Kaliteli yaşamın ön koşulu olan sağlık, tarihin her döneminde, herkesin ilgisini azami derecede çeken bir konu olmuştur. Bilinen bir gerçektir ki, herkes aynı zamanda kendisinin hekimi olduğu gibi, çoğu kere de çoğu insan, bir hekim edası ile farklı kişilere tıbbi bilgiler vererek önerilerde bulunma cüretini göstermektedir.
Dünyada araştırma-geliştirme (AR-GE) çalışmaları yapılan alanlar içinde belki de ilk sırayı alan tıp, aynı zamanda, maalesef giderek ticari bir yatırım sektörü haline gelmiştir. Tıp alanında üretilen teknolojinin satılabilmesi çabası, reklam amaçlı faaliyetleri de artırmaktadır. Her ne kadar bazı hukuki ve etik düzenlemelerle hekimlik mesleğinin ticari bir şekil almasına ya da tıbbi faaliyetlerde reklama izin verilmemesine rağmen söz konusu kısıtlamalar bu düzenlemeler dolanılarak yok sayılmaktadır.
Dünyada en çok bilimsel yayının yapıldığı belirtilen tıp, son zamanlarda televizyon programları içerisinde de yayın süresini hızla artırmaktadır. Hastalıklar hakkında toplumun bilinçlendirilmesi tabiî ki çok önemlidir. Hatta bu başta devlet olmak üzere tüm kamu ve özel sektöre verilmiş çağdaş bir görevdir. Ancak; bu görevin bilimsel nitelikte yerine getirildiği konusunda kuvvetli şüphelerim vardır. Sabah kuşağına baktığımızda, bazı kanallarda haber içeriklerinin, izleyicilerin hastalıklarla ilgili farkındalıklarının artırılmasından ziyade, bilimsel olarak kanıtlanmamış, magazin içerikli haberlerin verilmesi şeklindedir. Hastalıkların önleyici bilgilerinden ziyade olumsuz yanlarının magazinsel olarak verilmesi ile güne başlarken insanların motivasyonları azaltılmaktadır. İzleyicilere olumlu ya da olumsuz emir kipinde yapılan açıklamalar, “özellikle yiyeceklerle ilgili olanlar”, moda beslenme menülerine neden olarak pazar fiyatlarını bile etkileyebilmektedir. İnsanların bazı gıdalara nerede ise tek kurtuluş şeklinde bağlanmaları, beklentilerini yükselttiği gibi, çoğu zaman da yersiz ama şiddetli hayal kırıklıklarına neden olmaktadır.
Yaklaşık üç dört saat süren ve izleyicilerin telefonla bağlanarak şikâyetlerini anlatıp hastalıklarına çözüm arayışına girdikleri programlar da çoğu zaman, bazı hekimlerin ve bazı sağlık kuruluşlarının reklamı haline dönmektedir. Hastalıklarla ilgili olarak nerede ise anatomi ve fizyoloji dersine dönüşen slayt ve maket gösterisi hastalarımıza gerçekten yararlı mı oluyor, yoksa daha mı kafa karıştırıyor bilemiyorum. Tıp metodolojisi ve hekimlik etik ilkeleri ile de bağdaşmadığına inandığım bu programlarda anlamadığım bir şey de, stüdyoda bulunan seyircilerin, programı sunanları ayakta alkışlayarak karşılaması.
Televizyon programlarına çağırılan çoğu hekim arkadaşımızın yeni teknolojilerle tanı ve tedavi yöntemlerini anlatırken komplikasyonlardan hiç bahsetmemelerini ise çok yanlış olarak değerlendiriyorum. Bu yöntemlerde sonucun hep başarılı olacağı havasının verilmesi hekim-hasta ilişkisini zedeler. Sunulan yöntemlerdeki başarı oranının, olası komplikasyonların ve komplikasyon oranlarının verilmesi hasta özerkliğinin gerçekleşmesi için olmazsa olmaz “aydınlatma” yükümlülüğünün yerine getirilmemesi anlamına gelir.
Bilgiye ulaşmanın çok kolay olduğu çağımızda, bilgi kirliliğinin de had safhaya eriştiğinin bilinci yerleşmeden, özümsenmeyen ve çok güzel bir tabirle kulaktan dolma bilgilerin, insanların özellikle sağlıkla ilgili tutum ve davranışlarını yanlış yönlendirilebileceği kaygısını taşıdığımı belirtmek isterim.