Eskilerin çok sevdiğim bir sözü vardır ‘El elden üstündür’. İnsanın eksik noksan bir canlı olduğunu, her daim mütevazı olmasını öğütleyen, herhangi bir konu da ne kadar iyi ya da başarılı olursan ol böbürlenme, çünkü senden daha iyi ya da başarılı birileri daima olacak demektir. Ptyhagoras’un ‘Kendini bil’ sözü de her ne kadar mütevazılığı düşündürse de aynı anlamı vermemektedir. ‘Kendini bil’ sözü kendi içinde böbürlenmeyi çağrıştırır biraz, insana kutsiyet atfeden, onu diğer canlılardan daha önemli bir yere koyan bu söz, insanoğlunun varoluş sürecinde doğayı anlama yolunda ne kadar mesafe katettiğini, bu evrende ki yerini görmesini vurgulayan, aslında sen ‘Eşref-i mahlukatsın’ demenin bir başka şeklidir.
Gişe rekortmeni ‘ The Matrix‘ filminde de ana karakter Neo ile kahin arasında geçen bir diyalogta da bu söze atıf yapılmıştır. Kahin Neo’ya halkının kurtarıcısı, seçilmiş kişi olduğunu üstü kapalı bir şekilde bu sözle ile ifade etmektedir. İnsanoğlu’nun tarih serüveni incelendiğinde, insanlığın istisnalar hariç kendini doğaüstü gören adeta tanrısal bir varlığa sahip seçilmiş kişiler tarafından yönetilerek bugünlere geldiği görülecektir. O sebepledir ki insanlık sadece iki yüzyıl savaşmamıştır.
Halkın tüm iradesinin tek kişinin insafına, inisiyatifine bırakıldığında neler olduğunu tarih bizlere maalesef çok acı bir şekilde göstermiştir. İstişare edememek, sözde seçilmiş kişilerin her şeyi bilirimci kibri yüzünden ortak aklı devreye sokamamak, uzun vade de tüm toplumlar için yıkıcı olmuştur.
Ortak akıl ve kontrol mekanizmalarının işlevselliğinin olmadığı yönetimlerde iş birazda Allah’a kaldığından, ‘Mağrurlanma padişahım senden büyük Allah var’ sözü Osmanlı döneminde üstü kapalı kontrol mekanizması olarak sıkça kullanılmıştır. Eski Roma’da da savaştan dönen muzaffer komutanlar için buna benzer bir ritüel olduğu rivayet edilir. ‘Unutmayın efendim, siz tanrı değilsiniz’ şeklinde.
Ey Aziz Sen Nesin Ya
Örnekleri çoğaltmak mümkün tabi ki, Aziz Nesin’in soyadı kanunu değişikliği sonrası kendine yakıştırdığı Nesin soyadı da benzer bir kendini kontrol ifadesi. Kendi anlatımıyla ‘1934 yılında soyadı kanunu çıktı. Herkes kendisine soyadını kendisi seçtiği için, insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı. Dünyanın en cimrileri ‘Eli açık’, dünyanın en korkakları ‘Yürekli’, dünyanın en tembelleri ‘Çalışkan’ gibi soyadları aldılar. Bana ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime ‘Nesin’ soyadın aldım. Herkes ‘Nesin’ diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.
Kişinin kendini sürekli kontrol etmesi, aslında ne kadar eksik ve noksan olduğunu bilmesi, koca evrende ihmal edilebilir/ hesaplanamaz ölçekte hacim kaplaması da göz önünde bulundurulduğunda ne iyi olurdu değil mi? Hayatta kalmak için kendini ve çevreyi sürekli kontrol eden avcı-toplayıcı atalarımızın istişareleri sonucunda ki görev dağılımı olmasaydı, belki de bugün hiçbirimiz olmayacaktı, kim bilir? Evet cevabı zor, ancak yanlış kurgulanmış bir soru ‘Kim Bilir‘. Nasıl mı? Kim bilir sorusu tekil bir anlam ifade ettiğinden, ortak us’u/istişare kültürünü dışlar ve aynı zamanda bilmeyi de şüphe de bırakır. Doğruluğu test edilemez, dayatmacı bir yanı vardır. Neredeyse bilinemezliği peşin kabul etmiş gibi.
‘Kelimelerini Değiştir Hayatın Değişsin‘
Kelimelerimizin, tercihlerimize dolayısıyla hayatlarımıza etkisini vurgulayan çok sevdiğim bir söz var ‘Kelimelerini Değiştir Hayatın Değişsin’. Tercihlerimizin, şu kısacık ömrümüzde kaderimizi ören bir tığ gibi hayatlarımızı kolaylaştırmasını bekleriz. Ancak bunun pratikte çokta kolay olmadığını itiraf etmememiz gerek. O sebeple doğru soru ve cevapları, tek kişiden beklemek yanlışlığına düşmemek adına tercihlerimizi istişare yoluyla belirlemeliyiz.
1 yorum
Çok iyi tespitler yapmışsınız tebrikler.