“Tıp Fakültelerimiz bugünkü yapılarıyla akademik ve eğitim-öğretim faaliyetlerini yürütmede yeterliler mi?” diye bir soru yönelttiğimizde verilecek yanıtlar çok farklı olabilir. Dışarıdan bir bakışla; “Evet. Her yıl, ülkemizin hekim ihtiyacını karşılayacak sayıda hekim mezun ediyoruz. Bu açıdan yeterli” diyebiliriz. Tıp fakültelerinin temel fonksiyonları içinde ilk sırada eğitim-öğretim faaliyetleri ve akademik faaliyetlerin olduğu gerçeği dikkate alındığında aslında durumun farklı olduğunu görürüz.
Üniversitelerimizde bilimsel çalışmalar daha ziyade temel amaçtan uzaklaşarak akademik yükseltmelerde kullanılmak üzere kriterleri karşılamak düşüncesiyle yapılır olmaya başlanmıştır. Son yıllarda bu ivme giderek artmıştır. Maalesef yayın sayısındaki artış akademik başarının ölçüsü gibi değerlendirilir olmaya başlandı. Bu hem üniversiteler hem de daha üst yönetsel birimlerce de telaffuz ediliyor. Bilime katkı ölçütleri kullanılarak yapılan değerlendirilmelerde ise hiç de övünülür durumda olmadığımız açıkça görülmektedir. Akademik yükseltmeler sonrası öğretim üyeleri bilimsel çalışmalar konusunda isteksiz kalmakta, çalışmalar azalmakta veya durmaktadır.
Son yıllarda bilimsel çalışmalar için ayrılan kaynaklarda (Üniversite araştırma fonları, TÜBİTAK kaynakları, Avrupa Birliği fonları vb) geçmişe oranla önemli artışlar sağlanmıştır. Amacı akademik çalışmalara destek olan bu kaynakların kullanımı maalesef çoğu zaman bölümlere malzeme sağlama, kongrelere katılım sağlama kurgusu ile hazırlanmış etik açıdan sorunlu fakat yasal açıdan sorunsuz projelerle tüketilmektedir. Şonuçta bilime katkısı açısından çok değer taşımayan fakat kriterleri karşılama açısından kullanılabilecek yayınlar üretilse bile kaynaklar amacına uygun kullanılmamış olmaktadır. Bu sorun tıp fakülteleri dahil tüm fakültelerin sorunudur.
Tıp fakülteleri, genelde hasta kapasiteleri dikkate alınarak tıpta uzmanlık öğrencisi talep etmektedirler. Yasal sürelerinin bitiminde de bitirme tezlerini sunarak uzman olmaktadırlar. Sayıları her bir fakülte için değişen (Eğitim-araştırma hastanelerini de bu kapsamda düşündüğümüzde yılda 1250-1500 uzman) sayıda uzmanlık öğrencisi yasa gereği tez yapmak durumundadır. Bu tezlerin hazırlanması esnasında son yıllardaki kontrollerle miktarında azalma olsa bile büyük oranda hastane kaynakları kullanılmakta, bazen de ilaç firmaları ya da tıbbi malzeme sağlayan firmalarca kontrolü her zaman tam olarak yapılamayan kaynak kullanımı söz konusu olmaktadır. Etik kurullar ile bu durumu önleme çabaları ise pek yeterli olmamaktadır. Yasal gereklilik olan tezlerin bir araştırma aracından ziyade uzman olma kriteri olarak görülmesi ve erken bitirme kaygısı ile basit konular olarak seçilmesi, danışman öğretim üyesi kontrolünün, öğretim üyesinin yoğun iş yükü (genellikle tıp fakülteleri için hasta hizmeti) ya da çok rutin bir uygulama olarak algılanması gibi faktörlerin etkisiyle yeterince olmaması nedeniyle bilimsel açıdan yetersiz sonuçlar içeren bir çalışmayı ve gereksiz kaynak kullanımı sorununu yaşamaktayız. Elbette burada sorgulanması gereken şey akademisyenin davranışından ziyade bu davranışı doğuran şartlardır. Tez hazırlama ihtiyacı ve tez formatı sorgulanabilir. Kaynakların sorgulanmasında aslında yasal olarak çok fazla yaptırım gücü olmayan etik kurulların müdahaleleri dışında ek tedbirleri ve destekleri tartışma gereği açıktır. Günümüzde asırlık, yarım veya çeyrek asırlık kuruluş süresine sahip belli birikime sahip fakültelerimiz bu sorunları tartışırken daha eğitim binası dahi olmayan, kiralık bir mekanda kurulmaya çalışılan tıp fakültelerinin karşı karşıya oldukları zorluklar üst kurumlarca dikkatle irdelenmelidir.
Hiçbir sorun, birkaç bireyin düzelteceği kadar basit, kolektif akıl ve çabanın düzeltemeyeceği kadar zor değildir. Her seviyede sorumluluk taşıyanların alacakları basit tedbirlerle fakültelerimizdeki bu sorunları aşmak mümkündür. Öncelikle tıp fakülteleri için eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetlerin öncel faaliyetler olduğu bilinciyle bu kurumların altyapı yatırımları, fakültelerin faaliyetlerini rahat yürütecek şekilde resmi devlet kurumlarınca karşılanmalıdır.
Proje destekleri verilirken kişi odaklı eğilimlerden arınmış olarak proje ve çalışma odaklı olmalıdır. Tıp fakültelerinin misyon-vizyon saptaması ile altyapısı ve bilgi birikimi dikkate alınarak belirlenmiş öncelikli konularda yapılacak çalışmalara destek vermesi ve bu desteğin konuya göre devamlılığının sağlanması ekonomik-akılcı yaklaşım olacaktır. Gerek proje desteği verme kararında gerekse proje ve kaynak kullanımı takibinde ve sonuç değerlendirilmelerinde karar verici ekibe üniversite ya da resmi kurum dışı kişiler dahil edilmelidir.
Akademik atama ve yükseltmelerde kriter olarak yayın sayısı değil yayınların bilime katkı ölçütleri kullanılmalıdır. Gerekli yasal düzeltmeler yapılarak öğretim üyelerinin devlet memuru statüsünden mutlaka çıkarılmaları, özerklik getirilirken bilimsel katkıyı dikkate alan sorgulama mekanizması oluşturulmalıdır. Yani akademik yaşama başladıktan sonra üretkenliği, bilime ve üniversal yaşama katkısı ne olursa olsun, yasal zorunlu emeklilik yaşına kadar memuriyete devam etme hakkı sorgulanmalıdır. Yeni düzenlemelerle ilgili yasal kurumların değerlendirmesine bağlı olarak beklenen başarıyı ve katkıyı sağlayamayan öğretim üyelerinin kurumla ilişkileri sonlandırılıp başka kurumlara transferleri sağlanabilmelidir. Keyfiyet taşımayan bu kararlar kesin olmalıdır.
Bu şartlar altında çalışan öğretim üyelerinin ekonomik durumları, yaşamlarını sosyal durumlarının gerektirdiği standartta yürütecek şekilde düzeltilmeli, ekonomik ve sosyal kaygıları giderilmelidir. Bugün için tıp fakültelerinde öğretim üyelerinin çalışma zamanlarının tamamına yakınını sağlık hizmetleri, az bir kısmını araştırma ve çok daha azını ise eğitim almaktadır. Bu üçlü hizmet grubunda eğitimin ve araştırmaların öncelik alması ise ancak maddi destek ile olabilir. Bunun için maaşların belirli düzeye getirilmesi yanında ilaç firma tahakkümünden kurtulmak için bilimsel toplantılara katılım desteği gerekmektedir.