlandırılması için üniversite, valilik, belediye ve sivil kuruluşlar birlikte hareket etmelidir. Konuyla ilgili projeler tamamlandıktan sonra çıktılar önce şehrin sakinleriyle paylaşılması ve bunun üzerine neler inşa edilmesi mümkün ise o faaliyetlerin elbirliğiyle yürütülmesi gerekir. Anadolu şehirlerimizin birçoğu dünyada bir şeyin merkezi olmaya adaydır. Şehirlerimizin bu adaylığa liyakatini ortaya koymak ise taşra üniversitelerinin görevidir.
Köklü ve doğru bir tarihin yazılmasında şehir tarihleri büyük önem arzeder. Şehir tarihleri de büyük ölçüde o şehirde yaşayanlar tarafından yazılır. Günümüzde bunu yapacak olanlar da o şehirde uzun süre akademisyenlik yapan bilim adamları olacaktır.
Konuyu sadece tarihi alanla sınırlı tuttuğumuzu zannetmeyiniz. Üniversiteler bütün fakülte ve bölümleriyle öncelikli olarak bulundukları şehrin imkan, kabiliyet ve ihtiyaçları üzerinde çalışmalıdır. Sözgelimi bir Akdeniz Üniversitesi öncelikle Antalya’daki turizmcinin ihtiyaçlarını dikkate alarak turizm alanında araştırma yapmak zorundadır.
Taşra üniversitelerinde görev yapmak bazen bir ayrıcalıktır.