Afyonkarahisar’da bir özel sağlık kurumuyla ilişkili olarak basında yer alan haberlere göre: katarakt ameliyatı olan 7 kişinin gözlerinde komplikasyon gelişti ve bu kişiler kör olma tehdidi altında. Bu haberler üzerine söz konusu olay ve sağlık kurumuyla ilişkili olarak gerekli hukuki ve idari incelemeler başlatıldı. Bu incelemeler sonunda olayın ayrıntıları ve sorumlular ortaya çıkarılacaktır. Somut olayla ilgili yorum yapmak ve birilerini suçlamak için konuyla ilgili ayrıntılı belge ve bilgilere ihtiyaç olduğundan, bunlar olmaksızın hemen birilerini suçlamak doğru olmayacaktır.
Ancak söz konusu olay vesilesiyle, özellikle benzer olayların yaşanmaması ve başkaların mağdur olmaması bakımından bazı hususları dile getirmek istiyorum.
Öncelikle sağlık alanında her aklına gelenin tarama vb. kampanyalar düzenlemesi mümkün olmamalıdır. Sağlık, işporta tezgâhına düşürülmemelidir. Bu konuda bir yönetmelik oluşturulmalı ve kimlerin, hangi usullerle ve nasıl kampanyalar düzenleyebileceği net olarak belirlenmelidir. Bu tür kampanyaların bir maliyeti vardır. Kampanyayı düzenleyenlere bu bedelin bir şekilde (hasta başvurusunda artış, markalaşma, tanıtım, itibar vb.) geri dönüşü olur. Aslında bu yanlış da değildir. Amacı, hedef kitlesi, çerçevesi iyi belirlenmiş kampanyaları düzenleyen, katılan ve katkıda bulunan tarafların da bir şekilde bu organizasyondan kazanımlarının olması doğaldır. Ancak, özellikle kâr amaçlı kurumların bu tür organizasyonları çok iyi incelenmelidir. Sağlıkla ilişkili kampanyalar, bireysel hastalıklarla değil, toplum sağlığıyla ilişkili konularda düzenlenmelidir. Hastane-hekim başvurularını ve ilaç tüketimini artırmaktan çok, koruyucu hekimliğe dönük olarak planlanmalıdır. Kâr amaçlı işletmeler de katılabilmeli, katkıda bulunabilmeli; ancak organizasyon, kâr amaçlı olmayan kurumlarca planlanıp yürütülmelidir.
İkincisi: vatandaşlarımız “ücretsiz kampanya”, “ücretsiz tarama” gibi laflara hemen itibar etmemelidir. Hastalardan para talep edilmemesi, söz konusu işlemlerin ücretsiz yapıldığı anlamına gelmemektedir. İlgili işletmeler bu ücretleri SGK’dan almaktadırlar. İşin özüne bakıldığında ise primleriyle, vergileriyle asıl parayı ödeyen vatandaşımızdır.
Üçüncüsü: SGK bu olaydan gereken dersi çıkarmalı ve olayla ilgili sorumluluğu konusunda özeleştiri yapmalıdır. Çünkü: SGK’nın Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) ile getirilen bazı uygulamalar hasta güvenliğini riske eder hale gelmiştir. Son yıllarda “Vaka Başı Ödeme”, “Tanıya Dayalı Ödeme” gibi adlarla yürürlüğe konan sabit ödeme uygulamalarıyla, hekimler ve hastaneler, hastaya gereken tetkik ve işlemleri yapmaktan alıkonmaktadır. Artık güvenli ve etkin olan yerine; ucuz ve kârlı olanın tercih edilmesi istenmektedir. Sağlık kurumları zarar etmemek ve kârlarını artırmak için, malzeme sarfını ve personel kullanımını azaltmakta, kaliteli malzeme kullanımından vazgeçmekte, hastaları bir an önce taburcu etmeye çalışmakta ve komplikasyonları görmezden gelmektedir. Bu tasarruf kalemlerinin her biri, hasta güvenliğini tehdit eden unsurlardır. SUT fiyatlarınının düşük tutulması, kurumlarda “sürümden kazanmak” anlayışının tek çıkar yol olarak benimsenmesine yol açmaktadır. Ücretsiz kampanyalar, köyden hastaneye ücretsiz servisler gibi uygulamalar, bu anlayışın bariz yansımalarıdır. Bu gidişle “Bizde ameliyat olursanız, para ödemeyeceğiniz gibi, üstüne bir de şu kadar para/puan/kumanya paketi kazanacaksınız” türünden kampanyalara rastlamamız ve havayollarının mil kartları türünden hastanelerin puan kartları dağıtımına başlanması da pek uzak bir olasılık değil gibi…
SUT ile getirilen kısıtlamalar, hekimleri de sıkıntıya sokmaktadır. Hekim, “Ya hastaya gereken tetkikleri yaptırıp kuruma zarar ettir veya tetkik istemeyip hastayı ve yasalar karşısında kendini riske at” tercihine sürüklenmektedir. Modern teknolojinin gerektirdiği tanı ve tedavi yöntemleri kullanmak yerine; hekimler tamamen ampirik tedavilere yöneltilmektedir. Hekimler, paket fiyatını aşmamak için doğru dürüst tetkik yaptıramadıkları hastaların tedavisinde ciddi hata yapabilir hale gelmişlerdir. Örneğin; hastanın kan şekeri ölçülmeden operasyon yapılabilmektedir. Oluşan riski dengelemek için, gereğinden fazla ilaç yazma eğilimi artmaktadır.
Netice olarak: SGK’nın sunulan sağlık hizmetinin niteliğini, kullanılan tıbbi malzemenin kalitesini dikkate almadan sağlık kurumlarına geri ödeme yapması ve fiyatları düşük tutması yanlıştır ve bu tür istenmeyen olayları körüklemektedir.