Hepimizin başına gelmiştir. Bir yere, bir kimseye hediye alacağımız zaman ne alayım? Nasıl olsun? Bunu beğenir mi acaba? gibi karma karışık sorular zihnimize hücum etmiştir. Gerçi gelişen teknoloji ve e-ticaret ile birlikte bu sorun çözülse de hala yine zihnimizi meşgul etmektedir. Bazen küçük bir iyilik, büyük kapılar açar düşüncesiyle sevdiklerimize veya başkalarına iyilikler yaparız, hediyeler alırız. Bazen karşılık bekler, bazen beklemezsiniz. Bunun karşılığında ummadığınız ihsanlara da gark olabilirsiniz. Bazen yaptığınız veya gördüğünüz iyiliğin esiri de olursunuz.
İşte zamanın birisinde kırsal bir yerde oturan bir kimse memleketinin sultanınız ziyaret etmeye karar vermiş. Günlerce ne götürsem diye düşünmüş. Aklına hediye olarak götürebileceği bir şey gelmiyormuş. Aklına gelenler memleketinde bol miktarda olan süt, yoğurt, peynir gibi şeylermiş. Bir süre düşündükten sonra kendi kendine:
“Yok, yok… Şehirde bundan bol miktarda vardır” diyerek vazgeçiyormuş. Daha sonra bal götürmek aklına gelmiş. Ama yine kendi kendine:
“Koskoca sultan. Hiç bal bulamaz mı?” demiş. Bir kuzu götürmek istemiş. Ama “bunu nasıl götüreceğim” diye vaz geçmiş.
Uzun düşüncelerden sonra yaşadığı yerde en az bulunan ve zor şartlar altında temin edilen “su” götürmeye kara vermiş. Su yaşadığı yere çok zor şartlar altında kilometrelerce uzaklardan geliyormuş. Köyün merkezinde bulunan çeşme ise bazen akar bazen akmazmış. Bırakın sebze ve meyveleri sulamayı insanlar bile içecek suyu zor buluyormuş. Sebze ve meyveler sadece yağmur suyu ile beslenebildiği kadar besleniyormuş. Su götürmeye karar verdikten sonra her sabah erkenden kalkarak bitkiler üzerinde biriken “çiğ” taneciklerini [su tanecikleri] toplamış. Hiç usanmadan bıkmadan her gün sabah erkenden kalkarak günlerce teker teker o su taneciklerinden kabını doldurmuş ve gitme zamanı gelince topladığı sularını bir testiye doldurarak yola koyulmuş. Şehre yaklaştıkça pınarların, nehirlerin şırıl şırıl, bükler oluşturarak kıvrıla kıvrıla bol miktarda aktığını görmüş. Bu pınarları ve nehirleri gördükçe bir elindeki su dolu kabına bir de nehirler bakıyormuş. Ama hiç niyetini bozmadan yoluna devam etmiş. Şehre girince bir de ne görsün her köşe başında ve meydan da bir de çeşme var. Sular akıp duruyor. O sular şırıl şırıl akarken bir çeşmelere bir de elindeki su dolu testisine tekrar bakarak sarayın kapısına gelmiş. Kapıdaki görevlilere derdini anlatmış. Görevliler bizim bu temiz kalpli köylüyü sultanın huzuruna çıkarmışlar. Bir süre sultan ile görüştükten sonra hediyesini takdim etmiş ve köyün yolunu tutmuş. Sultan köylünün getirdiği suyu görünce ilk başlangıçta anlam verememiş. Ama adamlarına hemen talimat vererek köylünün geldiği köye gidip durumu incelemelerini söylemiş. Köye gelen görevliler köyde suyun çok zor şartlar altında temin edildiğini görünce sultana durumu arz etmişler. Sultan bu köylünün saf niyeti karşısında köye hemen suyolları[1] yaptırarak köyün su ihtiyacını gidermiş.
KAYNAKLAR
[1] Modern zamanlar öncesi suyolları yapmak en önemli bayındırlık hizmetlerinden birisiydi. Aynı zamanda hayır işlerinin başında gelirdi. Tarihte bu konuya önem veren birçok devlet sosyal alanda daha ileri gitmiştir.