Tatil Dönüşü
Haldun Güner
Mayıs, Haziran aylarında sıcaklarla birlikte insana bir de rehavet çöküyor. Eh ne de olsa sırada bekleyen yazılarım da var diyerek yazmaya ara veriyor insan. Medimagazin, her yaz, Haziran’dan Eylül’e kadar yayınına ara verip tatile girerdi. Bu nedenle ben de yazılarımı bitirip rahatça tatile giderdim. Bu yıl gazete yayınına ara vermeden devam etmesin mi? Bende de yedek yazı bile kalmamış. Günlük gazete yazarları, devamlı takip eden okurları için ‘Tatile gidiyorum’ diye kısa bir not yazarlar. Bizim gazetede yazarlarımızda böyle bir alışkanlığımız yok.
İnsanın tatilde bile yapacağı çok şey oluyor. İlk günler büyük bir hevesle, sabahları yürüyüşe ardından denize girersiniz. Sabahları giderek daha geç kalkmaya başlayınca sabah yürüyüşlerinin sonu geliverir. Sokakta arabalarıyla önümüzden devamlı birileri geçiyor. Çoğunda özel anons müzikleri de var. Traktörle, kamyonetle meyve-sebze, kavun-karpuz her ne varsa getiriyorlar. Pamuk yatak, yastık alanlar, terlikçi, antenci, eskici, tüpçü, çeşitli markalardan sucular, simitçi, karadutçu, elinde kürek, yayan gezerek bahçe düzenlemesi yapanlar, ne istersen ne ararsan var. Meyve-sebze bol. Gelir gelmez kayısı, vişne ve şeftaliden reçeller yaptık. Şimdi sıra kızılcık marmelatında.
Bu yaz torunlara bakıyoruz. Bu yüzden tatilde TV seyretmek bize haram oldu. Varsa yoksa çocuk kanalları ve ille de Nickelodeon izleniyor. Geceleri geç vakitte fırsat bulduğumuzda haberlere göz atabilirsek ne ala.
Sağlık sorunlarımız için yakındaki Söke Devlet Hastanesine gidiyoruz. Oldukça temiz ve bakımlı görünüyor. KBB ve dermatolojiye uğradık. Doktor arkadaşlar ilgilendiler. Öğleden sonra geç kalmışız. Tam da cildiyeci doktor hanım polikliniğini bitirip çıkmak üzereymiş. Sağ olsun bizi kırmadı, yardımcı oldu.
Pazar günleri Davutlar pazarına gidiyoruz. Ege’nin bolluk ve bereketi tam da burada. Ne isterseniz var, hatta taze balık bile bulunuyor. Kasayla domates aldık, kaynattık. Otuz beş kavanoz oldu. Birkaçı hava alıp bozulsa da kalanlar bize yeter. Eşimin yalancısıyım. Kışın rahat edecekmişiz. Bir tek erişteyle tarhana yapmadığımız kaldı. Bu yaz yirmi kilo yeşil zeytin aldım. Bir bidonu yarıladık bile. Komşumuz Söke’deki zeytincide çok var demişti. Tekrar sorduğumda maalesef tek bir bidon bile kalmamış. Kendi yağı ve limonla birlikte çizik zeytin, harika oluyor. Millet tadına alışmış.
Buradan Güzelçamlı’ya kadar sahilde yürüyüş ve yanında bisiklet yolu var. Yol güzergâhında üç büyük otel var. Hepsi de tamamen dolu. Akşamları müzik ve gösteriler oluyor. Yürüyüş yapanlardan bazıları kenardan izliyorlar. Yolun oralarına, ‘Beleştepe’ adını verdik. Burada güneş denizden batar. Seyrine doyum olmaz. Sonrasında denizin üzerinde harika bir kızıllık oluşur. Yol üzerinde küçük çocuklar, kendi yaptıkları takıları satarak ticarete alışıyorlar. Gündüzleri sahilde kaynamış mısır satan, akşamları bir kenarda közde mısır hazırlıyor. Dövmeci, midyeci, kuruyemişçi, şapka, kilim satanlar.
Yürüyüş yolundaki kitapçı bu yaz hâlinden hiç memnun değildi. Gençler hiç uğramıyor, yaşlılar da bakıp geçiyor diyordu. Sordum en çok hangileri gidiyor diye. Bir tek, ‘Gülseren Budayıcıoğlu’nun kitapları’ dedi. Alan da çok olmayınca, dayanamayıp o da sergisini kapatmış. Diğer sitedeki kitapçı olan kardeşlerinin yanına gitmiş.
Okulların açılmasına az kaldı. Çocuklarla torunlar gider gitmez, biz de daha güneye Bodrum’a geçiyoruz. Ege Denizi’nde balığın neslini bile bile kurutmuşuz. Çapariyle arada bir istavrit, tek tük levrek çıkıyor. Hepsi o kadar. Tatilciler ise artık dönüş yolunda. İki ayı geçirmişiz. Emekliye her yer her gün tatil nasıl olsa. Artık evimize dönelim dedik.
Emeklinin bir görevi de ülkedeki haberleri daha yakından izlemek. Bakıyorum da meslektaşlarımıza olan saldırılar olanca hızıyla devam ediyor. Pek çok sağlık kuruluşunda darp edilerek yaralanan çok olsa da medya onları sıradan olaylar diyerek çoğunlukla es geçiliyor. Darp edilen, yaralanan kendi derdiyle baş başa kalıyor. Ancak ölen olursa o zaman ciddi haber oluyor. Aslında bu ülkede dayak yemeyeceksin, dayak atacaksın. İşin raconu böyle. Döven dövdüğüyle, dayak yiyen dövüldüğüyle kalıyor. Bunun adına da ‘Adalet’ diyorlar. ‘Köpeği an, taşı eline al’ derler. Yanınızda her daim kendinizi savunacak bir şeyleri ya da birilerini bulundurun.
Şehir hastanelerindeki olumsuzlukları okuyorum. Arada bir memnun olan ve olmayanların görüşleri ekranlara yansıyor.
Ekimde fakültemiz, Gazi Tıp Fakültesinin kuruluşunun kırkıncı yılı kutlanacak. Ankara’ya gitmek için işte bize bir fırsat daha.
Eylül 2019.